"Bu hastanede hayati risk olmadıkça kürtaj yapılmıyor hanım efendi" dedi sekreter. Ama kadın ısrar ediyordu. "Ben mecburum çünkü zaten 4 çocuğum var bakamam. Kürtaj yapan bir doktor bulmak zorundayım." Kadın kızgın bir şekilde ilerlerken selam verdim kadına. "Neden kürtaj yaptırmak istiyorsunuz?" dedim. "4 küçük çocuğum var bakabileceğimi hiç sanmıyorum o yüzden." dedi. "Benim de 4 çocuğum var. İlk çocuğum da dahil hepsinde ben hazır değilim demiştim ama hepsini çok seviyorum. Büyükler üniversiteye gidince küçükle kalakaldık. İyi ki doğmuş dedik. Hem belki bu çocuk hepsinden hayırlı olacak. En çok onu seveceksin, çocuklar rızkıyla doğar, vebaline girme, onun da yaşam hakkı var." dedim.
Sonra hastanede sıra bekleyen başka bir tesettürlü bayan geldi yanımıza. O da kendini kürtaja zorlayan kayınvalidesiyle mücadelesini uzunca anlattı. O esnada ikna etmeğe çalıştığımız kadının kocası geldi. Bir tur da onu ikna etmeye çalıştık. Kocası daha mülayimdi. "Benim maaşım var bakarım. Kendisi istemiyor." diyerek topu karısına attı. Çocukları da etrafımızda dönüp ne konuştuğumuzu anlamaya çalışıyolardı. En son cümlem şu oldu. "Bu çocuk doğup büyüyünce siz bizi hatırlayacaksınız. İyi ki beni vazgeçirmişler diyeceksiniz."
Kürtaj yaptırmak isteyen kadınla aramızda geçen diyaloğu anneme anlatırken ameliyat olan bir hastanın refakatçisi olan amca lafa girdi:
-Türkiye de Çin gibi sıkı önlemler almalı. Hayat pahalılığı, işsizlik varken her aileye sadece tek çocuk izni verilmeli. Fazla doğumlara göz yumulmamalı.
Hemen itiraz ettim:
-Olur mu amca? Zaten nüfusumuz Almanya gibi hızla yaşlanıyor. Öyle bir noktaya geleceğiz ki çalışacak genç nüfusumuz bile kalmayacak, söylediğinin aksine doğumlar teşvik edilmeli.
Ülkemizde ne yazık ki hayvan ve mama lobisi, LGBT lobisi ve de feminist oluşumlar gibi seküler beyaz Türkler de neslin daha fazla ürememesi, tükenmesi gerektiği yönünde yayınlar yapıyorlar. Modern muhafazakarlar da çocuk yetiştirme konusunda seküler elitleri taklit ettikleri için özel kolejlerde, lüks araçlarda, markalı kıyafetlerle, yağla balla beslenip büyütülmesi şart ama maneviyat olmasa da olur mottosuyla doğurmaktan kaçındıkları bir gerçek. Kadının çalışmasını teşvik eden hükümet programları da direkt olarak doğumu ve genç nüfusun çoğalmasını engellemekte. Kadın hakları örgütlenmeleri, kadın dernekleri kadını daha çok yalnızlaştıran, bireyselleştiren, evlenmesini ve çocuk sahibi olmasını engelleyen menfi kurumlar olarak ne yazık ki kadınlara zarar veriyorlar. Bir kadın olarak kadınların çalışmasını erkeklerinki gibi bir mecburiyet değil keyfi bir meşgale, hobi ve fıtratlarına uygun alanlarda faydalı olma etkinliği olarak görmekteyim ve çalışma saatlerinin erkeklerinki kadar uzun olmasına karşıyım. Hele ki kadının bebeği varsa onu büyütene kadar çocuğuyla zaman geçirmesi, stresli, kasvetli, mobbingli alanlardan uzak olması en elzem gelen şeyler.
Tiyatro oyuncusu Erdem Yener çok güzel bir konuya temas etmişti. "Kadın tır şoförü olması kadını yüceltmez, erkeksileştirir ve burada bir perspektif eksikliği var." demişti. Evet erkekler taş taşıyorsa hadi biz de taşıyalım. Onlar hamallık yapıyorsa biz de yapalım, inşaatta çalışıyorlarsa biz de amele olalım. Bu kendimize en büyük zulüm, bu kadına zulüm hatta çocuklarımıza zulüm olmaz mı?
Yapılması gereken şey belli. Çalışan kadınları değil ev hanımı olan kadınları ve kocalarını ekonomik olarak desteklemek gerekir ki doğum oranları artsın, çocuklar buz gibi sevgisiz kreş ortamlarında değil şefkatli, sımsıcak anne kucağında büyüyebilsinler.
Peygamber Efendimizin (sav) “Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.” Hadis-i Şerifini yuva kurmaktan yahut çoğalmaktan korkan gençlerimize yeniden benimsetmek en öncelikli görevimiz olmalı...
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Havva Bütün Saraç
Kadın ve Kürtaj
"Bu hastanede hayati risk olmadıkça kürtaj yapılmıyor hanım efendi" dedi sekreter. Ama kadın ısrar ediyordu. "Ben mecburum çünkü zaten 4 çocuğum var bakamam. Kürtaj yapan bir doktor bulmak zorundayım." Kadın kızgın bir şekilde ilerlerken selam verdim kadına. "Neden kürtaj yaptırmak istiyorsunuz?" dedim. "4 küçük çocuğum var bakabileceğimi hiç sanmıyorum o yüzden." dedi. "Benim de 4 çocuğum var. İlk çocuğum da dahil hepsinde ben hazır değilim demiştim ama hepsini çok seviyorum. Büyükler üniversiteye gidince küçükle kalakaldık. İyi ki doğmuş dedik. Hem belki bu çocuk hepsinden hayırlı olacak. En çok onu seveceksin, çocuklar rızkıyla doğar, vebaline girme, onun da yaşam hakkı var." dedim.
Sonra hastanede sıra bekleyen başka bir tesettürlü bayan geldi yanımıza. O da kendini kürtaja zorlayan kayınvalidesiyle mücadelesini uzunca anlattı. O esnada ikna etmeğe çalıştığımız kadının kocası geldi. Bir tur da onu ikna etmeye çalıştık. Kocası daha mülayimdi. "Benim maaşım var bakarım. Kendisi istemiyor." diyerek topu karısına attı. Çocukları da etrafımızda dönüp ne konuştuğumuzu anlamaya çalışıyolardı. En son cümlem şu oldu. "Bu çocuk doğup büyüyünce siz bizi hatırlayacaksınız. İyi ki beni vazgeçirmişler diyeceksiniz."
Kürtaj yaptırmak isteyen kadınla aramızda geçen diyaloğu anneme anlatırken ameliyat olan bir hastanın refakatçisi olan amca lafa girdi:
-Türkiye de Çin gibi sıkı önlemler almalı. Hayat pahalılığı, işsizlik varken her aileye sadece tek çocuk izni verilmeli. Fazla doğumlara göz yumulmamalı.
Hemen itiraz ettim:
-Olur mu amca? Zaten nüfusumuz Almanya gibi hızla yaşlanıyor. Öyle bir noktaya geleceğiz ki çalışacak genç nüfusumuz bile kalmayacak, söylediğinin aksine doğumlar teşvik edilmeli.
Ülkemizde ne yazık ki hayvan ve mama lobisi, LGBT lobisi ve de feminist oluşumlar gibi seküler beyaz Türkler de neslin daha fazla ürememesi, tükenmesi gerektiği yönünde yayınlar yapıyorlar. Modern muhafazakarlar da çocuk yetiştirme konusunda seküler elitleri taklit ettikleri için özel kolejlerde, lüks araçlarda, markalı kıyafetlerle, yağla balla beslenip büyütülmesi şart ama maneviyat olmasa da olur mottosuyla doğurmaktan kaçındıkları bir gerçek. Kadının çalışmasını teşvik eden hükümet programları da direkt olarak doğumu ve genç nüfusun çoğalmasını engellemekte. Kadın hakları örgütlenmeleri, kadın dernekleri kadını daha çok yalnızlaştıran, bireyselleştiren, evlenmesini ve çocuk sahibi olmasını engelleyen menfi kurumlar olarak ne yazık ki kadınlara zarar veriyorlar. Bir kadın olarak kadınların çalışmasını erkeklerinki gibi bir mecburiyet değil keyfi bir meşgale, hobi ve fıtratlarına uygun alanlarda faydalı olma etkinliği olarak görmekteyim ve çalışma saatlerinin erkeklerinki kadar uzun olmasına karşıyım. Hele ki kadının bebeği varsa onu büyütene kadar çocuğuyla zaman geçirmesi, stresli, kasvetli, mobbingli alanlardan uzak olması en elzem gelen şeyler.
Tiyatro oyuncusu Erdem Yener çok güzel bir konuya temas etmişti. "Kadın tır şoförü olması kadını yüceltmez, erkeksileştirir ve burada bir perspektif eksikliği var." demişti. Evet erkekler taş taşıyorsa hadi biz de taşıyalım. Onlar hamallık yapıyorsa biz de yapalım, inşaatta çalışıyorlarsa biz de amele olalım. Bu kendimize en büyük zulüm, bu kadına zulüm hatta çocuklarımıza zulüm olmaz mı?
Yapılması gereken şey belli. Çalışan kadınları değil ev hanımı olan kadınları ve kocalarını ekonomik olarak desteklemek gerekir ki doğum oranları artsın, çocuklar buz gibi sevgisiz kreş ortamlarında değil şefkatli, sımsıcak anne kucağında büyüyebilsinler.
Peygamber Efendimizin (sav) “Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.” Hadis-i Şerifini yuva kurmaktan yahut çoğalmaktan korkan gençlerimize yeniden benimsetmek en öncelikli görevimiz olmalı...