Zannımca bu hikâyeyi yazılarımdan bir tanesinde kaleme almıştım. Hikâye şöyle başlıyor: Bir sabah uyandığınızda, bahçenizde kafası ezilmiş bir yılan gördünüz ve tabi ki haliyle bahçenizde gördüğünüz o yılanın başının ezilmiş olması sizi hem rahatlattı, hem de mutlu etti.
Hikâyede sormayı unuttuğunuz bir soru vardı: Yılanın Başını kim ve kimler ezdi?
Ergenekon Operasyonları gerçekleştiğinde ve çuvallarca belgeler ortaya saçıldığında hem dehşete düşüyor, hem de musibetler ve darbeler gerçekleşmeden, devrin güçlü komutanlarının içeriye alınması hepimizi mutlu ediyordu.
“Taraf” diye uydurma bir gazetenin fanatikleri her gün köşe başlarında ahkâm kesiyorlardı ve gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Genelkurmay Başkanına köşesinde meydan okuyordu. Biz köşelerden izleyenler şaşkın ama bahçemizdeki yılanın başının ezilmiş olmasından mutlu ve bir o kadarda huzurluyduk. Artık başımızı yastığa koyup rahat bir uyku çekebilirdik.
Ortada normal olmayan bir şeyler vardı. Dağların başlarından, gemilerin altından, çöllerden, deniz kenarlarından, akla gelmeyecek her yerden silah, mühimmat ve çuvallarla belgeler çıkıyordu ve hep aynı gazetenin manşetlerindeydi.
“Zaman” diye güya 1 milyon satışı olan bir gazete de bu ‘Tarafın hamiliğini yapıyor ve benzer haberlere destek oluyor. Öyle ki ülke Ahmet Altan'la yatıyor, Şahin Alpay'la uyanıyordu.
Ortada gerçekten anlamsızlıklar vardı ama kurguyu yapanlar o kadar profesyoneldi ki, hiç ama hiç sekme yapmıyorlardı. Hikâye baştan aşağı çok iyi yazılmış, iyi kurgulanmış ve iyi uygulanmıştı.
Nasıl olsa devlet onların kontrolünde, onların emirlerini yerine getiriyordu.
Bunu da biz 17 Aralık operasyonuyla birlikte anlamaya başladık. Sonra 25 Aralık operasyonuyla da bahçemizdeki yılanın başını ezenlerin fotoğraflarını görmeye başladı ki, onlar en iyi bildikleri şeyi yapmaya devam ettiler.
Algı operasyonlarıyla herkesi uyuttular.
15 Temmuz akşamına kadar.
Ordu içinde bir yapı kalkışma hareketinde bulunmuştu. Saatler ilerledikçe aslında resmin büyüğü de ortaya çıkıyordu. Bal gibi de bu kalkışma değil, darbeydi ve öyle bir darbeydi ki, devleti açık bir işgale hazırlıyorlardı.
Böylesi bir vakıa bu ülkede yüz yılda bir olur ve zaten bugüne kadar ilk defa böylesi vahşi bir darbeyle karşılaştık. Sadece siyasete değil, millete, devlete ayar çekiliyordu.
Artık yılanın başını da tanıyoruz, bahçemizdeki yılanın başını ezen alçakları da biliyoruz. Onlar ki dini kullanarak, dünyalarını elde etmeye çalıştılar, onlar ki İslam ülkesine savaş açtılar, onlar ki vatana, millete, devlete ihanet ettiler.
İşte bunun affı yok. Hiç kimse af etmeyi kafasının bir kenarından dahi geçirmemeli. Eğer böyle bir beyin hücreniz varsa, hemen bir Nöroloji doktoruna görünün ve bir beyin doktoruna o beyin hücrenizi öldürmesi için ameliyat tarihi alın.
Türkiye bir daha böyle alçaklığı ancak yüzyıl sonra yaşar, onu da ne biz, ne de torunlarımız görür. O kadar şerefsiz ve haysiyetsiz adamı ancak yüzyıl sonra bir araya getirebilirler. Allah o günü göstermesin. Amin.