14 Mayıs seçimlerinin tam Bir Hafta öncesinden, “İmralı ziyareti” eksenli “Sağır duymaz uydurur” tadındaki tartışmalar üzerine aşağıdaki Not'larımı özetlerim:
Öcalan, Türkiye Cumhuriyeti devletine isyan etmiş ve hesapsız/tanımsız acılara, maddi-manevi kayıplara da sebep olmuş bir örgütün kurucusu ve lideri olarak, 1999 Şubat'ında uluslararası bir CIA operasyonuyla derdest edilip Türkiye'ye verildi (Dönemin Başbakanı Ecevit 4 buçuk yıl sonra “Bizeniye verdiler, anlamadım” dedi). Ve o günden bu yana, tek kişilik İmralı Adası hapishanesinde yatan bir müebbet hükümlüsüdür.
Ancak “aynı” Öcalan binyıllık Türk-Kürt ilişkilerini, önümüzdeki on-yılların Türk-Kürt bölünmesine ve boğazlaşmasına götürecek süreci tersine çevirip Birleşme, Bütünleşme ve Büyüme (3-B) sürecine evirecek olan yegâne liderliktir. Bu hem tarihî hem ulvî maksat için adeta kolları sıvayıp Yol'a koyuldum: 2004 sonundan buraya, yollardayım...
2004'ün Aralık ayında bitirdiğim mektubu önce Londra'dan İmralı'ya postaladım. Kardeşi Mehmet'in yaklaşık 4 ay sonrasındaki bir ziyaretinde “Dersimli bir akademisyen sana mektup göndermiş, aldın mı?” diye sorması üzerine Öcalan: “Hayır, verilmedi, yasal hakkını kullansın”[1] deyince, ulaşmadığını öğrendim.
Bunun üzerine bugün hâlâ aynı adreste (Beyoğlu) olan Asrın Hukuk Bürosu'ndaki avukatlarına gidip, iki hafta sonra ulaşmaması hâlinde dava açmak üzere, aralarında Van eski B. Başkanlarından Bekir Kaya'nın da bulunduğu 4 avukatına vekâletname vererek Galatasaray postanesinden bir daha mektubu postaladım...
Anacak, bu mektuptan adını alan kitabın da içinde bulunduğu (Öcalan'a Mektup)[2] dört adet kitabımı 16 Haziran 2019 günü elden teslim ederken “posta” –14 buçuk yıl sonra– ulaşabildi!
Bu Yol'da; “denmez” deneneni dedim, “alınmaz” denen riski aldım, “olmaz” olanı oldurdum. Zira hep bildim ve bildirdim ki: Mevzubahis Vatan ise gerisi teferruattır!
Yıllar içinde adı Açılım'dan Çözüm'e evirilen yaklaşık 6 yıllık (2009-2015) sürecin tarihî emek ve bedellerinin, Dağ tarafından reel PKK (iktidar PKK'si) unsurlarınca faşist-Kemalist “Türk-Solu” köprüsü üzerinden, o-sıra Washington'un tetikçisi Fetullahçı Gladiyo'nun “projesine” tepe-tepe kurban edildiği, Devlet tarafından da MİT aklınca (her ne saikle ise henüz bilmiyorum) bu koca “ciğerin” en meymenetsiz kedilere (reel PKK'nin Ova eliti) teslim edildiği günlerde; bakınız ne “denmez”i demişim?
Bu sefer de kimseden ses çıkmazsa, ben çıkarılması gereken yerden sesi çıkartırım. Dikkatine sunduğum/seslendiğim bu iki tarihi şahsiyetten birinin 100 bine, diğerinin 700 bine yakın vurucu gücüyle ordusu silahları var. Benim ordum-silahım yok, ama bütün bu ordulardan daha kudretli olduğuna inandığım “üç namlulu” bir silahım var: Yüreğim, Beynim ve Ruhum...
Bu üç namlumun en ipek pürüzsüzlüğü ve en pamuk yumuşaklığındaki “müşterek mermi”siyle söylerim ki; Türkiye'nin önünü açacak olan ne “en-olur koalisyon” denen AKP-CHP veya AKP-MHP dayanışıkları, ne erken seçim ve ne de Suriye'ye girmektir. Üçü birbirinden risklidir. ...
Bunun, ne MHP'nin ne de PKK'nin reddedebileceği veya karşı durabileceği bir somut program ve en “düşmanca”sını mahcup edecek bir adap-edep ile Türkiye'ye anlatılması ise – eğer ihtiyaç hasıl olur ve istenirse – üç namlulu tek silahı ile bu garip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının boyun ve namus borcu olacaktır.[3]
Oradan-bugüne silsilesindeki Feryat-FiganYolu'mda, yayınlanan en son yazımın (31 Mart 2023)[4] omurga cümlelerini söyle dizdim:
Türkiye'deki “Kürt meselesi” denen Türk-Kürt ilişkileri sorununda çözümün olmayacağı en “müsait” yer Meclistir. Eğer bu sorunu, ipe un serme yoluyla çözüme götürmeme maksadınız varsa, sürekli “Meclis” dersiniz. “Doğru sosuna bandırılmış yalan” dediğim budur.
Eğer ki, hem fizikî hem ruhî ayakları üzerindeyken Öcalan merkezli bir çözüm yolunun kapısı açılmazsa, İkinci İsrail Kürdistanı sürecini başlatırlar ve bunu hiçbir bölge gücü engelleyemez. Bunu, oğlu Washington'da Kürt Barış Enstitüsü'nün başında olan biri olarak söylüyorum.
Son bir-kaç yıldan beridir, Washington ilk defa gerçekten Kürt çözümünü Öcalan üzerinden istemektedir. ABD devlet aklı, yakın-muhtemel tehlike olan Rusya-Çin-İran hattına karşı kendisini Ortadoğu'da tutmanın yegâne dinamiği olarak, Türklerle Kürtlerin ittifakı ve birliği olduğunu görür oldu artık. Öcalan da 24 yıldır: “Misak-ı Mili'nin gerçek sınırları” der. Yani Cumhuriyetimizi bölmek değil büyütmek paradigmasının yazarıdır… Mimarı da olmak ister.
Ve yazıyı bitirirken şu cümleleri sıralama zarureti hissettim:
2019 Haziran'ında 2 gün İmralı'da bunu konuştuk. Bütün ilgili merkezleri, sorunu bir geri-dönülmez çözüme getirecek tekdinamik Abdullah Öcalan'dır. Tarihi arka-planını en iyi çalışan –ve dolayısıyla en iyi bilen– Merkez'dir: hem felsefî, hem siyasi, hem de sosyolojik olarak... Bugünden sonra, ne kendini ne Milleti ne de Devleti aldatmanın bir manası vardır: Zararın neresinden dönersek kârdır.
İngiliz The Economist dergisinin “2023 Yılının En Mühim Seçimi” dediği, haftaya bugün olan bu “sandık” işinden bir hafta önce şu notu özenle düşerim:
Bu “seçimimiz” sonucu her ne olursa olsun: adına “Türkiye Solu” denen entitenin tarihi; kendini-aldatmalar, dolayısıyla yenilgi ve hezimetler tarihidir! Marksisti,Kürdisti, Memalisti, Kemalisti fark etmez. Haftaya Pazar'ın geç-akşamı görüşmek üzere...
Bu notu kayda geçirdikten sonra, şunu da eklemeliyim:
Adına Açılım, Çözüm, Çözülüm ne dersek diyelim; bu tarihî (adına “parantez” de denen bu Cumhuriyet tarihimizin 1924'ten buraya en tarihî) hamlesi olan İmralı-Odaklı Süreci'nin facia ile sonlandırılmasını “faili meçhul” ederek hasır-altı eden herhangi bir girişim, bu Cumhuriyeti yeniden ayaklarının üzerine alıp güncelleyemez! ...
Ve şimdilik; bu facianın aslî failine ve tetikçilerine gidecek güzergahın bazı kronolojik satır-başlarını sıralamakla yetinip, kayda alalım:
(19 Ekim 2009) Öcalan'ın çağrısıyla 34 PKK üyesi Habur Sınır Kapısı'ndan giriş yaptı: Kandil, işi gerilla giyimiyle “seçim otobüsü selamlaması” mitingine çevirdi...
(2010) Dönemin başbakanı Erdoğan, dönemin MİT müsteşar yardımcısı Fidan'ı Öcalan ile görüştürüp, Oslo'daki bazı PKK figürleriyle müzakereye gönderdi: Fetullahçı “cemaat” sızdırdı...
(28 Aralık 2011) General kadrolarının yüzde 70'ine yakınına ulaşan “Cemaat” ordusu, Roboski'de F-16 savaş uçakları bombardımanı ile 34 Kürt sivili katledip Erdoğan'ın üzerine yığılı bıraktı.
(7 Şubat 2012) “Cemaat” yargısı MİT Başkanı Fidan'ı Oslo görüşmelerinin “ifadesi” için çağırdı, Erdoğan: “Ondan sonra sıra bendeydi” deyip durdurdu.
(28 Aralık 2012) Sol gazetesi “soL-Haber Merkezi” imzasıyla “yıldönümü konuşması” olarak “Roboski'nin sorumlusu Erdoğan'dır” alt-başlığı altında Demirtaş'ın şunları dediğini duyurdu:
“Tayyip Erdoğan değil mi bu kadar paşayı içeri atan? 3 tanesini daha atabilirdi ama kendisi sorumlu. 34 defa müebbet hapis cezalık suç işlemiştir. O gece buradaki askeri yetkililer sınırda geçişin siviller tarafından yapıldığını bilmesine rağmen Hava kuvvetleri, Başbakan'ı arayarak birlikte bu büyük sınır ötesi operasyonun emrini vermiştir.”[5]
(3 Ocak 2013) İlk “Çözüm Süreci” heyeti İmralı'da Öcalan'ı ziyaret etti: Mecliste CHP ve MHP grupları “Apo meclise geliyor” ve “Tayyip Öcalan, Abdullah Erdoğan” türü tuhaflıklara başladılar.
(9 Ocak 2013) PKK kurucu kadrolarından Sakine Cansız ve iki arkadaşı, yanına verilen “koruması” tarafından Paris'te öldürüldü: Avrupa Örgütü “MİT öldürdü” dedi, kanser olduğu söylenen tetikçi hapiste öldü.
(28 Mayıs 2013) “Ağaç kesimi” üzerine, üç ay sürecek olan Gezi Parkı olayları başladı: Senarist SS Önder'in “kepçe sahnesi” ile alevlenen sokak eylemlerinden Kürtleri Öcalan geri çekti.
(21 Temmuz 2013) İçinde Demirtaş'ın bulunduğu yedinci (sürecin 7'nci ayı) İmralı heyeti ziyaretinde Öcalan: “Siz de öyle ‘Yüzde 15 çekilmiştir, geri kalanlar da hareket halindedir' gibi şeyler demeyin artık. Kandil de safça yazmış işte. Ne gerek var? Çatışmasızlık sağlandı, yeterlidir. AKP ne istiyor? Çekilen güçlerin yerine kendi güçlerini mi ikame edecek?” dedi.
(18 Mart 2014) Kandil dönüşü, Demirtaş gerilla kıyafeti içinde Al Jazeera Türk'e: “AKP muhatap olmaktan çıkmıştır” dedi.
(20 Mart 2014) Newroz arifesi, örgüte “yakın” İMC Tv'de Me.Altan: “Öcalan devletin elindeki 15 yıllık mahkumdur, Kandil'de olsa nasıl konuşurdu acaba?” dedi.
(21 Mart 2014) Öcalan 2'inci Newroz Mektubunda: “Tarihsel rotasına oturtulmuş Türk-Kürt ilişkileri en kapsamlı demokratik reformlar [sürecinde] iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Testten hükümetin ağırdan alma, tek taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır” dedi.
21 Mart 2014) Bayık aynı Newroz'da kitleye dinletilen görüntülü Kürtçe mesajında: “AKP'nin demokratik siyasetle çözümü istemediği ortaya çıktı. AKP'nin çözüm önündeki en büyük engel olduğu ortaya çıktı. Bu engel ortadan kaldırılmadan çözüm gelişmez” dedi.
(6 Ekim 2014) HDP Genel Merkezi Twitter üzerinden: “AKP iktidarının Kobané'ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz” mesajı yayınladı: 3 gün süren çarpışmalarda 51 kişi (resmi rakam) hayatını kaybetti. Örgüt buna “serîhidan” dedi.
(29 Ekim 2014) Cemal'ın başında olduğu gazetede A.Tuğluk: “Ama açıkça belirtmek gerekiyor ki, AKP kesin bir şekilde partner olmaktan çıkmıştır... Bu açıdan süreç konusunda devletin geleceğini düşünenler veseküler güçler hızla sorumluluk almalıdır”[6] diye yazdı.
(28 Şubat 2015) Başbakan Yardımcısı Y. Akdoğan, İçişleri Bakanı E. Ala, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal ile Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı M. Dervişoğlu'nun (İmralı heyetlerinde MİT müsteşar yardımcısı) iştirakiyle Dolmabahçe Sarayı'nda SS Önder, Öcalan'ın çağrısını haber kanallarının canlı yayınında okudu.
(17 Mart 2015) Demirtaş, HDP'nin “tarihin en kısa grup toplantısı”[7] ile ünlendirdiği üç tekrarlı tek cümle konuşmasını yaptı: “Sayın R. T. Erdoğan, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız!”
(17 Haziran 2015) Erdoğan HDP'ye: “Dolmabahçe mutabakatını kabul etmiyorum” dedi.[8]
(1 Aralık 2022 / 6 buçuk yıl sonra) Demirtaş HDP davası duruşmasında: “3 Nisan 2015'te Erdoğan, ‘Dolmabahçe Mutabakatı'nı kabul etmiyorum' açıklaması yapıyor. Ben hala ‘seni başkan yaptırmayacağız' dememişim” dedi.[9]
(13 Nisan 2023) Örgüte “yakın” Yeni Yaşam gazetesi İmralı'da Öcalan ile görüşüldüğünü haber etti: “İktidar istediği sonucu alamadı!”
(25 Nisan 2023) Demirtaş: “Erdoğan, İmralı'ya heyet gönderip ne istedi?” (soL Tv / haber.sol.org.tr)
(2 Mayıs 2023) Akşener: “İmralı'ya kimin gönderildiğini biliyorum, yargıdan biri olduğu için söylemiyorum” dedi. (cumhuriyet.com.tr)
** İstanbul seçimleri “yolundan” İmralı'ya ulaştığımda (16-20 Haziran 2019), iki gün yaklaşık 6 saat, bu tarihe kadar bu olanlar odağında Öcalan ile konuştuk. İstanbul seçimleri meselesi son 5-10 dakikada önümüze geldi.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ali Kemal Özcan
Hafta Öncesi
14 Mayıs seçimlerinin tam Bir Hafta öncesinden, “İmralı ziyareti” eksenli “Sağır duymaz uydurur” tadındaki tartışmalar üzerine aşağıdaki Not'larımı özetlerim:
Öcalan, Türkiye Cumhuriyeti devletine isyan etmiş ve hesapsız/tanımsız acılara, maddi-manevi kayıplara da sebep olmuş bir örgütün kurucusu ve lideri olarak, 1999 Şubat'ında uluslararası bir CIA operasyonuyla derdest edilip Türkiye'ye verildi (Dönemin Başbakanı Ecevit 4 buçuk yıl sonra “Bize niye verdiler, anlamadım” dedi). Ve o günden bu yana, tek kişilik İmralı Adası hapishanesinde yatan bir müebbet hükümlüsüdür.
Ancak “aynı” Öcalan binyıllık Türk-Kürt ilişkilerini, önümüzdeki on-yılların Türk-Kürt bölünmesine ve boğazlaşmasına götürecek süreci tersine çevirip Birleşme, Bütünleşme ve Büyüme (3-B) sürecine evirecek olan yegâne liderliktir. Bu hem tarihî hem ulvî maksat için adeta kolları sıvayıp Yol'a koyuldum: 2004 sonundan buraya, yollardayım...
2004'ün Aralık ayında bitirdiğim mektubu önce Londra'dan İmralı'ya postaladım. Kardeşi Mehmet'in yaklaşık 4 ay sonrasındaki bir ziyaretinde “Dersimli bir akademisyen sana mektup göndermiş, aldın mı?” diye sorması üzerine Öcalan: “Hayır, verilmedi, yasal hakkını kullansın”[1] deyince, ulaşmadığını öğrendim.
Bunun üzerine bugün hâlâ aynı adreste (Beyoğlu) olan Asrın Hukuk Bürosu'ndaki avukatlarına gidip, iki hafta sonra ulaşmaması hâlinde dava açmak üzere, aralarında Van eski B. Başkanlarından Bekir Kaya'nın da bulunduğu 4 avukatına vekâletname vererek Galatasaray postanesinden bir daha mektubu postaladım...
Anacak, bu mektuptan adını alan kitabın da içinde bulunduğu (Öcalan'a Mektup)[2] dört adet kitabımı 16 Haziran 2019 günü elden teslim ederken “posta” –14 buçuk yıl sonra– ulaşabildi!
Bu Yol'da; “denmez” deneneni dedim, “alınmaz” denen riski aldım, “olmaz” olanı oldurdum. Zira hep bildim ve bildirdim ki: Mevzubahis Vatan ise gerisi teferruattır!
Yıllar içinde adı Açılım'dan Çözüm'e evirilen yaklaşık 6 yıllık (2009-2015) sürecin tarihî emek ve bedellerinin, Dağ tarafından reel PKK (iktidar PKK'si) unsurlarınca faşist-Kemalist “Türk-Solu” köprüsü üzerinden, o-sıra Washington'un tetikçisi Fetullahçı Gladiyo'nun “projesine” tepe-tepe kurban edildiği, Devlet tarafından da MİT aklınca (her ne saikle ise henüz bilmiyorum) bu koca “ciğerin” en meymenetsiz kedilere (reel PKK'nin Ova eliti) teslim edildiği günlerde; bakınız ne “denmez”i demişim?
Bu sefer de kimseden ses çıkmazsa, ben çıkarılması gereken yerden sesi çıkartırım. Dikkatine sunduğum/seslendiğim bu iki tarihi şahsiyetten birinin 100 bine, diğerinin 700 bine yakın vurucu gücüyle ordusu silahları var. Benim ordum-silahım yok, ama bütün bu ordulardan daha kudretli olduğuna inandığım “üç namlulu” bir silahım var: Yüreğim, Beynim ve Ruhum...
Bu üç namlumun en ipek pürüzsüzlüğü ve en pamuk yumuşaklığındaki “müşterek mermi”siyle söylerim ki; Türkiye'nin önünü açacak olan ne “en-olur koalisyon” denen AKP-CHP veya AKP-MHP dayanışıkları, ne erken seçim ve ne de Suriye'ye girmektir. Üçü birbirinden risklidir. ...
Bunun, ne MHP'nin ne de PKK'nin reddedebileceği veya karşı durabileceği bir somut program ve en “düşmanca”sını mahcup edecek bir adap-edep ile Türkiye'ye anlatılması ise – eğer ihtiyaç hasıl olur ve istenirse – üç namlulu tek silahı ile bu garip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının boyun ve namus borcu olacaktır.[3]
Oradan-bugüne silsilesindeki Feryat-Figan Yolu'mda, yayınlanan en son yazımın (31 Mart 2023)[4] omurga cümlelerini söyle dizdim:
Türkiye'deki “Kürt meselesi” denen Türk-Kürt ilişkileri sorununda çözümün olmayacağı en “müsait” yer Meclistir. Eğer bu sorunu, ipe un serme yoluyla çözüme götürmeme maksadınız varsa, sürekli “Meclis” dersiniz. “Doğru sosuna bandırılmış yalan” dediğim budur.
Eğer ki, hem fizikî hem ruhî ayakları üzerindeyken Öcalan merkezli bir çözüm yolunun kapısı açılmazsa, İkinci İsrail Kürdistanı sürecini başlatırlar ve bunu hiçbir bölge gücü engelleyemez. Bunu, oğlu Washington'da Kürt Barış Enstitüsü'nün başında olan biri olarak söylüyorum.
Son bir-kaç yıldan beridir, Washington ilk defa gerçekten Kürt çözümünü Öcalan üzerinden istemektedir. ABD devlet aklı, yakın-muhtemel tehlike olan Rusya-Çin-İran hattına karşı kendisini Ortadoğu'da tutmanın yegâne dinamiği olarak, Türklerle Kürtlerin ittifakı ve birliği olduğunu görür oldu artık. Öcalan da 24 yıldır: “Misak-ı Mili'nin gerçek sınırları” der. Yani Cumhuriyetimizi bölmek değil büyütmek paradigmasının yazarıdır… Mimarı da olmak ister.
Ve yazıyı bitirirken şu cümleleri sıralama zarureti hissettim:
2019 Haziran'ında 2 gün İmralı'da bunu konuştuk. Bütün ilgili merkezleri, sorunu bir geri-dönülmez çözüme getirecek tek dinamik Abdullah Öcalan'dır. Tarihi arka-planını en iyi çalışan –ve dolayısıyla en iyi bilen– Merkez'dir: hem felsefî, hem siyasi, hem de sosyolojik olarak... Bugünden sonra, ne kendini ne Milleti ne de Devleti aldatmanın bir manası vardır: Zararın neresinden dönersek kârdır.
İngiliz The Economist dergisinin “2023 Yılının En Mühim Seçimi” dediği, haftaya bugün olan bu “sandık” işinden bir hafta önce şu notu özenle düşerim:
Bu “seçimimiz” sonucu her ne olursa olsun: adına “Türkiye Solu” denen entitenin tarihi; kendini-aldatmalar, dolayısıyla yenilgi ve hezimetler tarihidir! Marksisti, Kürdisti, Memalisti, Kemalisti fark etmez. Haftaya Pazar'ın geç-akşamı görüşmek üzere...
Bu notu kayda geçirdikten sonra, şunu da eklemeliyim:
Adına Açılım, Çözüm, Çözülüm ne dersek diyelim; bu tarihî (adına “parantez” de denen bu Cumhuriyet tarihimizin 1924'ten buraya en tarihî) hamlesi olan İmralı-Odaklı Süreci'nin facia ile sonlandırılmasını “faili meçhul” ederek hasır-altı eden herhangi bir girişim, bu Cumhuriyeti yeniden ayaklarının üzerine alıp güncelleyemez! ...
Ve şimdilik; bu facianın aslî failine ve tetikçilerine gidecek güzergahın bazı kronolojik satır-başlarını sıralamakla yetinip, kayda alalım:
“Tayyip Erdoğan değil mi bu kadar paşayı içeri atan? 3 tanesini daha atabilirdi ama kendisi sorumlu. 34 defa müebbet hapis cezalık suç işlemiştir. O gece buradaki askeri yetkililer sınırda geçişin siviller tarafından yapıldığını bilmesine rağmen Hava kuvvetleri, Başbakan'ı arayarak birlikte bu büyük sınır ötesi operasyonun emrini vermiştir.”[5]
** İstanbul seçimleri “yolundan” İmralı'ya ulaştığımda (16-20 Haziran 2019), iki gün yaklaşık 6 saat, bu tarihe kadar bu olanlar odağında Öcalan ile konuştuk. İstanbul seçimleri meselesi son 5-10 dakikada önümüze geldi.
*** 14 Mayıs 2023 seçimlerine arz ederim...
Ali Kemal Özcan
7 Mayıs 2023
[1] Görüşme Notları, 27 Nisan 2005.
[2] Özcan, A.K. (2012), Ortakvatan'ın Sentezmillet'i İçin Öcalan'a Mektup, Ankara: Orion Kitabevi.
[3] “Erdoğan ve Öcalan'ın dikkatine - On ve SON” (3 Temmuz 2015) https://www.hurhaber.com/erdogan-ve-ocalan-in-dikkatine-10-ve-son-yazi-4338.html
[4] Yazının tam metnini kitabın sonuna ekledim.
[5] https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/roboski-katliaminin-yildonumunde-binlerce-kisi-bulustu-haberi-65127
[6] ttps://t24.com.tr/yazarlar/aysel-tugluk/kobane-den-sonra-cozum-sureci-ve-akp-nin-tukenisi,33454
[7] https://hdp.org.tr/tr/demirtas-erdogan-seni-baskan-yaptirmayacagiz/5981/
[8] https://sputniknews.com.tr/20150717/1016596078.html
[9] https://hdp.org.tr/tr/demirtas-dosyadaki-ihlal-ve-usulsuzluk-sayisi-bini-gecti/16925/?fbclid=IwAR0nW7qSvI8frFtn7_YUKZRHDR1VlJBpomwmNlvlj9c0IMABKHAd56k9NK4