Mesele Kürtler ve Türkler, halk ve vatandaş, Dindarlar ve Laikler, azınlıklar, mazlumlar ve zalimler, başörtüsü ve çağdaşlık, vicdan siyaseti ve reel politik, sandık ve darbe, sivil ve asker, Doğu ve Batı, ideoloji ve ortak akıl... Olduğu zaman, meşruiyetini seçkinliğinden beyazlığından çağdaşlığından ve bunların toplamında “kurucu irade, esas unsur” olmaktan alan “kırmızı” çizgileriniz giriyor devreye.
90 yıldır bitmeyen her fırsatta hatırlatılan kırmızı çizgileriniz!
Kim bu kırmızı çizginin sahipleri? Kırmızı çizgi hatırlatması belirli 1 kesimi neden rahatlatır? Kimlerin sinir uçları kapanmamak üzere bu kadar açık ve hassas? Bu hassasiyetin edinilmesinde ne tür argümanlar kullanıldı ve kullanılıyor? Kırmızı çizgileri olanlar tam olarak ne demek istiyor... Gibi hastalıklı reflekslerin muhatabı olarak 90 yıldır “inceltilmiş tabirle” yaşıyoruz!
Belki üzerinde durmaya, yazı yazmaya, gündemde tutmaya değmez ve hatta yapılmamasında fayda görenler bile olabilir ama artık bizlerinde hayati önem taşıyan “kırmızı” çizgilerimizi hatırlatmanın vakti.
Sivil irademizin, toplumsal uzlaşmamızın, kadim hafızamızın, müktesebatımızın, demokrasi bilincimizin, 1 arada yaşama arzumuzun ve heyecanımızın, inancımızın ve insanlığımızın gereğinin dışında gelişen ve tüm bunları tehdit eden her unsura itiraz etmek ve “dur” ihtarı vermek artık “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” sakinlerinin vatandaşlık görevidir. Türkiye’de siyasete, topluma, toplumun tercihlerine ayar çekmek isteyen kim olursa, artık karşısında bu itirazları görüyor.
Bu bilinç yerleştikçe daha güçlü ve çoğul itirazlar oluşacağına inancım tam. Toplumu, takıntılarınız batıl inançlarınız ve komplekslerinizle daha fazla germemeli ve kutuplaştırmamalısınız.
Bunu salt iktidar mücadelesi olarak tanımlamak biraz meseleyi eksik bırakıyor. Bu aslında tam olarak halkın siyasi ve sosyal alanda varlık mücadelesidir, daha da ötesi kovulduğu, itilip kakıldığı, küçümsendiği yer yer inanışı, etnik kökeni, azınlık olması sebebiyle öldürüldüğü ve yok sayıldığı ülkesinde yeniden ayağa kalkma mücadelesidir.
Üstelik bunu “darbe usulü” ile değil ağır çekim ve acısız olarak doğal yollarla yapıyor. Kurucu irade ve esas unsur olarak kendini ifade eden CHP ve tabanının galiba anlamakta zorlandıkları yan burası. 1 şeyi yıkmıyoruz, yeniliyoruz! Bu inşa sürecinde “kurucu iradenin” keşke tuzaklarından ittifaklarından nasibimizi almamış olup daha hızlı ilerleyebilseydik.
Kırmızı çizgilerin oluşmasında tam 1 mühendislik harikası olan, Cumhuriyetin 15. Yılında Bartın’dan Afyon’a Giresun’dan Hakkâri’ye, Uşak’tan Trabzon’a hangi aklın projesi malumumuz “Şeref Kitabı”nın yazımı, Andımız, Kemalist çağdaşlaşma metinleri, dağa taşa yazılan “ne mutlu Türk’üm diyene” gibi uzun vadeli benzer çalışmalar sayesinde açılan bu sinir uçlarının aldığı hasarın onarılmasına katkı sağlamakta bize düşüyor. Çünkü eşit şartlarda, aynı topraklarda, Türkiye’de, huzurla birlikte yaşama arzusu duyan bizleriz.
Türkiye fikrine inanan herkesin bu onarma çalışmasına gönüllülükle katılacağına eminim.
Ve görüyorum da, sanatçısından, siyasetçisine, yazarına, akademisyenine, sade vatandaşına kadar herkes kendilerine itirazı olan, sistemin en fazla hasar bıraktığı kesimi kucaklamaya hazır. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan da defalarca yaptığı teklifi daha açık, daha rahat, komplekssiz, başka 1 mana çıkmasına imkân vermeyecek biçimde anlayabilecekleri üslupta üstelik her şeye rağmen yaptı.
Fakat tabanından çok, sorunumuz “kurucu irade esas unsur”un temsilcisi olan CHP. Taban belki fırsat bulursa değişime yeni fikirlere, başka siyasi görüşlere, inanışlara açık, fakat saplantılı biçimde değişmeyen ilk fırsatta merkez kodlarına dönen CHP, muhalefet kurumunun hayati damarlarını da kurutuyor.
CHP öğrenebilen kavrayabilen 1 oluşum değil. Aksine çok saplantılı, çok takıntılı, çok ezberci 1 yapı. Doğal olarak temsil ettiğinin çoğunluğu da öyle. Her ne kadar en fazla tahsil yapmış, yurtdışı görmüş en fazla akademisyen, sanatçı, edebiyatçı yetiştirmiş kesim olsa da, hayatlarına giren her kavramı (laiklik, çağdaşlık, medeniyet, demokrasi, sol, sosyalizm...) çarpıtmış, küçük ve sanal dünyasında kendince “iktidar mücadelesi” veren ve fakat gerçeklikle artık bağdaşmayan tutum ve davranışlar ancak “cehalet” ile açıklanabilir. Alınmasınlar, CHP ve tabanının kusurlarını, ideolojilerini inançlarını yok etmek için değil, hatalarını ve eksiklerini telafi edebilme şanslarının olduğunu görmeleri için söylüyoruz.
Teklifimiz açık! Türkiye’nin yaralarının sarılmasına, var olma mücadelesine, iç muhasebesine, büyümesine, merkezine insanı alan siyasetine, onurlu yalnızlığa var mısınız yok musunuz? Sürekli şikâyet edip, azalarak, hazıra konmaksa niyetiniz siz bilirsiniz.
Gelelim sözün özüne...
Türkiye’nin “kırmızı çizgisi” insandır.
Twitter: @yildirimyasemin