Toplumların, yurtların ve bireylerin kaderi tarih boyunca idare
edenlerin iradesiyle şekillenmiştir. Kimi zaman adaletli ve
basiretli bir idare yurtları abat etmiş, kimi zaman da hoyrat bir
idare aynı yurtları berbat hâle getirmiştir.
Abat etmek; taşlı toprağı mamur kılmak, çer çöpü yurt hâline
getirmek, insana nefes ve umut vermektir. Berbat etmek ise
mamur yeri harap etmek, düzeni bozmak, güzelliği çirkinliğe
çevirmektir.
İnsan eliyle şekillenen bu iki uç, aslında vicdanın ve
sorumluluğun aynasıdır: kimisi dokunduğu yeri ışığa açar, kimisi
gölgeye mahkûm eder. Eller kimi zaman bir çeşmenin suyunu
çoğaltır; kimi zaman da gölgesini karanlığa çevirir. İdare
edenlerin omuzlarındaki sorumluluk, bireylerin küçük iradelerinin
birleşerek oluşturduğu toplumsal hafızayı ya umut ışığına
dönüştürür ya da karanlık bir gölge gibi üzerini örter.
Biga ile Gümüşçay neredeyse bitişik gibidir. Biga ilçe,
Gümüşçay ise Biga’nın beldesidir. Sınır olan bu iki yerleşim
yerinde zaman içinde gözlerimizin önünde cereyan eden
yaşanmışlıkları abat ve berbat ekseni ile aktarmaya
çalışacağım.
Yıl 2009... Tam on altı yıl öncesi...
Çevrede tanınmış ve Biga’nın da esnaflarından bir ailenin ferdi
olan, zamanında Bigaspor’ da futbol geçmişi bulunan genç bir
isim: Adnan Pastırmacı. Gümüşçay Belde Belediye Başkanlığı
için adaylığını koymuş ve belde için yapılacak hizmetler uğruna
dört bir yana koşuyordu.
“Seçildiğimde beldeme içilebilir su getireceğim. Çayı ıslah
edeceğim. Biga ile bağlantısı olan karayolunu genişleteceğim.
Arazi toplulaştırması ve mera ıslahı yapacağım.” O zaman için
uçuk sayılabilecek ve siyasi rakiplerinin “yapamaz” dediği
vaatlerin peşinde koşuyor, seçim çalışmalarında bunları
dillendiriyordu.
Şimdinin Çanakkale Milletvekili, o zamanın İl Özel İdaresi Genel
Sekreteri Ayhan Gider Biga’ya geldiğinde bu taleplerini ona da
iletmiş ve “Seçilirsem bana destek olacaksın” sözünü almıştı.
İlçe Müdürü olduğum için ben de bu diyaloğun içinde yer alıyor,
konuşmalara şahit oluyor ve dinliyordum.
29 Mart 2009 tarihinde yapılan Mahalli İdareler seçiminde
Adnan Pastırmacı Gümüşçay Belde Belediye Başkanlığını
kazandı. Seçildiğinin haftasında kapıya dayanmıştı: “Seçimi
kazandım, şimdi verilen sözlerin tutulma zamanı.” Beldesine 25
km uzaklıktaki Armutçuk Dağı’na gidip beldesine getireceği
suyun kaynağını aramış, Karayolları Bölge Müdürü ilçeye
geldiğinde “Biga–Gümüşçay yolu” diye dikilmişti.
Mahallinde çözebildiklerini çözmüş, çözemedikleri için verdiği
sözleri daha üst makamlara giderek yaptırmayı başarmıştı.
2009’dan 2024’e kadar kesintisiz olarak yaklaşık on beş yıl
belediye başkanlığı yaptı. Görev süresince beldesine verdiği
sözlerin takipçisi oldu ve “olmaz” denilen işlerin tamamını
yaptırdı. Yetmedi, birçok ilçe merkezinde olmayan doğal gazı
beldesine getirdi, yaşlı bakım evini hizmete açtırdı.
Toplulaştırmayı en iyi şekilde yaptırdı ve her parsele tarla yolu
açtırdı.
Ama son girdiği seçimi itiraza mahal verecek kadar az bir oyla,
üç veya beş oy farkla kaybetti.
Balık tutmak için haftada en az iki defa geçtiğim Gümüşçay’dan
her geçişimde yaptığı çalışmaları görüyor ve beldesine hizmet
etmek için verdiği mücadeleleri hatırlıyorum.
Geçen gün belde çıkışındaki tatlı su çeşmesinde uzun bir sıra
gördüm. Başka bir gün geçerken bu defa kuyruk biraz daha
uzamıştı. Merak ettim, durdum.
Biga’nın meşhur Tahtakale’sinin müdavimlerinden bir tanıdığım
elindeki su bidonlarıyla sıradaydı. Öfkesi ise her halinden belli
oluyordu. “Hayırdır?” dediğimde kurulu saat gibi boşaldı:
“Hayır mı şer mi görmüyor musun? Biga’dan buraya su almaya
geldim. Neden Biga’da su mu yok diye sorma... Hiç havamda
değilim, bidonları kafana indirebilirim!” diye çıkıştı.
Çatmıştım... Biliyordum susmazdı. Susmadı da:
“Gümüşçay Biga’ya iki adım, sınır komşusu... Bağırsam
duyulacak. Eskiden su olan Biga’da şimdi su yok. Eskiden su
olmayan Gümüşçay ’da ise şimdi su var. Biz Biga’dan
Gümüşçay’a elimizde bidonlarla içme suyu almak için geliyoruz,
yetmiyor sıraya giriyoruz. Bir de ‘Bigalılar su almaya gelmişler’
diye Gümüşçaylılar bizimle dalga geçiyor...”
Gümüşçay çeltik tarlalarının ortası... Her taraf derin su kuyusu
sondajı... Biga’da olan kuraklık burada yok. Karabiga’da yok.
Biga’nın 108 köyünde yok. Hepsinin suyu akıyor. Ama Biga’da
su yokkkkk... Anla, anlayabilirsen...
Ama işin garibi de şu ki: Gümüşçay’a bu kadar hizmeti getiren
Pastırmacı seçimi kaybetti. Biga’yı bir yudum suya muhtaç eden
ise belediye başkanı seçildi.
Sıradakiler hem içme suyunu dolduruyor hem de bizi
dinliyorlardı. Ön sıralardan biri:
“Suyu siyasetinize alet etmeyin... Biga’da su vardı da Alper
Başkan mı içti? Alper Başkan özünde iyi bir insan ama ne
yapsın, kuraklık var.”
Başka biri: “Pastırmacı bu kadar bulunmaz Hint kumaşıydı da
neden ilçe başkanı adayı olduğu zaman entrikalarla önünü
tıkadınız?” diye çıkıştı.
Bir başkası: “Tıpkı eski günlerdeki gibi... Çeşme başında
dedikodu, muhabbet... Bir de kavga çıkıp su bidonları havada
uçuşmaya başlarsa, seyreyle sen o zaman gümbürtüyü... diye
dalgasını geçti.
Bir başkası: “Başlarım sizin siyasetine de nostaljinize de! Salgın
kapıda, siz neler söylüyorsunuz!” diye kükredi...
Bir diğeri...
Bir diğeri derken İş uzuyor, tartışma büyüyor ve işin tadı
kaçmaya başlamıştı. Suyun serinliği yerini kavganın hararetine
bırakıyordu.
Sözün özü: abat ve berbat... Galiba bütün mesele buydu. Abat
eden; taşlı toprağı mamur kılan, çeşme başında suyu çoğaltan,
gölgesini serinliğe çevirendir. Berbat eden ise mamur yeri harap
eden, çeşme başında kavga çıkaran, gölgesini karanlığa
çevirendir.
Toplumların kaderi işte bu iki iradenin arasında sallanır: biri
umut taşır, diğeri bidonları havada uçurur.
Ve tarih, her defasında şu soruyu sorar: Kim abat etti, kim
berbat etti?
Ve biz, her çeşme başında aynı soruyu duyarız: “Abat mı,
berbat mı?” Bıkmadan ve usanmadan da bu sorunun cevabını yeniden ararız.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Hasan Kaya
Abat Veya Berbat Etmek
Bir ilçenin suyla imtihanı
Toplumların, yurtların ve bireylerin kaderi tarih boyunca idare
edenlerin iradesiyle şekillenmiştir. Kimi zaman adaletli ve
basiretli bir idare yurtları abat etmiş, kimi zaman da hoyrat bir
idare aynı yurtları berbat hâle getirmiştir.
Abat etmek; taşlı toprağı mamur kılmak, çer çöpü yurt hâline
getirmek, insana nefes ve umut vermektir. Berbat etmek ise
mamur yeri harap etmek, düzeni bozmak, güzelliği çirkinliğe
çevirmektir.
İnsan eliyle şekillenen bu iki uç, aslında vicdanın ve
sorumluluğun aynasıdır: kimisi dokunduğu yeri ışığa açar, kimisi
gölgeye mahkûm eder. Eller kimi zaman bir çeşmenin suyunu
çoğaltır; kimi zaman da gölgesini karanlığa çevirir. İdare
edenlerin omuzlarındaki sorumluluk, bireylerin küçük iradelerinin
birleşerek oluşturduğu toplumsal hafızayı ya umut ışığına
dönüştürür ya da karanlık bir gölge gibi üzerini örter.
Biga ile Gümüşçay neredeyse bitişik gibidir. Biga ilçe,
Gümüşçay ise Biga’nın beldesidir. Sınır olan bu iki yerleşim
yerinde zaman içinde gözlerimizin önünde cereyan eden
yaşanmışlıkları abat ve berbat ekseni ile aktarmaya
çalışacağım.
Yıl 2009... Tam on altı yıl öncesi...
Çevrede tanınmış ve Biga’nın da esnaflarından bir ailenin ferdi
olan, zamanında Bigaspor’ da futbol geçmişi bulunan genç bir
isim: Adnan Pastırmacı. Gümüşçay Belde Belediye Başkanlığı
için adaylığını koymuş ve belde için yapılacak hizmetler uğruna
dört bir yana koşuyordu.
“Seçildiğimde beldeme içilebilir su getireceğim. Çayı ıslah
edeceğim. Biga ile bağlantısı olan karayolunu genişleteceğim.
Arazi toplulaştırması ve mera ıslahı yapacağım.” O zaman için
uçuk sayılabilecek ve siyasi rakiplerinin “yapamaz” dediği
vaatlerin peşinde koşuyor, seçim çalışmalarında bunları
dillendiriyordu.
Şimdinin Çanakkale Milletvekili, o zamanın İl Özel İdaresi Genel
Sekreteri Ayhan Gider Biga’ya geldiğinde bu taleplerini ona da
iletmiş ve “Seçilirsem bana destek olacaksın” sözünü almıştı.
İlçe Müdürü olduğum için ben de bu diyaloğun içinde yer alıyor,
konuşmalara şahit oluyor ve dinliyordum.
29 Mart 2009 tarihinde yapılan Mahalli İdareler seçiminde
Adnan Pastırmacı Gümüşçay Belde Belediye Başkanlığını
kazandı. Seçildiğinin haftasında kapıya dayanmıştı: “Seçimi
kazandım, şimdi verilen sözlerin tutulma zamanı.” Beldesine 25
km uzaklıktaki Armutçuk Dağı’na gidip beldesine getireceği
suyun kaynağını aramış, Karayolları Bölge Müdürü ilçeye
geldiğinde “Biga–Gümüşçay yolu” diye dikilmişti.
Mahallinde çözebildiklerini çözmüş, çözemedikleri için verdiği
sözleri daha üst makamlara giderek yaptırmayı başarmıştı.
2009’dan 2024’e kadar kesintisiz olarak yaklaşık on beş yıl
belediye başkanlığı yaptı. Görev süresince beldesine verdiği
sözlerin takipçisi oldu ve “olmaz” denilen işlerin tamamını
yaptırdı. Yetmedi, birçok ilçe merkezinde olmayan doğal gazı
beldesine getirdi, yaşlı bakım evini hizmete açtırdı.
Toplulaştırmayı en iyi şekilde yaptırdı ve her parsele tarla yolu
açtırdı.
Ama son girdiği seçimi itiraza mahal verecek kadar az bir oyla,
üç veya beş oy farkla kaybetti.
Balık tutmak için haftada en az iki defa geçtiğim Gümüşçay’dan
her geçişimde yaptığı çalışmaları görüyor ve beldesine hizmet
etmek için verdiği mücadeleleri hatırlıyorum.
Geçen gün belde çıkışındaki tatlı su çeşmesinde uzun bir sıra
gördüm. Başka bir gün geçerken bu defa kuyruk biraz daha
uzamıştı. Merak ettim, durdum.
Biga’nın meşhur Tahtakale’sinin müdavimlerinden bir tanıdığım
elindeki su bidonlarıyla sıradaydı. Öfkesi ise her halinden belli
oluyordu. “Hayırdır?” dediğimde kurulu saat gibi boşaldı:
“Hayır mı şer mi görmüyor musun? Biga’dan buraya su almaya
geldim. Neden Biga’da su mu yok diye sorma... Hiç havamda
değilim, bidonları kafana indirebilirim!” diye çıkıştı.
Çatmıştım... Biliyordum susmazdı. Susmadı da:
“Gümüşçay Biga’ya iki adım, sınır komşusu... Bağırsam
duyulacak. Eskiden su olan Biga’da şimdi su yok. Eskiden su
olmayan Gümüşçay ’da ise şimdi su var. Biz Biga’dan
Gümüşçay’a elimizde bidonlarla içme suyu almak için geliyoruz,
yetmiyor sıraya giriyoruz. Bir de ‘Bigalılar su almaya gelmişler’
diye Gümüşçaylılar bizimle dalga geçiyor...”
Gümüşçay çeltik tarlalarının ortası... Her taraf derin su kuyusu
sondajı... Biga’da olan kuraklık burada yok. Karabiga’da yok.
Biga’nın 108 köyünde yok. Hepsinin suyu akıyor. Ama Biga’da
su yokkkkk... Anla, anlayabilirsen...
Ama işin garibi de şu ki: Gümüşçay’a bu kadar hizmeti getiren
Pastırmacı seçimi kaybetti. Biga’yı bir yudum suya muhtaç eden
ise belediye başkanı seçildi.
Sıradakiler hem içme suyunu dolduruyor hem de bizi
dinliyorlardı. Ön sıralardan biri:
“Suyu siyasetinize alet etmeyin... Biga’da su vardı da Alper
Başkan mı içti? Alper Başkan özünde iyi bir insan ama ne
yapsın, kuraklık var.”
Başka biri: “Pastırmacı bu kadar bulunmaz Hint kumaşıydı da
neden ilçe başkanı adayı olduğu zaman entrikalarla önünü
tıkadınız?” diye çıkıştı.
Bir başkası: “Tıpkı eski günlerdeki gibi... Çeşme başında
dedikodu, muhabbet... Bir de kavga çıkıp su bidonları havada
uçuşmaya başlarsa, seyreyle sen o zaman gümbürtüyü... diye
dalgasını geçti.
Bir başkası: “Başlarım sizin siyasetine de nostaljinize de! Salgın
kapıda, siz neler söylüyorsunuz!” diye kükredi...
Bir diğeri...
Bir diğeri derken İş uzuyor, tartışma büyüyor ve işin tadı
kaçmaya başlamıştı. Suyun serinliği yerini kavganın hararetine
bırakıyordu.
Sözün özü: abat ve berbat... Galiba bütün mesele buydu. Abat
eden; taşlı toprağı mamur kılan, çeşme başında suyu çoğaltan,
gölgesini serinliğe çevirendir. Berbat eden ise mamur yeri harap
eden, çeşme başında kavga çıkaran, gölgesini karanlığa
çevirendir.
Toplumların kaderi işte bu iki iradenin arasında sallanır: biri
umut taşır, diğeri bidonları havada uçurur.
Ve tarih, her defasında şu soruyu sorar: Kim abat etti, kim
berbat etti?
Ve biz, her çeşme başında aynı soruyu duyarız: “Abat mı,
berbat mı?” Bıkmadan ve usanmadan da bu sorunun cevabını yeniden ararız.