SON DAKİKA
Hava Durumu

'Milli birlik şarttır' Con Sınov'la gündeme dair

Türkiye ve dünyada gündem olan konuları sosyal medyada sıkı bir takipçi kitlesine sahip Con Sınov ile değerlendirdik. İşte röportajımız...

Haber Giriş Tarihi: 24.04.2019 12:01
Haber Güncellenme Tarihi: 24.04.2019 15:01
Kaynak: Haber Merkezi
hurhaber.com
'Milli birlik şarttır' Con Sınov'la gündeme dair

HÜR HABER / HABER MERKEZİ

RÖPORTAJ: HAZAL PALAVAR

YSK'nın verdiği karar, Beşiktaş-Başakşehir maçında Ekrem İmamoğlu tezahüratı, Kemal Kılıçdaroğlu'na şehit cenazesinde olan saldırı, Sudan'da yaşanan askeri hareketlilik, ABD'nin İran yaptırımının Türkiye'ye olan etkisi ve Sri Lanka'da yaşanan terör olayları...

Sosyal medyada oldukça yoğun bir takipçisi olan Con Sınov ile gündem ve dünyaya yönelik haberlere ilişkin birkaç konuyu ele aldık. 

31 Mart yerel seçimleri tamamlandı. Ancak Yüksek Seçim Kurulu'nun verdiği bir karar var ki herkesçe çok konuşuldu.  KHK ile ihraç edilmiş kişiler aday olabildiler ancak seçimi kazandıklarında ‘'Olmaz'' dediler. Bir hukukçu olarak yapılanı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok uzun uzun konuşulabilecek ve tartışılabilecek bir konu değil bu. Eğer seçilmesine mani bir durum varsa, ilgili adayın seçime katılmasına müsaade edilmemeli. Herkes adaylık için başvuru yapıyor ve bu başvurular ilgili kurum tarafından değerlendiriliyor. Daha sonra adaylıkları kabul ediliyor.

khk1

Bir adayın seçime katılmasına müsaade etmek demek aynı zamanda o adayın seçimi kazanmasında sorun olmayacağını peşinen kabul etmek demektir. Hal böyleyken o aday seçimi kazandıktan sonra başkanlığına müsaade etmemek yanlış. Eğer adaylık başvurusundan sonra başkanlığına engel teşkil eden bir durum yaşanmışsa orası başka. Ama “buyur aday olabilirsin” dediğin kişiye değişen bir şey olmamasına rağmen “başkan olamazsın” demek hukuk mantığıyla bağdaşmaz. O zaman adaylık başvuruları neden değerlendiriliyor ki?

Beşiktaş-Başakşehir maçı karşılaşmasında taraftarların ‘İmamoğlu'na mazbatayı ver' tezahüratları epey gündem oldu. Camilerde ve sahalarda siyaset yapılması her zaman eleştirilmiştir. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Ben spora siyaset karıştırılmasına karşıyım. Kışlada, stadda ve camide siyaset olmamalı. Aksi halde iş çok kötü noktalara varır. CHP'li camiler, AK Partili camiler ortaya çıkar. Falanca camide muhalefet güçlü olur, filanca camide iktidar güçlü olur. Sonra ortada ne cami kalır, ne dindarlık kalır. En tehlikelisi camideki siyasettir. Kışladaki de tehlikelidir. Stadyumlardaki de tehlikelidir. Tribünlerin siyasi slogan atmaları yanlış ama bu yanlışın neden ortaya çıktığını iyi düşünmek gerekiyor. Eğer olaylı bir maçın ardından siyasetçiler “Falanca takım maça çıkmalı”, “Filanca maç berabere bitmeli” gibi beyanlar verirse. Bir takımın maddi ve manevi olarak siyasi bir hareket tarafından desteklendiğine yönelik kanaatler ortaya çıkarsa insanlar bundan rahatsız olabilir. Ki olan da budur. Haliyle spora siyaseti kimse karıştırmamalı. Spor da spora siyaseti karıştırmamalı, siyaset de.

Sudan'da geçtiğimiz günlerde bir askeri hareketlilik yaşandı. Ordu yönetime el koydu. Suudi Arabistan Askeri Geçiş Konseyi'ne destek verdi. Geçtiğimiz aralık ayında Sudan Lideri'nin Esad'ı ziyaret etmesi tarihe geçti. Sizce, bu ziyaretin arkasında bir şey mi vardı? Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sudan demokrasinin olmadığı bir ülke… Ömer El Beşir darbeyle ülkeyi ele geçirmiş, katliamlara sebep olmuş bir diktatör. Onun yüzünden ülke saldırılara ve kaosa açık hale geldi ve bölündü.

''TÜRKİYE BU FIRSATI DEĞERLENDİRDİ''

Verimli bölge güney Sudan'da kaldı. Ömer El Beşir kuzeyde hükmetmeye devam etti. Demokrasi tesis edilmediği için ülke çok geri kalmış durumda. Ve dünyadaki pek çok ülke Sudan'a el vermiyor. Bu nedenle Ömer El Beşir zor durumlar yaşadı. Türkiye de bu fırsatı değerlendirip Sudan'la ilişkileri geliştirdi. Sudan jeopolitik olarak önemli bir konumda… Kızıldeniz'e kıyısı var ve Mısır'la komşu. Türkiye hem Suudi Arabistan hem de Mısır'la sorunlar yaşıyor. Haliyle Sudan önemli bir konumda Türkiye için.

Şartların yarattığı bir müttefik mi demek istiyorsunuz?

Öyle de denebilir. Türkiye geçen asırdan kalan sanayi hayalini geliştirmiş değil. Hala yapamadık onu. Bu nedenle Türkiye turizm dışında önemli döviz gelirine sahip değil. Enerjimiz de yok. Sanayiyi tesis edebilseydik ürettiğimiz pek çok ürünü dışarıya satabilirdik. Bu olmayınca döviz için borçlara ve yabancı sermayeye mahkûm olmaktan kurtulamıyoruz.

''HÜKÜMET GEÇ DE OLSA BUNU ANLADI''

Bugünlerde yaşadığımız ekonomik sorunların temelinde de bu var. Sanayinin eksikliğine dayanıyor bunlar. Hükümet geç de olsa bunu anladı ve bir takım faaliyetlere girişti. Sanayinin en kısa vadede gelir getireni askeri olanıdır. Çünkü her ülke silaha ve askeri malzemelere ihtiyaç duyar. Türkiye de yapımı çok zor olmayan zırhlı araç gibi, İHA gibi SİHA gibi hafif askeri sanayi ürünlerini üretiyor. Bu ürünleri Afrika'nın gelişmemiş ülkesine ihraç etmeye çalışıyor. ABD'ye mahkûm olmak istemeyen bu ülkeler Türkiye'nin müşterisi haline geldi. Böyle bir politika var. Sudan bu politikanın müşterilerinden biriydi.

sudan1

Sudan artık müşterilerden biri değil mi?

Bugün öyledir belki ama yarın meçhul. Hep ilerisini düşünerek konuşmak gerekiyor.

Peki, sizce Türkiye artık sanayi ülkesi oldu mu?

Hayır hayır. Kesinlikle değil. Öyle kolay bir şey değil bu. Sanayiyi kocaman bir çınar gibi düşün. Türkiye şuan sadece toprağa dikilmiş taze bir fidan. Yetişip yetişmeyeceği, kırılıp kırılmayacağı şüpheli… Türkiye sadece ufak bir adım attı. Ama bu adımı atmak hiç adım atmamaktan iyidir. Zaten sanayi politikası herhangi bir partiyle sınırlandırılamaz. Bu milli bir hedef haline gelmeli. Atatürk döneminde sanayiyi geliştirmek milli bir hedefti. Bazı noktalarda gelişim başlamıştı ama Atatürk ölünce o işler bitirildi. Bakın bitti demiyorum. Bitirildi diyorum.

Bitirildi derken ne demek istiyorsunuz?

Çok önemli bir konu bu… Uzun uzun konuşmak gerekiyor. Ama özetle Türkiye'nin sanayi hedefleri 1945'ten sonra baltalanmıştır. ABD ile başlayan ittifaktan sonra, Amerikalıların Türkiye ekonomisi için yazdığı bazı raporları okudum. Bu raporlar sanayinin bitirilmesini ön görüyordu.

Peki, bu raporlar uygulandı mı?

Harfiyen. Uygulayanların kim olduğunu sorma ama. 1946'dan 1958'e kadar yazıldı bu raporlar. Okuyanlar o tarihlerde kimlerin olduğunu düşünsün. Eminim cevabı bulmak kolay olmayacaktır.

Peki, sizce Türkiye yeniden sanayisini geliştirmek mi istiyor?

Dönem dönem sanayiye yönelim oldu. Mesela Ecevit döneminde oldu 1970'lerde. Sonra Erbakan döneminde oldu. Erbakan'ın iki lafından biri sanayiydi. Çünkü kurtuluşun orada olduğunu biliyordu. 2000'lerin başlarında deniz kuvvetlerinin harp sanayisinde önemli hedefleri vardı. Gemi projeleri vardı. Ama sonra hepsini uçurdular. Bir baktık, o işin peşinde olan komutanlar hapiste… Böyle olur bu işler. Şimdi de sanayi alanında ufak tefek adımlar atılıyor. Atılsın. Umarım ciddi şekilde gelişir. Bunun için milli hedef haline getirilmesi ve her gelen hükümetin desteklemesi gerekiyor. Ama öte yandan da şeker sanayinde, kâğıt sanayinde, tank palet sanayinde, tütün sanayinde başka işler oluyor. Köklü bir dönüşüm olabilmesi için bunların da devlet eliyle üretilmesi gerekiyor. Sadece askeri alanda olmaz. Her alanda atılım olmalı.

O zaman Sudan konusuna geri dönelim… Sudan bu politikanın neresinde sizce?

Türkiye askeri sanayi alanında ufak ufak üretim yapıp Sudan gibi, Somali gibi, Burkina Faso gibi ülkelere satış yapıyor. Sudan stratejik olarak Afrika'daki sıçrama tahtamızdı. Hatta Sevakin isimli adada Türkiye'ye imtiyazlar tanınmıştı. Orada bazı işler yapılacaktı. Çok önemli bir yerde… Sağı Suud solu Mısır… Geçtiğimiz aralık ayında Ömer El Beşir, Suriye'yi ziyaret ettirildi. Rus uçağı tarafından götürüldü. Bir takım gelişmeler oluyordu. Türkiye, İran, Rusya ve Suriye arasında arabuluculuk yapacaktı. Ama anında sokaklar karıştı. Zaten halk Ömer El Beşir'den bıkmış durumdaydı. Ortam da buna hazırdı. Bu işi bozmak isteyenlerin olduğuna şaşmamalı. Kim oldukları da belli… Askerlere parayı kim veriyorsa onlar.

Donald Trump'ın İran Devrim Muhafızlarını yabancı terör örgütü olarak listeye eklediklerini duyurdu. İran'da tabi bundan geri kalmayarak aynı şekilde ABD Merkez Kuvvetlerini (CENTCOM) terör listesine aldı. ABD'ye ilk destek Suudi Arabistan'dan ve İsrail'den geldi. Ancak Trump'ın müttefiki olan ülkeler böyle bir açıklamada bulunmadı. Bir de ABD'nin İran Devrim Muhafızlarını terör listesine eklemesinin İsrail ile olan iş birliği olduğu söylemleri var. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?

İran'a karşı uygulanan politikayı daha önce konuştuk. Oradaki rejimi önce iş yapamaz hale getirmek sonra da devirmek istiyorlar. Bunun için İran ekonomisini vurmak gerekiyor. Petrol fiyatlarının düşürülmesi ve ambargo uygulanması bu alanda atılan iki adımdı.

iran1

Gerçi petrol fiyatları yeterince düşmedi sonra da yeniden yükseldi ama İran ekonomisi ambargolar yüzünden ciddi şekilde hırpalandı. ABD'nin Devrim Muhafızları'nı terör listesine alması bu alanda atılan yeni bir adım. İyice köşeye sıkıştırmak istiyorlar. Devrim Muhafızları bir ordu olabilir ama ticari faaliyetleri de var. Özellikle Irak'ta enerji alanında faaliyetleri var. Onları terör listesine aldığınızda ekonomik açıdan yeni bir hamle yapmış oluyorsunuz. Mesela Türk basınında konuya buradan bakan kimseyi göremiyoruz.

ABD'nin İran'dan petrol ithalatı için 8 ülkeye Kasım 2018'de muafiyet vermişti. Bu 8 ülkenin içinde Türkiye'de var. Ancak şimdi bu karar 2 Mayıs tarihinde sona eriyor. Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada Donald Trump'ın ‘'İran'ın petrol ihracatını sıfıra indirmeyi hedefliyor" ifadeleri kullanıldı. Bu durum sizce ülkemizi nasıl etkileyecek? Bir yandan F-35 sorunu da hala çözülmüş değil. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu iki olay birbirine paralel işliyor. Önce Devrim Muhafızları'nın terör listesine konulması, ardından ambargonun genişletilmesi İran ekonomisini hedef alıyor.

''TÜRKİYE İÇ POLİTİKASINDAKİ SIKINTILARI ÇÖZMELİ''

Türkiye'yi de dolaylı etkiliyor. Gerçi Türkiye her ihtimale karşı İran'la enerji ticaretini daraltmıştı. Yani bu günleri hesap ediyorlardı ama ticareti 0'a indirmek Türkiye'yi de sıkacaktır. Üstelik İran'la Astana'da ortak durumdayız. ABD'nin elinde Türkiye'ye karşı kullanabileceği ama henüz kullanmadığı kozlar var. Biri de ambargoydu ve kullandı. Türkiye iç politikadaki sıkıntıları bir an önce çözmeli, yoksa dışarıdaki sorunlarla uğraşamaz hale geleceğiz. Onun için de milli birlik şarttır.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik şehit cenazesinde yapılan saldırı birçok kişi tarafından eleştirildi ve kınandı. Ancak sosyal medyada Süleyman Soylu'ya ciddi bir tepki mevcuttu. Süleyman Soylu'nun önceden yaptığı açıklamalar tekrar gündeme geldi ve istifa etmesine yönelik sloganlar atıldı. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Ben bu konuya şu şekilde bakıyorum: Amacımız ne? Suçlu mu arıyoruz? Kusurun kimlerde olduğunu mu bulmaya çalışıyoruz? O halde ben bu konuyla ilgilenmem. Ben bu vahim olayın kırıp döktüklerine bakıyorum. Milli birlik ve beraberlik kavramının aldığı yaraya bakıyorum.

kk1

Çok ciddi yaralar alıyor bu kavram. Ve kimse farkında değil ama eğer milli birliği kaybedersek o zaman ne oylar ne de seçimlerin önemi kalır. İstisnasız herkes dersini alıp milli birlik ve beraberliği ayakta tutmalı. Bunu yapmak zorundayız. Mecburiyet haline geldi artık. Ben particilikle, siyasetçilerle falan ilgilenmem. Ama parti-üstü bir birey olarak “Kılıçdaroğlu'nu yedirmemeliyiz” diyorum. Memleketin kaderi her türlü partinin ve siyasetçinin üzerindedir. Onu korumak için atılacak adımların niteliğine bakılmaz.

Neredeyse 1 ay önce Yeni Zelanda'da iki camide Müslümanlara yönelik terör saldırısı düzenlenmişti. 21 Nisan tarihinde Sri Lanka'da toplam 8 patlama oldu. 350'den fazla kişinin yaşamını yitirdiği ve 500'den fazla kişinin yaralandığı patlama da sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu gibi terör olaylarının sıklıkla olması sizce neler doğurur?

Dünya ortaçağdan bu yana ilk defa bu kadar din tabanlı şiddet eylemleri görüyor. Müslümanım diyen bomba patlatıyor. Hristiyanım diyen patlatıyor. Elbette bu dinler insanlara bomba patlatmalarını nasihat etmiyor.

''ORTADA CEHALET BATAKLIĞI VAR''

Hatta bu bomba patlatanların aralarında Hristiyan ve Müslüman görünümlü istihbarat servisleri de olabilir. Ama şunu iyi görmek gerekiyor. Bu servislerin bombalı eylemler düzenleyebilmesi için bir iklim gerekiyor. Gericilik ve cahillik tarafından esir alınmış bölgeler var. Bu bölgelere baktığımızda kendini Müslüman sanan tipler kolayca canlı bomba haline getiriliyor. Demek ki ortada bataklık var. Cehalet bataklığı… Servisler bu sahte mezhepler eliyle üretilmiş bu bataklıklardan besleniyor. Çözüm için bataklığın kurutulması var. O bataklık bağnazlıktır. Bağnazlığın silahlandırıldığı bir dönemden geçiyoruz. Dünyadaki İslam ülkelerinin çoğu bu dertten muzdarip... Sadece Türkiye bu riski en düşük düzeyde yaşıyor. Bunun nedeni Atatürk'ün cerrahi müdahaleleridir. 23 Nisan vesilesiyle bir kez daha şükranla anmak gerekiyor.

 

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.