Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür Haber, Türkiye ve dünyadan önemli olan Son dakika, Güncel, Teknoloji, Magazin ve Siyaset haberlerini okuyabilirsiniz.

SON DAKİKA
Sol Ok
Sağ Ok
Menü
Ara
Facebook Twitter
ANASAYFAGÜNDEMSİYASETSPOREKONOMİ SEYAHAT TEKNOLOJİ YAZARLAR FOTO VİDEO

Yasir Kadıoğlu

Paralel paranoyanın anatomisi

Facebook Twitter Linkedin WhatsApp Tumblr Yazdır Büyüt Küçült
Geçen yazımda, Rus istihbaratının nasıl cinayet işlediğini özetlemeye çalıştım ki sanırım o yazı Türkiye basınında bu konuda yer alan ilk geniş kapsamlı metindi.
 
Aslında amacım, yaşanan suikastların arkasındaki gücü araştıran gazetecilere, ileride bu meseleyi anlamaya çalışacak tarihçilere ve cinayetleri gerçekten aydınlatmak için uğraşan Emniyet mensuplarına suikast süreçlerinin büyük fotoğrafını gösterebilmekti. Ancak büyük bir fotoğrafın küçük parçaları olarak belirttiğim hususlar, "Paralel yapı" muammasıyla boğuşan Türkiye'de haliyle farklı yankılandı. Evet, Çeçen cinayetleriyle ilgili soruşturmalarda bir "paralel el"in var olduğunu düşünüyorum. Fakat bu "paralel el"in cinayetlerdeki adli rolü, büyük fotoğrafın görülebilmesine engel olmakla sınırlı.

Daha açık anlatayım. Polis tarafından hazırlanan fezlekede yer alan ve içerisinde konuyla ilgili isimlerin yer aldığı muhtelif yabancı dillerdeki muhtelif metinler, "Rusça bilen personel olmadığı" gerekçesiyle Google Translate üzerinden tercüme edilmiş. Emniyet içerisindeki teamüllerle ilintili olmayan bu kolaycılık, son on yılda takip ettiğim ve bir şekilde "paralel el"in müdahale ettiği bütün dava dosyalarında görülüyor.

Google translate aracılığı ile tercüme yapıyorlar, Hizbuttahrir üyesi olduğu iddia edilen bir şahsın telefon rehberini Ergenekon'dan tutuklu bir teğmenin telefonuna yüklüyorlar, tapelerde adı dahi geçmemiş birisinin ismini tapenin yazıya döküldüğü dosyaya koyuyorlar, üçüncü dereceden isimleri terör örgütleriyle ilişkilendirmek için pervasızca Vatan Caddesi'nin arkasındaki internet kafelerden ihbarda bulunuyorlar.
 
Çeçen cinayetleri davasındaki "paralel el"i de ek bir delile ihtiyaç duymaksızın sadece dava dosyasına bakarak görebilirsiniz. 
 
Lütfen bir an için düşünün. İnanılmaz detaylar barındıran, oldukça komplike espiyonaj / kontrespiyonaj çalışmalarıyla kurgulanan suikastlar araştırılıyor. İstanbul Emniyeti'nin bu dosyayla ilgilenen Terörle Mücadele Şubesi ise şüphelilerle ilgili aramalarda ele geçirilen metinleri dahi Google Translate üzerinden çevirerek fezlekeye bu belgeleri dahil ediyor.
 
Dava dosyasında önce var olduğu söylenen ve sonra da ansızın ortadan kaybolan cinayet anını gösteren görüntüler ve Fatih Camii'ndeki cenaze görüntüleri zahmete girilip kriminal inceleme dahi yaptırılmadan dava dosyasına ekleniyor.
 
Tanığın sanığı teşhis ettiği iddia edilen fotoğraflı teşhis uygulamasında da ancak "paralel el" olarak izah edebildiğim vahim bir usül yanlışına imza atılıyor. Sanık Temur Makhauri'nin  karşıdan çekilmiş net bir fotoğrafı tanığın önüne koyuyor ve tanığa cinayeti işleyen şahsın fotoğrafta görünen şahıs olup olmadığı soruluyor. Tanık da kesin ve net olmamakla birlikte o şahsın işlemiş olabileceğini söylüyor ve tam bilemediğini ekliyor. Eğer cinayetler normal şekilde soruşturulsaydı ve bu iş cinayet masasındaki işinin ehli polislere bırakılsaydı yapılacak olan şuydu: Temur Makhauri ve tanığın şüpheliyi tarif ettiği ifadedeki şahsa benzer birkaç kişinin fotoğrafı yan yana konulacak, tanıktan cinayeti işleyen kişiyi göstermesi istenecekti.
 
Bu sıradan bir usül hatası değildir. Bu bir hukuk skandalıdır ve yarın böylesi bir skandal neticesinde cezaevinde yatmak istemiyorsanız bahsi geçen şahsın katil olduğunu düşünseniz bile bu hukuksuzluğa itiraz etmeniz gerekir.
 
Türkiye'de gazetecilik yaptığım dönemde aynı bugünlerde olduğu gibi yine açıkça hedef alınmıştım ve sebebi de Ergenekon davasındaki vahim hukuksuzlukları ısrarla dile getirmemdi. Ne "Ergenekoncu"luğum kaldı ne de "Darbeci"liğim. Fakat geçen zamanın beni haklı çıkaracağını biliyordum çünkü siyasi rüzgarın gösterdiği yöne doğru değil vicdanın gerektirdiği yere doğru yürüyordum.
 
Net olmayan bir tanık ifadesi, yüzü kapalı bir şahsın üç kare fotoğrafı ve tetikçinin yüzünün hiç görülemediği iki kamera kaydı dışında bu dava dosyasında bir delil bulunmuyor. Rus istihbaratına bağlı çalışan ajanlarla ilgili ise bugüne kadar hiçbir girişim yapılmış değil. Sadece şahıslar Rusya'dan istenmiş ve var olmadıklarının belirtilmiş olması yeterli görümüş.
 
Şimdi sorgulamamız gereken şu: 3 aşamalı ve oldukça detaylı planlarla işlenen cinayetleri gerçekten çözmek istiyorlar mı? Eğer dertleri bu cinayetleri çözmekse neden bütün belgeler tek tek tercüme ettirilmedi? Dahası, acemice ve aceleyle hazırlanmış polis fezlekesinin Rus istihbaratının üzerine gerçekten gittiğini söylemek mümkün mü? Bunu söyleyenler gerçekten ne söylediklerini biliyorlar mı yoksa başka bir amaca matuf bir söylem mi bu?
 
Daha önce üç farklı örnek üzerinden anlatmaya çalıştığım hususu bu kez Medet Önlü suikastı üzerinden anlatmaya çalışacağım.
 
Medet Önlü suikastı, son altı yıl içerisinde yaşanan 7 Çeçen cinayetinin sonuncusuydu. Daha önce yaşanan 6 suikasttan ötürü oldukça hassas olması gereken Emniyet Müdürlüğü ve MİT'e rağmen bu cinayetin işlenebilmiş olması oldukça ciddi bir soru işareti. Süreç içerisinde dolaylı yollarla ulaştığım bazı hükümet yetkilileri de Medet Önlü'nün öldürülmesinde devletin ciddi bir ihmali olduğunu düşüncesinde. Bir aydan kısa bir süre sonra, Medet Önlü'nün katledilmesinin üzerinden bir yıl geçmiş olacak.

Şimdi, süreci unutanlar için son bir yılda yaşananları kısaca özetleyelim.

1) 22 Mayıs 2013 gününün akşamı Medet Önlü, Ankara'daki ofisinde öldürüldü.

2) Medet Önlü'nün öldürülmesinin hemen ardından yurtdışına çıkmak üzere olan Rizvan Esbulatov (Ruslan Kemal), polis tarafından alınan ifadesinde olaylarla bir ilgisi olmadığını söylediği için serbest bırakıldı.

3) Medet Önlü suikastında tetikçilik yaptığı noktasında kuvvetli şüpheler bulunan Murat Aluç'un yaşadığı yer ve bütün bağlantıları olaydan iki gün sonra tespit edildi. Fakat herhangi bir operasyon yapılmadı. Benim ulaştığım bilgilere göre Gültepe'de bulunan ikamet adresi polise bildirildikten iki saat sonra mukim bulunduğu evi terketti ve bir daha dönmedi.

4) Suikast günü Murat Aluç'u Medet Önlü'nün ofisine getiren aracı Ömer Peltek isimli bir şahsın kullandığı belirlendi ve bu şahıs gözaltına alındı.
 
5) Gözaltına alınan Ömer Peltek, aracı kullandığını kabul etti. Ancak cinayetten haberi olmadığını söyledi. Sadece iki gün gözaltında tutuldu ve o da serbest bırakıldı.

6) Cinayetin üzerinden bir yıl geçmesine karşın hala polis soruşturması tamamlanamadı ve dava aşamasına geçilemedi.
 
Olayların akışı bazı soruları da doğuruyor elbette.
 
Ankara'da önemli bir misafiri ağırlayan Medet Önlü, MİT ve Emniyet tarafından koruma amacıyla takip edilmiyor muydu? Bir devletin diasporadaki hükümetini Türkiye'de temsil eden Medet Önlü'yü korumak Türkiye Cumhuriyeti devletinin doğal görevi değil miydi?
 
Medet Önlü'yü ve misafirini arayan Rus istihbaratının Türkiye'deki faaliyetine karşı ilgili kurumlar bir önlem aldı mı?

Medet Önlü'nün ofisine ticari işlerini bahane ederek sık sık giren Rizvan Esbulatov'un bağlantıları tespit edildi mi?

16 Eylül 2011'de yaşanan 3 Çeçen cinayetinden ve Medet Önlü suikastından önce, işadamı görünümlü şahısların cinayet bölgelerine yakın bölgelerde keşif yapması tesadüf mü?
 
Medet Önlü'nün katledildiği günden bir ay önce ofisine gelip gitmeye başlayan Rizvan Esbulatov'un Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov ile ilişkisi nedir? Ramazan Kadirov ve Rus istihbaratı FSB tarafından kendisine hangi görevler verilerek Türkiye'ye gönderildi?
 
Gültepe'de kaldığı adres ihbar edildikten 2 saat sonra evden çıkan ve bir daha dönmeyen Murat Aluç'a Emniyet'ten bilgi gitmiş olması ihtimali var mı? Eğer böyle bir ihtimal varsa bu bilgi Emniyet'in hangi kanadından gitti?
 
Polisin soruşturma dosyasında olağan şüpheliler Rizvan Esbulatov ve Ramazan Kadirov'un şüpheli olarak yer almamasının sebebi nedir? Rizvan Esbulatov'un azmettirici olduğu ve Murat Aluç'un tetikçilik yaptığı iddiaları neden bir bütün olarak değerlendirilmemektedir?

Ramazan Kadirov'un bizzat sanık olarak yargılanması gereken suikast davasında neden Ramazan Kadirov'un adı şüpheli olarak dahi geçmemektedir?
 
Bütün bu sorulara cevapla ararken ulaştığım bilgilerse burada yazılamayacak kadar kapsamlı ve ürkütücü.
 
Cinayetlerde "paralel el"den bahsederken bütün bu sorulara ve Emniyet-Yargı işbirliğiyle Ramazan Kadirov - FSB ittifakının açıkça kollandığına dair açık kanaatime dayanıyorum.
 
Sonrası olağan akıl yürütmelerden ibaret.
 
Ramazan Kadirov'un ülkesinde iş yapan şirketlerin profili oldukça dikkat çekici. Öte yandan Rusya Federasyonu ve Ramazan Kadirov'un Çeçenistan'da canlandırmak için çalışmalar yürüttüğü ılımli dini anlayış ile bahsi geçen paralel yapının gittiği her yere götürdüğü dini anlayışın paralelliği de malum. Yakın geçmişe kadar bu yapıya yakın isimlerin çok etkin olduğu Terörle Mücadele Şubesi ve Emniyet İstihbarat'ın bütün dosyalardaki rolü ve pozisyonu da oldukça normal dışı bir seyir izliyor.
 
Hal böyleyken bunun adı "paralel yapı" paranoyası mıdır yoksa doğru bir düzlemde gelişen olağan bir şüphe midir?
 
Oturalım ve bunu konuşalım.

Düne kadar olur olmaz isimlere ve konulara "paralel yapı" yaftasının vurulduğu Türkiye'de bundan hiç bahsetmeyen ve buna angaje olan çevrelerin, konu Çeçen cinayetleri olunca ansızın "paralel yapı" paranoyasından bahisle komik bir dosyayı savunmasını nasıl izah edeceğiz?
 
Çünkü Çeçen cinayetleri dosyasını okuyan birisinin "Dava dosyasında Rusya’nın kollandığı doğru değil, bilakis iddianamede Rusya istihbaratının kirli faaliyetleri açıkça gözler önüne serilmiş, dosyayı okuyan herkes bunu rahatlıkla görebilir!" nevinden bir cümleyle tartışmaya dahil olmasında bir iyi niyet aramak gerçekten zor. Dava dosyasını okuyan herkesin, Google Translate çevirilerini, komik teşhis tutanaklarını, tanığın teşhiste sanık için "Kesinlikle bu değildir." dememesinin sanığın suçlu olduğuna delalet sayıldığını, üçüncü şahısların ifadesinin daha kovuşturma aşamasına geçilmeden gerçekmiş gibi iddianameye aktarıldığını, 3 Çeçen'in öldürüldüğü gün ankesörlü telefonlardan Rusya ve Çeçenistan'ın aranmış olmasına rağmen kayıtların ortaya çıkmadığını, Rus istihbaratına bağlı 7 isimden sadece ikisinin dosyaya konulduğunu rahatlıkla görebilir!
 
Önemli not: Çeçen cinayetleri meselesine bu düzlemden girmememi teklif(!) eden pek çok şahıstan mail alıyorum. Bugün bir kısmını yazdım. Ergenekon davası sürecinde bırakın teklif(!) mahiyetinde mailleri açıkça tehdit mailleri aldığımda dahi mesleğimi icra etmekten geri durmadığımı beni tanıyanlar iyi biliyor. Dolayısıyla bu teklif ve tehditlerle gidebileceğiniz bir yer yok. Çeçen cinayetleri meselesinde de haklı çıkacağıma tamamen inanıyorum çünkü şimdiye kadar okuduğum dava dosyalarıyla ilgili hiç yanılmadım. Adliye muhabirliği tecrübesi yaşamış her gazeteci bir dava dosyasının ne kadar dolu olduğunu rahatlıkla görebilir. Şimdi açık tavrım şudur bu meselede: Bugün bu cinayetlerle ilgili yargılanması gerekenlerin tamamı keyifli bir şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar. Oysa o davaların tamamı için sanık sandalyesine oturtulamasalar da sanık olarak yargılanması gerekenler bellidir. Kukladan değil kuklacıdan bahsediyorum. Çeçen cinayetleri davasının asıl sanıkları Ramazan Kadirov, Emiruddin Edilgiriyev, Ziyauddin Mahaev, Vladimir Putin ve Dmitri Medvedev'dir.
 
YASİR KADIOĞLU DİĞER YAZILARI
Hurhaber.com'da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hür Haber sorumlu tutulamaz.

ANASAYFA | GÜNÜN HABERLERİ | KÜNYE | REKLAM | RSS