Bahçeli'den İBB tepkisi: Korkunç bir rüşvet ağı kurulmuştur!
Bahçeli'den İBB tepkisi: Korkunç bir rüşvet ağı kurulmuştur!
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, gündeme dair çarpıcı yorumlar yaptı. MHP lideri Bahçeli, CHP'nin bir provokasyon partisine dönüştüğünü iddia ederek, "CHP çok yoğun şaibe ve şüphe altındadır. İBB yönetimi kokuşmuştur. Lüks otellerde kaçak toplantılar tertipleyenler bellidir" ifadelerini kullandı.
Haber Giriş Tarihi: 29.04.2025 14:06
Haber Güncellenme Tarihi: 29.04.2025 14:09
Kaynak:
Haber Merkezi
hurhaber.com
MHP lideri Devlet Bahçeli, son dönemde tartışma konusu olan İBB 'kaçak toplantısı' ve Suriye meselesiyle ilgili yazılı açıklamada bulundu.
Bahçeli'nin açıklamaları şu şekilde: "Dalga boyu yüksek tartışmaların, yersiz münasebetsizliklerin sürekli olarak tahrik ve yayılmasına hizmet eden yıkıcı bir kara propaganda sürekli ilerlemektedir. Ülkemiz genelinde kargaşa çıkarmak için fırsat kollayan, güven ve istikrar ortamını sabote etmeye can atan; bunun provasını da planlı, sert ve sinirleri geren gayri ahlaki taktiklerle yapmaya çalışan kimliksiz ve kifayetsiz bir karışık akıl işbaşındadır. Türkiye'miz her yönden tehdit altındadır. Bu tehdit açıktır, alçaktır, ahlaksızdır ve uyarı niteliği taşımaktadır.
CHP, kanayan bir yara, kaynayan bir kazandır
Kanun tanımayan, demokratik erdemleri umursamayan siyasi ve ideolojik bir grup, devletin egemenlik haklarına ve hukukun üstünlüğüne pervasızca meydan okumaktadır. Tehdit saçan bu grubun adını doğru koymak gerekirse; dıştan kontrol edilen, içten destekli Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Öyle ki CHP, kanayan bir yaradır, kaynayan bir kazandır, kaybedilen bir zamandır
Provokasyon partisine dönüşen CHP, yoğun şaibe ve şüphe altındadır. Hiçbir yama, karşımızdaki siyasi yarılmayı kapatacak büyüklük ve nitelikte değildir. Öyle ki CHP, kanayan bir yaradır, kaynayan bir kazandır, kaybolan bir zamandır. Bu yozlaşmış siyasette, doğru ile yanlış, temiz ile kirli birbirine karışmıştır.
Doğru ile yanlış, helal ile haram, güzel ile çirkin, haysiyet ile öfke, hakikat ile abartı yer değiştirmiştir. İlkeye ve iradeye, inanç ve itibara, milli bağımsızlık ve geleceğe CHP tarafından sırt çevrilmiştir. Ne yazık ki Türk siyaseti tuhaf, tutarsız ve sancılı bir dönemden geçmektedir. Ülkemizin demokrasi ve hukuk güvenliği; huzur ve asayiş iklimi ardışık ve çoklu siyasi operasyonlara, kalabalık kitlelerin oluşturduğu eylemsel miting dalgasına maruz kalmaktadır. Nitekim iç karışıklık ve tehdit dolu bu manzara kritik ve oldukça kırılgandır.
CHP'de gözlemlenen nihayetsiz suçluluk psikolojisi, günden güne büyüyen endişe ve panik saldırıları, çamur siyasetinin ikmaliyle çözülemez önemde ve ciddiyettedir. Yeni bir dünyanın eşiğinde olduğumuza dair hisler veren büyük çaplı askeri, siyasi, ekonomik ve diplomatik sarsıntıların yaşandığı, stratejik düğümlerin arttığı, tarif ve ticaret alanındaki bloklaşmaların keskinleştiği bir dönemde Türkiye'nin iç meselelerle meşgul edilmesi kaçınılmaz olarak birçok ihtimali akla getirmektedir.
Bu çerçevede aziz milletimizin maruz kaldığı, CHP'nin araç olarak kullanıldığı tanıdık gelişmelerle bağı bulunduğu ve iç ve dış bağlantıları olduğuna inandığımız belli başlı beş ana gündem konusundan bahsetmek mümkündür ve gereklidir:
İlk olarak; CHP'nin ve yanındaki siyasi partilerin terörsüz Türkiye hedefinden duydukları açık ya da gizli rahatsızlıklar ve sindirim zorluklarıdır. Bilindiği gibi terörün sona ermesiyle Türkiye gücüne güç katacak, iç cephesinde ve çevresindeki coğrafi bölgelerde barış ve huzur kuşağı oluşturulacaktır. CHP'nin, havada su döven ve talimatla iyi olduklarını düşünenlerin terör probleminden kurtulmaya sıcak bakmadıkları, bu durumun işlerine gelmediği, gönüllü olmadıkları az çok bilinen bir gerçektir.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in Mersin'de yaptığı hezeyan dolu konuşmasının ve görevinden uzaklaştırılan, tutuklu bulunan Esenyurt Belediye Başkanı'nın tek suçunun Kürt olduğunu öne sürmesi bölücülüktür, kötü ve sakat bir siyasi dildir. Özgür Özel fitneye taşeronluk ve sözcülük yapmaktadır. Terör başka, Kürt kardeşlerim bambaşkadır. İkisini bir arada değerlendirenler vatan hainidir.
Özgür Özel’in beyan ve duruşu, hayal ürünü suçlamaları Türkiye’nin iç denge ve dinamizmiyle siyasi istikrarını zedeleme çabaları, düşmana bile şapka çıkartacak aşağılıktadır. Türkler ile Kürtler arasına nifak sokmak için emir bekleyen kim varsa vatan ve millete doğrultulmuş bir emperyalist silahtır.
Mütecaviz ve baskıcı emelleri olan ülkelere göz kırpan, yeşil ışık yakan, el sallayan, gizli mesajlar gönderen CHP Genel Başkanı ve yönetiminin yolu yanlış, yöntemi kusurlu, kafa ve kalbi bozuktur. Özgür Özel’in Mersin provokasyonu ile eş zamanlı olarak, Suriye’nin Kamışlı kentinde ABD ve Fransa’nın teşvik ve desteğiyle, ENKS ve PYD’nin organizasyonuyla düzenlenen, “Birlik ve Ortak Tutum Konferansı”nda bölücü talepler dile getirilmiş, Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünün hilafına kararlar alınmıştır.
Türkiye partisi olma yolunda azim ve sabırla mesafe kat eden DEM Parti’nin Kamışlı’da oynanan oyuna tepki göstermesi tutarlılık gereğidir. PKK’nın silahlarını hemen teslim etmesi, kongresini toplayıp örgütsel fesih işlemini tamamlaması terör olmadan Türkiye hedefinin zedelenmemesi, bazı karmaşaların yaşanmaması için acilen sağlanmalıdır.
Önkoşul ileri sürmeksizin 27 Şubat İmralı çağrısına bağlılık esastır ve bölücü terör örgütünün lideri olarak görülen şahsa itibar ve itaati ön koşuldur. Başka çıkar yol ya da sığınılacak gerekçe kalmamıştır.
Özellikle halen yaşam mücadelesi veren, umut verici haberler beklediğim ve Allah’tan şifa dilediğim DEM Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM Başkanvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder’in çabaları ve bugüne kadar atılan ortak adımlar boşa gitmemelidir. Kamışlı provokasyonu pişmiş aşı sulandırma rezaletidir. Buna karşı durmak, terörü ülke ve bölge gündeminden çıkarmak insani, milli, kuşkusuz vicdani bir namus meselesidir. Zıt kutupları birleştiren, çelişkileri çözen, önyargıları kıran samimi, gerçekçi, insani ve dürüst duruşlar gerektiğinden daha yüksektir.
Etkili bir iç muhakeme gücüyle, klişelere teslim olmayan kavrama kabiliyetiyle konuşup anlaşmak, sıkılı yumrukları açıp tokalaşmak herkesin yararınadır. Ortak anlayış, ortak akıl, ortak eylem ve ortak erdem, ortaya çıkabilecek yol kazalarını asgari seviyeye indirecektir. İkinci olarak; Gazze'de devam eden soykırımın, İsrail Başbakanının cinayet mesaisine devam etmesinin, dost ve komşu ülkelerde yaşanan kanlı olayların doğal olarak ülkemizi yakından ilgilendirdiğidir.
Dileğimiz, bu iki ülke arasında aklıselimin, barışçıl diyalogların ve kalıcı sakinliğin hakim olması, felaketle sonuçlanacak silahlı çatışmalardan kaçınılmasıdır. İran’ın Hürmüzgan vilayetindeki Bender Abbas Şehid Recai Limanı’nda 26 Nisan’da meydana gelen patlamada birçok kişi hayatını kaybetmiştir. Dost ve kardeş ülke İran’a bu vesileyle taziyelerimizi iletiyor, acılarını paylaşıyoruz. Güçlü devlet, insanlık değerlerini dünyanın her köşesinde müdafaa eden, merhamet ve vicdan diplomasisiyle ön plana çıkan, aynı zamanda caydırıcılığı ve yaptırımı belirgin olan bir devlettir.
Özgür Özel yalnızca aklını peynir ekmekle yememiş, klinik psikolojinin konusu olmak için iyice kolları sıvamıştır
Sayın Cumhurbaşkanımızı düelloya çağıran, iftira ve isnatlarını automatize eden Özgür Özel yalnızca aklını peynir ekmekle yememiş, klinik psikolojinin konusu olmak için iyice kolları sıvamıştır. Üçüncü olarak; Türkiye’nin sosyal ve ekonomik yapısını kurcalayan, toplumsal ruh ve ahlaki bünyesini sıkıntıya sokan şiddet dili, kadın kılığına giren yasa dışı eylem direnci ve sokakları terörize etmeye çalışan zaman ayarlı kışkırtmalardır.
Türkiye ekonomisi en zor dönemleri geride bırakmış, en zorlu süreçleri aşmış, enflasyon son 10 aydır düşüşe geçmiştir. Küresel durgunluk riski belirgin olsa da, ufukta tehlike çanları çalsa da, ticaret kanalları tıkanmaya yüz tutsa da, Türkiye milli birlik ve dayanışma gücüyle potansiyel dış kaynaklı ekonomik türbülansı göğüslemeyi, riskleri fırsata çevirmeyi başaracaktır.
Olası ve sevindirici gerçek budur. Ekonomideki geçici sorunları siyasi ve toplumsal tepkiye dönüştürmek için kuyruğa girenler öncelikle belediyelere çöreklenmiş, kamu kaynaklarına el koymuş organize yolsuzluk şebekesinin hesabını vermek durumundadır.
Kokuşmuş yönetim
Milletin kesesini, devletin kasasını soyanlar bellidir, onlarla ilgili hukuki süreç işlemektedir. Türk adaletine saygı ve riayet herkesin yerine getirilmesi gereken bir görevdir. Dördüncü olarak; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni saran; örgüt kurmak, ihaleye fesat karıştırmak, rüşvet ve nitelikli dolandırıcılık soruşturması nedeniyle geçtiğimiz günlerde 50’ye yakın kişinin gözaltına alınmasıdır. Görünen odur ki, tuz kokmuş, belediye yönetimi yozlaşmıştır. Ekrem İmamoğlu’nun paraları bulunduğu iddia edilen, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı yıllarından beri birlikte hareket ettiği; tanık, müşteki ve pişman olan iş adamlarının ifadelerine göre imar, ruhsat, iskan karşılığı büyük bir rüşvet ve irtikap ağı kurulmuştur.
Ak koyun kara koyun ayrılmıştır
Lüks otellerde gizli toplantılar düzenleyenler bellidir. Saraçhane yerine pahalı otel odalarında ve lobilere daha fazla vakit harcayanlar, kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet felsefesine aykırı hareket etmiştir. Ak koyun kara koyun ayrılmıştır. Bu toplantılar sırasında frekans kesiciler kullanıp güvenlik kameralarını kapatan, bazen peçeteyle örtbas eden, toplantılar sonunda içeriği belirsiz valizlerle ayrılan şüpheli kişiler bilinmektedir.
Özgür Özel’in itiraf ve iddiaları ise paniğe kapılan bir zavallının suç ve suçluyu örtbas etme çabasıdır ve aynen şöyledir: “Erdoğan’a niçin jammer çalıştırılıyorsa, geleceğin cumhurbaşkanına da o yüzden jammer çalıştırılıyor.” Özgür Özel’in bu iddiaları siyasi ve düşünce namusu açısından yüz kızartıcıdır ve ahmakçadır. Emniyet Genel Müdürlüğü, kimlerin frekans kesici kullanacağını 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununa dayanarak açıklamıştır. Belediye başkanlarının böyle bir hak, yetki ve imtiyazı olmadığı belirlenmiştir.
Ayrıca Ekrem İmamoğlu’nun Büyükşehir Belediyesi’nin birçok ofis veya binası varken gizli toplantı yapma gereği duyduğu otelin mevcut yönetimi, belirtilen tarihte frekans kesici kullanılmadığını kamuoyuna açıklamıştır. Bundan ötürü taşınan suçluluk yakalanmış ve kirli çamaşırları ortaya dökülmüştür.
Devletin hazinesinden çalanlardan, tüyü bitmemiş yetimin hakkını siyasetin finansmanına harcayanlardan, para kulesi dikenlerden, sorgulama sırasında telefon ve numara gizleyenlerden, sorulara cevap vermekten sürekli kaçınanlardan, cezaevindeyken kurye avukat kullananlardan, tutuklu olmasına rağmen sürekli mesaj gönderenlerden, tanıklara ve şantaj yapanlardan hesap sorulmayacak da kimden sorulacaktır?
Özgür Özel’in; “iktidarın iki hedefi var: Biri milletin iradesine el koymak, diğeri de İstanbul’un rantına el koymak” ifadesi hukuksuzluğun zifiri karanlığına yuvarlanmış bir densizin şikayetidir, korku dolu bir iftiradır. CHP, emanete ihanet etmiş ve adaletle yüzleşmekten kaçmıştır. Ancak bu kaçışın bir faydası olmayacak, kabul edilebilir ve uygun bir sonuç da elde edemeyeceklerdir.
Kanal İstanbul
Kanal İstanbul’a karşı çıkıp sürekli olarak gürültü koparan, kentsel dönüşüme itiraz eden malum siyasi zihniyet, depreme karşı mücadelede hazırlık aşamasında sınıfta kalmış, yeterli ve basiretli gayret göstermemiştir.
Eminim ki, Cumhur İttifakı İstanbul’da büyük bir atılganlıkla depreme dayanıklı konutları hayata geçirecek ve bu aziz şehri sonuna kadar sahiplenecektir. Ayrıca deprem konusunda çalışan bilim insanlarının ve ortaya karışık söylemleri meslek edinen sözde uzmanların çelişkili, tamamen çatışan söz ve değerlendirmeleri kabul edilemez. Böylesine hassas bir konuda bir ağızdan hareket etmek akademik ahlak ve edebin gereğiyken bu yapılamamıştır.
Bir deprem bilimci akademisyenimizin, Kumburgaz çukurundaki fay hattının tamamen kırılmasıyla İstanbul’da başka bir deprem tehlikesinin kalmadığına dair iyimser açıklaması yüreklere su serpsa da, gerekli tedbirleri aksatmadan ve kesintisiz almak zorunludur. İstanbul’un terk edilmesini isteyen işgalci zihniyete ise şunu diyorum: Kanımızla, canımızla vatan yaptığımız İstanbul’u terk etmek bir yana, tek bir taşından vazgeçmeyiz, sırt dönmeyiz.
Düşünceleri yetersiz olanın sonuçları kibir doludur. Bu dil uyanık zekadan mahrumdur, bağımsız vicdandan uzaktır, Türk ve Türkiye düşmanlığına meyilli CHP politikası dilidir ve son derece tehlikelidir.
Mevcut CHP yönetimi, milli birliğimiz, milli varlığımız ve bağımsızlığımıza göz diken, kale kapımızın önünde beliren zalim odakların koçbaşı olmaya kadar düşmüş ve değişmiştir. Bu noktada CHP demek, taviz, hakaret ve teslimiyet döngüsü demektir. CHP demek, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, yağma ve talan demektir. CHP demek, kriz, kavga ve kaosa bel bağlayan utanmazlık demektir. Bu CHP’nin Türkiye’nin geleceğinde yeri olması imkansız bir hayaldir.
Bilinmesini isterim ki hüsrandan zafer doğacak, süper güç Türkiye idealinin gücü ve kuvveti, milli birlik ve kardeşlik içinde dev gibi ayağa kalkacaktır. O güçlü uyanış ve kalkışın tanıkları arasında Özgür Özel ve arkadaşları olmayacaktır."
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Bahçeli'den İBB tepkisi: Korkunç bir rüşvet ağı kurulmuştur!
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, gündeme dair çarpıcı yorumlar yaptı. MHP lideri Bahçeli, CHP'nin bir provokasyon partisine dönüştüğünü iddia ederek, "CHP çok yoğun şaibe ve şüphe altındadır. İBB yönetimi kokuşmuştur. Lüks otellerde kaçak toplantılar tertipleyenler bellidir" ifadelerini kullandı.
MHP lideri Devlet Bahçeli, son dönemde tartışma konusu olan İBB 'kaçak toplantısı' ve Suriye meselesiyle ilgili yazılı açıklamada bulundu.
Bahçeli'nin açıklamaları şu şekilde: "Dalga boyu yüksek tartışmaların, yersiz münasebetsizliklerin sürekli olarak tahrik ve yayılmasına hizmet eden yıkıcı bir kara propaganda sürekli ilerlemektedir. Ülkemiz genelinde kargaşa çıkarmak için fırsat kollayan, güven ve istikrar ortamını sabote etmeye can atan; bunun provasını da planlı, sert ve sinirleri geren gayri ahlaki taktiklerle yapmaya çalışan kimliksiz ve kifayetsiz bir karışık akıl işbaşındadır. Türkiye'miz her yönden tehdit altındadır. Bu tehdit açıktır, alçaktır, ahlaksızdır ve uyarı niteliği taşımaktadır.
CHP, kanayan bir yara, kaynayan bir kazandır
Kanun tanımayan, demokratik erdemleri umursamayan siyasi ve ideolojik bir grup, devletin egemenlik haklarına ve hukukun üstünlüğüne pervasızca meydan okumaktadır. Tehdit saçan bu grubun adını doğru koymak gerekirse; dıştan kontrol edilen, içten destekli Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Öyle ki CHP, kanayan bir yaradır, kaynayan bir kazandır, kaybedilen bir zamandır
Provokasyon partisine dönüşen CHP, yoğun şaibe ve şüphe altındadır. Hiçbir yama, karşımızdaki siyasi yarılmayı kapatacak büyüklük ve nitelikte değildir. Öyle ki CHP, kanayan bir yaradır, kaynayan bir kazandır, kaybolan bir zamandır. Bu yozlaşmış siyasette, doğru ile yanlış, temiz ile kirli birbirine karışmıştır.
Doğru ile yanlış, helal ile haram, güzel ile çirkin, haysiyet ile öfke, hakikat ile abartı yer değiştirmiştir. İlkeye ve iradeye, inanç ve itibara, milli bağımsızlık ve geleceğe CHP tarafından sırt çevrilmiştir. Ne yazık ki Türk siyaseti tuhaf, tutarsız ve sancılı bir dönemden geçmektedir. Ülkemizin demokrasi ve hukuk güvenliği; huzur ve asayiş iklimi ardışık ve çoklu siyasi operasyonlara, kalabalık kitlelerin oluşturduğu eylemsel miting dalgasına maruz kalmaktadır. Nitekim iç karışıklık ve tehdit dolu bu manzara kritik ve oldukça kırılgandır.
CHP'de gözlemlenen nihayetsiz suçluluk psikolojisi, günden güne büyüyen endişe ve panik saldırıları, çamur siyasetinin ikmaliyle çözülemez önemde ve ciddiyettedir. Yeni bir dünyanın eşiğinde olduğumuza dair hisler veren büyük çaplı askeri, siyasi, ekonomik ve diplomatik sarsıntıların yaşandığı, stratejik düğümlerin arttığı, tarif ve ticaret alanındaki bloklaşmaların keskinleştiği bir dönemde Türkiye'nin iç meselelerle meşgul edilmesi kaçınılmaz olarak birçok ihtimali akla getirmektedir.
Bu çerçevede aziz milletimizin maruz kaldığı, CHP'nin araç olarak kullanıldığı tanıdık gelişmelerle bağı bulunduğu ve iç ve dış bağlantıları olduğuna inandığımız belli başlı beş ana gündem konusundan bahsetmek mümkündür ve gereklidir:
İlk olarak; CHP'nin ve yanındaki siyasi partilerin terörsüz Türkiye hedefinden duydukları açık ya da gizli rahatsızlıklar ve sindirim zorluklarıdır. Bilindiği gibi terörün sona ermesiyle Türkiye gücüne güç katacak, iç cephesinde ve çevresindeki coğrafi bölgelerde barış ve huzur kuşağı oluşturulacaktır. CHP'nin, havada su döven ve talimatla iyi olduklarını düşünenlerin terör probleminden kurtulmaya sıcak bakmadıkları, bu durumun işlerine gelmediği, gönüllü olmadıkları az çok bilinen bir gerçektir.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in Mersin'de yaptığı hezeyan dolu konuşmasının ve görevinden uzaklaştırılan, tutuklu bulunan Esenyurt Belediye Başkanı'nın tek suçunun Kürt olduğunu öne sürmesi bölücülüktür, kötü ve sakat bir siyasi dildir. Özgür Özel fitneye taşeronluk ve sözcülük yapmaktadır. Terör başka, Kürt kardeşlerim bambaşkadır. İkisini bir arada değerlendirenler vatan hainidir.
Özgür Özel’in beyan ve duruşu, hayal ürünü suçlamaları Türkiye’nin iç denge ve dinamizmiyle siyasi istikrarını zedeleme çabaları, düşmana bile şapka çıkartacak aşağılıktadır. Türkler ile Kürtler arasına nifak sokmak için emir bekleyen kim varsa vatan ve millete doğrultulmuş bir emperyalist silahtır.
Mütecaviz ve baskıcı emelleri olan ülkelere göz kırpan, yeşil ışık yakan, el sallayan, gizli mesajlar gönderen CHP Genel Başkanı ve yönetiminin yolu yanlış, yöntemi kusurlu, kafa ve kalbi bozuktur. Özgür Özel’in Mersin provokasyonu ile eş zamanlı olarak, Suriye’nin Kamışlı kentinde ABD ve Fransa’nın teşvik ve desteğiyle, ENKS ve PYD’nin organizasyonuyla düzenlenen, “Birlik ve Ortak Tutum Konferansı”nda bölücü talepler dile getirilmiş, Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünün hilafına kararlar alınmıştır.
Türkiye partisi olma yolunda azim ve sabırla mesafe kat eden DEM Parti’nin Kamışlı’da oynanan oyuna tepki göstermesi tutarlılık gereğidir. PKK’nın silahlarını hemen teslim etmesi, kongresini toplayıp örgütsel fesih işlemini tamamlaması terör olmadan Türkiye hedefinin zedelenmemesi, bazı karmaşaların yaşanmaması için acilen sağlanmalıdır.
Önkoşul ileri sürmeksizin 27 Şubat İmralı çağrısına bağlılık esastır ve bölücü terör örgütünün lideri olarak görülen şahsa itibar ve itaati ön koşuldur. Başka çıkar yol ya da sığınılacak gerekçe kalmamıştır.
Özellikle halen yaşam mücadelesi veren, umut verici haberler beklediğim ve Allah’tan şifa dilediğim DEM Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM Başkanvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder’in çabaları ve bugüne kadar atılan ortak adımlar boşa gitmemelidir. Kamışlı provokasyonu pişmiş aşı sulandırma rezaletidir. Buna karşı durmak, terörü ülke ve bölge gündeminden çıkarmak insani, milli, kuşkusuz vicdani bir namus meselesidir. Zıt kutupları birleştiren, çelişkileri çözen, önyargıları kıran samimi, gerçekçi, insani ve dürüst duruşlar gerektiğinden daha yüksektir.
Etkili bir iç muhakeme gücüyle, klişelere teslim olmayan kavrama kabiliyetiyle konuşup anlaşmak, sıkılı yumrukları açıp tokalaşmak herkesin yararınadır. Ortak anlayış, ortak akıl, ortak eylem ve ortak erdem, ortaya çıkabilecek yol kazalarını asgari seviyeye indirecektir. İkinci olarak; Gazze'de devam eden soykırımın, İsrail Başbakanının cinayet mesaisine devam etmesinin, dost ve komşu ülkelerde yaşanan kanlı olayların doğal olarak ülkemizi yakından ilgilendirdiğidir.
Dileğimiz, bu iki ülke arasında aklıselimin, barışçıl diyalogların ve kalıcı sakinliğin hakim olması, felaketle sonuçlanacak silahlı çatışmalardan kaçınılmasıdır. İran’ın Hürmüzgan vilayetindeki Bender Abbas Şehid Recai Limanı’nda 26 Nisan’da meydana gelen patlamada birçok kişi hayatını kaybetmiştir. Dost ve kardeş ülke İran’a bu vesileyle taziyelerimizi iletiyor, acılarını paylaşıyoruz. Güçlü devlet, insanlık değerlerini dünyanın her köşesinde müdafaa eden, merhamet ve vicdan diplomasisiyle ön plana çıkan, aynı zamanda caydırıcılığı ve yaptırımı belirgin olan bir devlettir.
Özgür Özel yalnızca aklını peynir ekmekle yememiş, klinik psikolojinin konusu olmak için iyice kolları sıvamıştır
Sayın Cumhurbaşkanımızı düelloya çağıran, iftira ve isnatlarını automatize eden Özgür Özel yalnızca aklını peynir ekmekle yememiş, klinik psikolojinin konusu olmak için iyice kolları sıvamıştır. Üçüncü olarak; Türkiye’nin sosyal ve ekonomik yapısını kurcalayan, toplumsal ruh ve ahlaki bünyesini sıkıntıya sokan şiddet dili, kadın kılığına giren yasa dışı eylem direnci ve sokakları terörize etmeye çalışan zaman ayarlı kışkırtmalardır.
Türkiye ekonomisi en zor dönemleri geride bırakmış, en zorlu süreçleri aşmış, enflasyon son 10 aydır düşüşe geçmiştir. Küresel durgunluk riski belirgin olsa da, ufukta tehlike çanları çalsa da, ticaret kanalları tıkanmaya yüz tutsa da, Türkiye milli birlik ve dayanışma gücüyle potansiyel dış kaynaklı ekonomik türbülansı göğüslemeyi, riskleri fırsata çevirmeyi başaracaktır.
Olası ve sevindirici gerçek budur. Ekonomideki geçici sorunları siyasi ve toplumsal tepkiye dönüştürmek için kuyruğa girenler öncelikle belediyelere çöreklenmiş, kamu kaynaklarına el koymuş organize yolsuzluk şebekesinin hesabını vermek durumundadır.
Kokuşmuş yönetim
Milletin kesesini, devletin kasasını soyanlar bellidir, onlarla ilgili hukuki süreç işlemektedir. Türk adaletine saygı ve riayet herkesin yerine getirilmesi gereken bir görevdir. Dördüncü olarak; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni saran; örgüt kurmak, ihaleye fesat karıştırmak, rüşvet ve nitelikli dolandırıcılık soruşturması nedeniyle geçtiğimiz günlerde 50’ye yakın kişinin gözaltına alınmasıdır. Görünen odur ki, tuz kokmuş, belediye yönetimi yozlaşmıştır. Ekrem İmamoğlu’nun paraları bulunduğu iddia edilen, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı yıllarından beri birlikte hareket ettiği; tanık, müşteki ve pişman olan iş adamlarının ifadelerine göre imar, ruhsat, iskan karşılığı büyük bir rüşvet ve irtikap ağı kurulmuştur.
Ak koyun kara koyun ayrılmıştır
Lüks otellerde gizli toplantılar düzenleyenler bellidir. Saraçhane yerine pahalı otel odalarında ve lobilere daha fazla vakit harcayanlar, kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet felsefesine aykırı hareket etmiştir. Ak koyun kara koyun ayrılmıştır. Bu toplantılar sırasında frekans kesiciler kullanıp güvenlik kameralarını kapatan, bazen peçeteyle örtbas eden, toplantılar sonunda içeriği belirsiz valizlerle ayrılan şüpheli kişiler bilinmektedir.
Özgür Özel’in itiraf ve iddiaları ise paniğe kapılan bir zavallının suç ve suçluyu örtbas etme çabasıdır ve aynen şöyledir: “Erdoğan’a niçin jammer çalıştırılıyorsa, geleceğin cumhurbaşkanına da o yüzden jammer çalıştırılıyor.” Özgür Özel’in bu iddiaları siyasi ve düşünce namusu açısından yüz kızartıcıdır ve ahmakçadır. Emniyet Genel Müdürlüğü, kimlerin frekans kesici kullanacağını 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununa dayanarak açıklamıştır. Belediye başkanlarının böyle bir hak, yetki ve imtiyazı olmadığı belirlenmiştir.
Ayrıca Ekrem İmamoğlu’nun Büyükşehir Belediyesi’nin birçok ofis veya binası varken gizli toplantı yapma gereği duyduğu otelin mevcut yönetimi, belirtilen tarihte frekans kesici kullanılmadığını kamuoyuna açıklamıştır. Bundan ötürü taşınan suçluluk yakalanmış ve kirli çamaşırları ortaya dökülmüştür.
Devletin hazinesinden çalanlardan, tüyü bitmemiş yetimin hakkını siyasetin finansmanına harcayanlardan, para kulesi dikenlerden, sorgulama sırasında telefon ve numara gizleyenlerden, sorulara cevap vermekten sürekli kaçınanlardan, cezaevindeyken kurye avukat kullananlardan, tutuklu olmasına rağmen sürekli mesaj gönderenlerden, tanıklara ve şantaj yapanlardan hesap sorulmayacak da kimden sorulacaktır?
Özgür Özel’in; “iktidarın iki hedefi var: Biri milletin iradesine el koymak, diğeri de İstanbul’un rantına el koymak” ifadesi hukuksuzluğun zifiri karanlığına yuvarlanmış bir densizin şikayetidir, korku dolu bir iftiradır. CHP, emanete ihanet etmiş ve adaletle yüzleşmekten kaçmıştır. Ancak bu kaçışın bir faydası olmayacak, kabul edilebilir ve uygun bir sonuç da elde edemeyeceklerdir.
Kanal İstanbul
Kanal İstanbul’a karşı çıkıp sürekli olarak gürültü koparan, kentsel dönüşüme itiraz eden malum siyasi zihniyet, depreme karşı mücadelede hazırlık aşamasında sınıfta kalmış, yeterli ve basiretli gayret göstermemiştir.
Eminim ki, Cumhur İttifakı İstanbul’da büyük bir atılganlıkla depreme dayanıklı konutları hayata geçirecek ve bu aziz şehri sonuna kadar sahiplenecektir. Ayrıca deprem konusunda çalışan bilim insanlarının ve ortaya karışık söylemleri meslek edinen sözde uzmanların çelişkili, tamamen çatışan söz ve değerlendirmeleri kabul edilemez. Böylesine hassas bir konuda bir ağızdan hareket etmek akademik ahlak ve edebin gereğiyken bu yapılamamıştır.
Bir deprem bilimci akademisyenimizin, Kumburgaz çukurundaki fay hattının tamamen kırılmasıyla İstanbul’da başka bir deprem tehlikesinin kalmadığına dair iyimser açıklaması yüreklere su serpsa da, gerekli tedbirleri aksatmadan ve kesintisiz almak zorunludur. İstanbul’un terk edilmesini isteyen işgalci zihniyete ise şunu diyorum: Kanımızla, canımızla vatan yaptığımız İstanbul’u terk etmek bir yana, tek bir taşından vazgeçmeyiz, sırt dönmeyiz.
Düşünceleri yetersiz olanın sonuçları kibir doludur. Bu dil uyanık zekadan mahrumdur, bağımsız vicdandan uzaktır, Türk ve Türkiye düşmanlığına meyilli CHP politikası dilidir ve son derece tehlikelidir.
Mevcut CHP yönetimi, milli birliğimiz, milli varlığımız ve bağımsızlığımıza göz diken, kale kapımızın önünde beliren zalim odakların koçbaşı olmaya kadar düşmüş ve değişmiştir. Bu noktada CHP demek, taviz, hakaret ve teslimiyet döngüsü demektir. CHP demek, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, yağma ve talan demektir. CHP demek, kriz, kavga ve kaosa bel bağlayan utanmazlık demektir. Bu CHP’nin Türkiye’nin geleceğinde yeri olması imkansız bir hayaldir.
Bilinmesini isterim ki hüsrandan zafer doğacak, süper güç Türkiye idealinin gücü ve kuvveti, milli birlik ve kardeşlik içinde dev gibi ayağa kalkacaktır. O güçlü uyanış ve kalkışın tanıkları arasında Özgür Özel ve arkadaşları olmayacaktır."
Çok Okunanlar