Yılmaz Özdil Pazartesi günü bir yazı yazdı.
Hemen “akıllandı mı acaba?” diye balıklama dalmayın, elbette her zaman olduğu gibi halkı yine aşağıladı.
Halkı her seçimden önce ve sonra aşağıladığı için bu klişe kısımlara sonra gelelim.
Peki bunun dışında ne dedi Özdil?
Eskisi gibi tiyatroya, konsere gidecekmiş… Bale seyredecekmiş… Gazete, kitap okuyup çocuklarını fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür yetiştirecekmiş… Akıldan, bilimden yana olacakmış… Dans edecekmiş (hatta vals yapmaya niyeti varmış, hatırım kalmasın benim için salsa yapsın bir de üstüne)… Umutlarını tazeleyecekmiş…
Ne güzel.
Tüm bunları eskiden olduğu gibi önümüzdeki dört sene boyunca rahatlıkla tekrar yapabilecek olması açıkçası bizi de sevindiren bir gelişme.
Yılmaz Özdil adına mutluyum.
Demek ki Sözcü okurları Sözcü'nün 1 Kasım'daki kapağına uydular ve beyinlerini alıp sandığa gittiler, Yılmaz Özdil'in eskiden olduğu gibi özgürce konsere, tiyatroya gidebileceği bir seçim tablosu oluşturdular.
E tabi her gazete okuruna hitap ettiğine göre Sözcü'nün okurlarına “beynini al da sandığa git” demesi bu açıdan hayırlı bir gelişme oldu.
Oldu olmasına da Yılmaz Özdil 13 sene boyunca rahatlıkla yapmış olduğu bu şeyleri AK Parti hükümeti zamanında yaptı.
E sorarlar adama o zaman… Be mübarek bunları rahatlıkla yapabiliyordun da halkın seçtiği bu partiye ve kişilere etmediğin hakaret neden kalmamıştı?
Bunun mantıklı açıklamasını yapabilmek için Sözcü'nün 1 Kasım'daki kapağına ihtiyacın varsa orası ayrı konu ama en azından biz senin adına çok mutluyuz.
Dört sene boyunca rahatlıkla hiç kimse karışmadan kadehlerini tokuşturabildiğin, vals yapabildiğin, tiyatrolara gidebildiğin bir hükümet yoluna doludizgin devam ediyor.
Senin için bu tablo tadından yenmez de halkı ne diye aşağılıyorsun be birader?
Halk kendini ötekileştirenleri, kendini aşağılayanları ve kendisini insan yerine koymayanları 13 senedir tokat manyağı yaptı sen hala bu halkı anlamadın, anlamadığın gibi de hakaret etmeye devam ediyorsun.
Halk senin %60'lık pardon %25'lik bloğunun içinde olmak istemiyor halk üçüncü köprüyü, üçüncü havalimanını, Kanal İstanbul projesini istiyor ve tüm bunlarla birlikte cebindeki parası senin oy verdiğin parti zamanında olduğu gibi erimesin istiyor.
“Çoğunluğun dediği haklı olsaydı dünyayı Çinliler yönetirdi” diyorsun da ortalıklarda “ben Türkiye'nin en çok okunan köşe yazarıyım” diye dolaşmayı biliyorsun.
Madem çoğunluğun dediği haklı değil de en çok okunan köşe yazarı olduğun için mi haklısın?
Sen halktan neyi daha çok biliyorsun da halkı aşağılayarak güya onu düşünüyormuş gibi palavralar sıkıyorsun?
13 sene boyunca aşağıladığın halktan oy almayı medet umdun, aşağıladığın halkın oy verdiği partileri ve lideri hedef tahtasına oturttun, onu savunanları da “Feto” diye dalga geçtiğin Feto'cu yazarlarla birlikte “yargılanacaksınız” diye tehdit ettin hala daha kalem oynatmaya devam ediyorsun.
Bu da yetmedi Uludere'de katledilen insanlara “katır” dedin ve utanmadan hala “mağdurmuş gibi çek” pozlarına yatıp “ben halktan daha çok şey bilirim” havalarında akıl vermeye devam ediyorsun.
Senin aynı gazetede yazan köşe arkadaşın da bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı'na “defol git” diye yazdı, bu halk da 1 Kasım günü %49,5 oyla o arkadaşının fikirlerine “defol git” dedi.
O arkadaşın şimdiler de “Hoşça kal Atatürk” diye yazılar yazıyor, hala daha bu ülkenin %49,5'una “Atatürk düşmanı” demek istiyor ama bu halk ne seni ne de onu takıyor, gidiyor oyunu istikrardan, huzurdan ve kendisini ötekileştirmeyenden yana oyunu kullanıyor.
Hatta öyle ki senin bu arkadaşın “siz oyunuzu HDP'ye verin benim oyum CHP'ye” diye de yazmıştı.
Erdoğan nefretiniz öyle bir noktaya gelmiş ki gazetendeki başka bir köşe komşunda şunları demişti: “Ülkemizin bölünmez bütünlüğünün, laik ve demokratik Cumhuriyet'in, Atatürk ilke ve devrimlerinin en büyük savunucusu olan, bazılarını benim de bire bir tanıdığım nice insanlar sandık başına bu hesapla gidip oylarını HDP'ye verdiler. Peki şimdi, bu seçimde ne olacak? Eğer aynı süreç 1 Kasım günü de gerçekleşir, Doğu ve Güneydoğu'yu, ama özellikle de Güneydoğu'yu HDP silmece kazanırsa, gökten ilahlar bile inse AKP'yi kurtarmak mümkün olmaz. Dolayısıyla, bu seçimde de AKP'nin en büyük rakibi (istesek de istemezsek de) HDP'dir.”
İnsanların yatak odalarına girip gizlice kayıt tutan, ülkenin en önemli toplantılarını küresel güçlere servis eden FETÖ'nün peşine takılıp Atatürk'ü ve Cumhuriyet'i de işin içine malzeme ederek terör örgütü PKK'nın siyasal uzantısı HDP'yi savunacak duruma geldiniz.
Çelişki yumağının dibine vurdunuz.
Herhalde sizi böyle bir noktaya itecek kadar gözlerinizi ve aklınızı kör etmiş Erdoğan nefretinizi “AK Parti %47 bile alamaz, alırsa akademisyenliği bırakırım” diyen Koray Çalışkan (bu arada vermiş olduğu sözü tutup akademisyenliği bırakmasını bekliyoruz) “Bravo Recep Tayyip Erdoğan” diye özetlerdi.
Sorun AK Parti'de aslında.
Seçim meydanlarında bu Erdoğan nefretinizi tedavi ettirecek ücretsiz klinikler vaadinde bulunmadı.
Size de bu sonucu ve halkın kararını kendi kendinize hazmetmek düşüyor bu saatten sonra.
Benim de yapabileceğim bir şey yok valla, en fazla size Zeki Müren'den “Ağlama Değmez Hayat Bu Gözyaşlarına” şarkısını önerebilirim.
Eskiden olduğu gibi kadehini tayfanla birlikte tokuşturarak dinle, bak ne de güzel söylüyor Zeki Müren: “Ağlama değmez hayat bu gözyaşlarına / Her damla yaş oyuk oyuk iz bırakır kalbimde…”