Doğrudan barışa karşı pozisyon alamıyorlar ama ellerinden dillerinden geleni esirgemiyorlar.
Çünkü “muhalefet” olmak bunu gerektirir.
Onlarda muhalif olmanın “gereğini” yerine getiriyorlar.
Tabanlarına 1 sorsunlar bakalım, en radikal olanı bile “savaşalım” demeyecektir.
Mütemadiyen memnuniyetsiz şikâyet eden ve “memleket meselesi” olan olağanüstü durumlarda bile mutlaka ve mutlaka iktidarın karşısında ve iktidara zıt, dolayısıyla “halkın çoğunluğunun karşısında” konumlanan 1 muhalefet, kendi seçmenini yorduğu gibi her başarısız girişimde o tabanı iktidara ve oy veren kesime daha da keskin uçlarda kamplaşmasını sağlıyor.
Muhalefet aslında her gün kan kaybediyor. Çünkü tabanlarına karşı dürüst değiller. Çünkü inandırıcılık ve sahicilikten uzaklar. Çünkü umut değil umutsuzluk, mutsuzluk, kaos, çözüm değil sorun, sefalet ve bölünme öneriyorlar. En çok onları kandırıyorlar.
Bu kandırmacanın en büyük ispatı da geçenlerde Gürsel Tekin’in; 8 Haziran da malum medyaya el koyacağız! Sözüydü. Sizi dünyanın en güzel kelimesiyle “özgürlükle” kandırıyorlar!
Erdoğan’a “diktatör” deyip yüzyılın en zalim diktatörü, seri katili Esad’ın yanında el pençe divan duruyorlar!
İran’da 2 yılda 150 Kürt asılmış ve size yine “Erdoğan diktatör” diyorlar! Sizi, sihirli kelime “demokrasi” ile kandırıyorlar!
Onlar bu utançla yaşamaya devam edebilirler ama Türkiye bu kötü ruhla mücadele biçimi geliştirmeli.
Bu noktada özgürlük ve hukukun adil işleyişi büyük öneme sahip.
CHP HDP MHP bu partilerin tabanları sürekli ve yoğun nefret kuşatmasıyla mücadele edebilir mi? Bu kuşatılmışlıkla başa çıkabilir mi? Başa çıkamama, milli ve toplumsal değerlere direnme, desteklediği görüşün iktidar olamaması başarısız darbe girişimleri, “sahip çıkılan sandıklardan” hayal kırıklığı çıkması yıpratıyor haliyle ve biz birlikte yaşamak zorundayız. Geziyle beraber açılan makas, alınan yara ve yükselen nefret dalgasını kırmak/onarmaktoplumsal değerlere, birliğe inanan bizlere düşüyor.
Şahsen beni ilgilendiren tek şey bu partilerin tabanlarının psikolojik sağlığı. Hadi Erdoğan nefretiyle Türkiye umurunuzda değil, tabanın her geçen gün artan oranda beliren hoyratlığı, bozulan dili, yitirdiği değerleride mi umurunuzda değil acaba?
“Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” ilkesine tamamen ters işleyen,tabanı “delirtmek” üzere izlediğiniz siyasetiniz yok olmanızla sonuçlanacak yazık ki.
Yani parti kapatmaların şahı olan CHP, yanında MHP dün parti kapatmayı engelleyen yasaya karşı çıkmış, bugün ise “kapatılmaktan korkmaktan” bahsediyor. Korkmayın! O yasa sizleri de kapsıyor.
Derdi mecliste politika üretmek değil, iktidar olamadığı meclisi çalışamaz hale getirmek olan CHP’nin oluşturduğu çirkefe MHP’nin ve HDP’ninde battığını görmek üzücü. Hele de artık kimsenin şüphe dahi duymadığı, cemaatin paralel devlet yapılanmasının yayın organlarının ağzıyla konuşmak, tüm muhalefet küfesini bu odaklardan aldığı bilgilerle doldurmak, hangi siyasal ve tıbbi terimle anlatılır bilmiyorum!
“Memleket meselesi” dediğimiz konularda dahi ortak 1 dil, tutum yakalayamıyorsak, muhalefetin “birlik aidiyet, iktidar hırsı, kime hizmet ettiği, vb” sorunları üzerine düşünmek ve düşündürmek lazım. Kronik ve kritik sorunlarımıza toplumun %75’i deva ararken, geri kalan ve sesi %75’ten daha çok çıkan, daha fazla medya gücüne, dış desteğe ve sermayeye sahip olan “azınlığın” çaresi de toplumda.
Çözüm Süreci’nin Türkiye için ne demek olduğunu, bireysel özgürlüğümüzün Türkiye’nin özgürlüğüne bağlı olduğunu, Çözüm Süreci ile diğer hayati meselelerimizle daha kolay yüzleşebileceğimizi, hatta dünyaya ne önerdiğini, enerji kaynaklarının geleceğini, bunun getireceği maddi özgürlüğü ve gücü, toplumsal barışı ve karşılıklı affetmeyi, helalleşmeyi ve “et tırnak” olabilmeyi ve tüm coğrafyada oluşturacağı etkilerini daha iyi anlatmanın yollarını aramalıyız. Kimini “analar ağlamasın, gençler ölmesin” ile, kimini “maddi güç” ile kimini “siyasi bölgesel güç” ile ama mutlaka 1 yerinden yakalar bu anlatmalar.
Çözüm Süreci’nin “milli” 1 mesele olduğunu ve yapılan tüm darbe girişimlerinin, düşmanlığın, sorun üretmelerin kaynağında Çözüm Süreci’nin olduğunu anlatamıyorsak bizde de sorun var maalesef!
İşin ucunda siyasi maddi ikbal, “var olma/yok olma” kaygısı, ideolojik saplantılarla sürecin karşısında duranların ve dışında kalan, dışında kalmayı tercih eden ve baltalamak için hiç 1 gayretten kaçınmayanların bu uğurda gençleri de harcamaktan kaçınmayacağını anlatmakta bizim görevimiz.
CHP HDP ve MHP bu ülkenin 1er parçası ve tabanlarıyla vazgeçilmez unsuru. Bu partiler politikalarında, kurduğu ilişkilerde, bünyesinde cerahat üretenlerinde ve liderlerinde değişime gitmek zorundalar, eğer kalıcı olmak, sürece hep birlikte omuz vererek yeni Türkiye’nin inşasında tarihe geçmek ve hayırla anılmak istiyorlarsa.
“Muhalefet” olmayı/etmeyi bunun çerçevesini yeniden tanımlayacak değiliz şu saatten sonra, zaten iflah olmaz ve geri dönemez 1 noktadalar.Ancak isimler, ilkeler değişir ve beraberinde kurumsal ahlak edinir, zihniyet değişirse ve değişen dille tabanlarını da sağlıklarına kavuştururlarsa “muhalefet” kurumu da hak ettiği saygınlığa kavuşur.
Gandi’nin sözüyle; Barışa giden yol yoktur, barışın kendisi 1 yoldur!’
Dua da devadır derdimize; Allah Türkiye’nin bu kutlu yolculuğunda yar ve yardımcısı olsun!