Pazar gecesi son kez çok uzun süren pazarlıklar sonucu Almanya'da “Jamaika Hükümeti” kurulamadı. CDU, CSU, FDP ve Yeşiller en başta “geçici koruma altındaki mültecilerin aile birleşimi” konusunda anlaşamadılar. Takriben 60.000 ile 100.000 kadar insanın ailelerinin yanına gelebilmesi ana sorunlardan biri oldu. Bu sorun ve diğerleri şimdi Almanya'nın uzun süreli yeni bir krize girmesini beraberinde getirdi. Almanya ve Şansölye Merkel tüm Avrupa Birliği nezdinde büyük bir imaj kaybına uğramış durumdalar. Italya'nın koalisyon krizleri üzerine hep alaycı konuşan Alman politikacılar şimdi kendileri İtalyavari bir ortamın içindeler. Bu durumda seçimi kaybeden hükümet yeni bir hükümetin kurulabileceği zamana kadar “geçici” konumunu sürdürmek zorunda. Büyük koalisyon, azınlık hükümeti ya da erken bir genel seçim ihtimaller arasında.
AB'nin en “istikrarlı” ülkesi olarak hep örnek gösterilen ülkesi artık “hükümet kurulmayan” bir ülke kimliğine sahip. AB'nin en “güçlü” başbakanı Angela Merkel ise artık gücü ve imajı açısından büyük bir kayba uğramış durumda. Almanya örneğinde de ortaya çıktığı gibi artık “eski dünya düzeni” yok. Herkes “yeni dünya düzenine” ayak uydurmak ve adapte olmak zorunda. Almanya'da bu gerçeği yaşamakta. Peki o zaman Türkiye'ye yönelik oynanan bu oyunlara ne demeli? “Eski dünya düzenine” baş kaldıran ve “yeni dünya düzeninde” etkin bir rol oynamaya aday olan Türkiye ve lideri Recep Tayyip Erdoğan belli ki “eski dünya düzenine” çaresiz bir şekilde “dört elle sarılanların” baş hedefi durumunda. Türkiye'ye yönelik olarak bir çok operasyonu aynı anda paralel olarak harekete geçirenler aslında demokrasi ile sorunlular. Türkiye'de demokratik seçimlerle iş başına gelen bir Cumhurbaşkanı ve hükümeti tüm anti-demokratik yöntemlerle devirmeye çalışanlar aslında dünya kamuoyu nezdinde de teşhir olmaktalar. NATO'yu da çirkin bir şekilde devreye soktular. Norveç'te NATO içinde yaşanan skandalı Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “alçaklık” olarak tanımladı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef resmi olarak kullanmaya kalkacak kadar aşağılaşanlara Türkiye gerekli tepkiyi gösterdi. NATO özür diledi. Ama acı olanı bu “alçakca” skandala neden olanlardan birinin PKK sempazitanı bir NATO görevlisi olması gerçeği. Suriye'de ABD'nin silah ve araç gereç verdiği PKK'nın Suriye'deki uzantısı PYD'nin Suriye'nin Rakka kasabasında DAESH ile yaptığı işbirliği ortaya çıktıktan sonra aslında buna da şaşırmamak gerekir. 250 DAESH'li terörist bizzat PYD'li teröristler tarafından Avrupa'ya doğru serbest bırakıldılar. Yarın Avrupa'da DAESH tarafından acı bir terör saldırısı daha gündeme gelirse bunun sorumluları arasında en başta PYD, PKK ve de maalesef ABD olduğu gerçeğini şimdiden dile getirmekte yarar var. Bu gidişat insanlık adına hiç iyi bir gelişme değil. “Eski dünya düzenini” diriltmeye çalışanlar Türkiye'nin Ortadoğu coğrafyasında Rusya ve İran ile işbirliği yapması ve başarılı olması karşısında daha da hırçınlaşarak çirkin tepkiler veriyorlar. Oysa Ortadoğu'da kalıcı bir barışı sağlamak ancak Türkiye, Rusya ve İran ile işbirliği yaparak mümkün. Elbette teröristlerden medet umanlar buna karşı çıkmaktalar. Teröristleri destekleyerek Suriye'yi, Irak'ı parçalayarak kendilerinin kontrolündeki terör örgütleri ile bölgeye hakim olma projesi “eski dünyanın” planıydı ve artık bu proje iflas etti. İşte bu nedenle Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan yıpratılmaya ve sindirilmeye çalışılmakta. Bu nedenle ABD'de terörist Fettullah Gülen korunmakta ve ABD mahkemeleri Türkiye'yi yıpratmak amacıyla istismar edilmekte. FETÖ terör örgütüne yakınlıklarıyla bilinen çevreler ABD'de her yolu deneyerek Türkiye'nin “dik duruşunu” kırmaya çalışmaktalar. Bunlar yetmediği için Türkiye'de dolar ya da avro üzerinden ekonomiyi zayıf düşürme amaçlı spekülasyonlar yoğunlaştı. Bunlar da yetersiz kaldığı için NATO devreye sokuldu. Yıllardır Rus yapımı S 300 füzelerini hem de Türkiye'ye karşı kullanılmak üzere envanterinde tutan Yunanistan ile hiç bir sorunu olmayan bazı NATO ülkeleri artık komünist bir rejim olmayan ve doğal olarak da NATO'nun da “düşmanı olmaması” gereken Rusya'dan alınması planlanan S 400 füzeleri konusu “suni bir krize” dönüştürüldü. Oysa Türkiye'nin bir NATO üyesi olarak savunması açısından güçlü bir hava savunma sistemine ihtiyacı olduğu bilinen bir gerçek. Bu adımlar da yetmemiş olmalı ki AB'ye yapılan baskılar sonucu AB, Türkiye'ye yönelik yardımını azaltttığını açıkladı. Tüm bu çabalar nafile! Geçmişte başarıya ulaşamadıkları gibi bugün de başaramayacaklar. Demokratik seçimle gelen bir cumhurbaşkanını ve hükümeti tüm anti-demokratik yollara başvurarak zayıf düşürmek ve bu sayede 2019 yılında yapılacak seçimleri kaybetmesini sağlamak amacıyla Türk milletine yaşatılan tüm bu çirkinlikler aslında ters tepmekte. NATO, ABD, AB ve diğerleri Türkiye'ye yönelik attıkları adımlarla Türk milletinin daha da fazla kenetlenmesini sağlamaktalar. Kendi demokratik tercihine saldıranları gören Türkiye'nin vatandaşları çok daha kararlı bir şekilde Cumhurbaşkanları Recep Tayyip Erdoğan'ı desteklemekteler. Türkiye'yi sindirmek ve kendi kontrollerine sokmak isteyenler hala öğrenemediler. “Eski dünya düzeninin Latin Amerika ya da Afrika'da uygulanan” yöntemleri günümüz dünyası ve Türkiye'sinde başarı şansına sahip değiller. Oysa Türkiye ile işbirliği yaparak en başta uluslararası terörizme karşı başarılı bir mücadele mümkün olurdu. Bunu yapmayanların bir gün kendi kamuoylarına hesap vermek zorunda kalacaklarından eminim.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ozan Ceyhun
Türkiye’yi sindirmeye gücünüz yetmeyecek
Pazar gecesi son kez çok uzun süren pazarlıklar sonucu Almanya'da “Jamaika Hükümeti” kurulamadı. CDU, CSU, FDP ve Yeşiller en başta “geçici koruma altındaki mültecilerin aile birleşimi” konusunda anlaşamadılar. Takriben 60.000 ile 100.000 kadar insanın ailelerinin yanına gelebilmesi ana sorunlardan biri oldu. Bu sorun ve diğerleri şimdi Almanya'nın uzun süreli yeni bir krize girmesini beraberinde getirdi. Almanya ve Şansölye Merkel tüm Avrupa Birliği nezdinde büyük bir imaj kaybına uğramış durumdalar. Italya'nın koalisyon krizleri üzerine hep alaycı konuşan Alman politikacılar şimdi kendileri İtalyavari bir ortamın içindeler. Bu durumda seçimi kaybeden hükümet yeni bir hükümetin kurulabileceği zamana kadar “geçici” konumunu sürdürmek zorunda. Büyük koalisyon, azınlık hükümeti ya da erken bir genel seçim ihtimaller arasında.
AB'nin en “istikrarlı” ülkesi olarak hep örnek gösterilen ülkesi artık “hükümet kurulmayan” bir ülke kimliğine sahip. AB'nin en “güçlü” başbakanı Angela Merkel ise artık gücü ve imajı açısından büyük bir kayba uğramış durumda.
Almanya örneğinde de ortaya çıktığı gibi artık “eski dünya düzeni” yok. Herkes “yeni dünya düzenine” ayak uydurmak ve adapte olmak zorunda. Almanya'da bu gerçeği yaşamakta.
Peki o zaman Türkiye'ye yönelik oynanan bu oyunlara ne demeli? “Eski dünya düzenine” baş kaldıran ve “yeni dünya düzeninde” etkin bir rol oynamaya aday olan Türkiye ve lideri Recep Tayyip Erdoğan belli ki “eski dünya düzenine” çaresiz bir şekilde “dört elle sarılanların” baş hedefi durumunda.
Türkiye'ye yönelik olarak bir çok operasyonu aynı anda paralel olarak harekete geçirenler aslında demokrasi ile sorunlular. Türkiye'de demokratik seçimlerle iş başına gelen bir Cumhurbaşkanı ve hükümeti tüm anti-demokratik yöntemlerle devirmeye çalışanlar aslında dünya kamuoyu nezdinde de teşhir olmaktalar.
NATO'yu da çirkin bir şekilde devreye soktular. Norveç'te NATO içinde yaşanan skandalı Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “alçaklık” olarak tanımladı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef resmi olarak kullanmaya kalkacak kadar aşağılaşanlara Türkiye gerekli tepkiyi gösterdi. NATO özür diledi. Ama acı olanı bu “alçakca” skandala neden olanlardan birinin PKK sempazitanı bir NATO görevlisi olması gerçeği. Suriye'de ABD'nin silah ve araç gereç verdiği PKK'nın Suriye'deki uzantısı PYD'nin Suriye'nin Rakka kasabasında DAESH ile yaptığı işbirliği ortaya çıktıktan sonra aslında buna da şaşırmamak gerekir. 250 DAESH'li terörist bizzat PYD'li teröristler tarafından Avrupa'ya doğru serbest bırakıldılar. Yarın Avrupa'da DAESH tarafından acı bir terör saldırısı daha gündeme gelirse bunun sorumluları arasında en başta PYD, PKK ve de maalesef ABD olduğu gerçeğini şimdiden dile getirmekte yarar var. Bu gidişat insanlık adına hiç iyi bir gelişme değil.
“Eski dünya düzenini” diriltmeye çalışanlar Türkiye'nin Ortadoğu coğrafyasında Rusya ve İran ile işbirliği yapması ve başarılı olması karşısında daha da hırçınlaşarak çirkin tepkiler veriyorlar. Oysa Ortadoğu'da kalıcı bir barışı sağlamak ancak Türkiye, Rusya ve İran ile işbirliği yaparak mümkün. Elbette teröristlerden medet umanlar buna karşı çıkmaktalar. Teröristleri destekleyerek Suriye'yi, Irak'ı parçalayarak kendilerinin kontrolündeki terör örgütleri ile bölgeye hakim olma projesi “eski dünyanın” planıydı ve artık bu proje iflas etti.
İşte bu nedenle Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan yıpratılmaya ve sindirilmeye çalışılmakta.
Bu nedenle ABD'de terörist Fettullah Gülen korunmakta ve ABD mahkemeleri Türkiye'yi yıpratmak amacıyla istismar edilmekte. FETÖ terör örgütüne yakınlıklarıyla bilinen çevreler ABD'de her yolu deneyerek Türkiye'nin “dik duruşunu” kırmaya çalışmaktalar. Bunlar yetmediği için Türkiye'de dolar ya da avro üzerinden ekonomiyi zayıf düşürme amaçlı spekülasyonlar yoğunlaştı.
Bunlar da yetersiz kaldığı için NATO devreye sokuldu. Yıllardır Rus yapımı S 300 füzelerini hem de Türkiye'ye karşı kullanılmak üzere envanterinde tutan Yunanistan ile hiç bir sorunu olmayan bazı NATO ülkeleri artık komünist bir rejim olmayan ve doğal olarak da NATO'nun da “düşmanı olmaması” gereken Rusya'dan alınması planlanan S 400 füzeleri konusu “suni bir krize” dönüştürüldü. Oysa Türkiye'nin bir NATO üyesi olarak savunması açısından güçlü bir hava savunma sistemine ihtiyacı olduğu bilinen bir gerçek.
Bu adımlar da yetmemiş olmalı ki AB'ye yapılan baskılar sonucu AB, Türkiye'ye yönelik yardımını azaltttığını açıkladı.
Tüm bu çabalar nafile! Geçmişte başarıya ulaşamadıkları gibi bugün de başaramayacaklar. Demokratik seçimle gelen bir cumhurbaşkanını ve hükümeti tüm anti-demokratik yollara başvurarak zayıf düşürmek ve bu sayede 2019 yılında yapılacak seçimleri kaybetmesini sağlamak amacıyla Türk milletine yaşatılan tüm bu çirkinlikler aslında ters tepmekte.
NATO, ABD, AB ve diğerleri Türkiye'ye yönelik attıkları adımlarla Türk milletinin daha da fazla kenetlenmesini sağlamaktalar. Kendi demokratik tercihine saldıranları gören Türkiye'nin vatandaşları çok daha kararlı bir şekilde Cumhurbaşkanları Recep Tayyip Erdoğan'ı desteklemekteler.
Türkiye'yi sindirmek ve kendi kontrollerine sokmak isteyenler hala öğrenemediler. “Eski dünya düzeninin Latin Amerika ya da Afrika'da uygulanan” yöntemleri günümüz dünyası ve Türkiye'sinde başarı şansına sahip değiller.
Oysa Türkiye ile işbirliği yaparak en başta uluslararası terörizme karşı başarılı bir mücadele mümkün olurdu. Bunu yapmayanların bir gün kendi kamuoylarına hesap vermek zorunda kalacaklarından eminim.