Maksat kafalar karışsın, şaibe oluşsun, güven ortamı zedelensin, Çözüm Süreci hakkında taraflarda ihtilaf oluşsun, Türkiye’nin ve dünyanın batısının hassasiyetleri kaşınsın, elbette mümkünse Gezi formatında istikrarlı 1 çatışma ortamı oluşsun, iktidar devrilsin, Erdoğan ortadan kaldırılsın ve eski Türkiye’nin saadet dolu günlerine geri dönelim!
Nasılsa söyledikleri hiç 1 yalandan,iftiradan, “hatadan” ve sebep oldukları ölümlerden ders almıyor, düzeltmiyor vebunu telafi yoluna gitmiyorlar ve nasılsa hiç 1 sorumlulukları yok halka karşı. En önemlisi de “ifade özgürlüğü” palavrasının arkasına saklanıp yargılanmayacaklarını biliyorlar. Dolayısıyla Türkiye’nin ölümcül düşmanlarıyla gözümüze soka soka ittifak kurmaktan, gençleri topyekûn ateşe atmaktanve yalan söylemekten çekinmiyorlar.
Asıl tehlike, bu ayak oyunlarının, ahlaki çöküşün kişiliklerinde ana karakteristik özellik halini alması.
Çünkü o damar 1 kere yırtıldı mı çok geçtir artık, her zerrenizle pisliğe batmışsınızdır ve dahasına da müsaitsinizdir.Ve fakat halkın bunu not ettiğini, gözlemlediğini ve günü geldiğinde davranış notunu sandıkta vereceğini hesaba katmıyorlar. Hakk’ın ve halkın muhasebesi ağırdır ama adildir.
Misal; Demirtaş, 6-8 Ekim katliamında vahşice katledilenlerin acısı ve bedenleri soğumamışken, öldürülen çocukların analarının gözyaşı hala akarken yeni 1 sokak çağrısı tehdidiniyüzü kızarmadanyapabildi.Üstelik bunu Oslo sürecini ihanet olarak gören, süreci yöneten MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı, Erdoğan’ı ve ekibini içeri almaya yeltenen ve hâlihazırda imkânları ve gücü yetse Çözüm Süreci’ni bitirecek ve Türkiye’deki son 10 yılın önemli olaylarının merkezindeki, şaibenin göbeği örgütün gazetesinde yaptı!
Röportaj verilen yere tepkilere karşılık Sırrı Süreyya Önder şöyle 1 çıkış yaptı; Demirtaş’ı yedirmeyiz!
“Yedirmeyiz” mottosunu yanlış anlamış olduğunu es geçerek “buna talip değiliz” diye cevap vereyim.
İnsan gerçekten hayret ediyor!
Çözüm süreci karşıtlarının çoğunluğunun nefret odağı Erdoğan, kimininse Öcalan.
Öcalan tarafından bakarsak, çekindiği ve güvenemediği devlet değil gibi görünüyor..ki, çokta haksız sayılmaz.
Bu ikircikli, güven telkin etmeyen tutum elbette Öcalan’ın geleceği konusunda karşıtlarını daha da kinlendiriyor.
Çözüm Süreci’nin devamı için kendini riske atan hükümet üyelerinin, tarafların, bürokratların, kurumların, sivil toplumun ve sürece güvenerek kendini çekinmeden ifade edebilen her kesimden vatandaşın hayatı da önemli değil.
Hadi halktan utanmıyorsunuz, ailenizden de utanmıyor musunuz gerçekten? Diyelim ki halkın geleceğinin 1 önemi yok, CV’nize eklediğiniz bu referanslarla çocuklarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız büyüdüklerinde? “Muhalefet olmak bunu gerektirdi” mi diyeceksiniz?
Bunun mantıklı 1 açıklaması var mıdır, siyaset hakikaten bu seviyede kirli olmak zorunda mıdır,muhalif 1 lideri bu bataklığa sürükleyen gerekçeler nelerdir? Bu tutumun değil halkın vicdanında, Pkk’nin vicdanında bile yeri yoktur. Hâlbuki bu tarihi dönemde tek ihtiyacımız olan minimum ahlak!
Türkiye yepyeni 1 viraja girdi, bu tarihi virajı alırken hem gaza basmak hem de önüne çıkan engellere takılmadan yolunu almak ve düşse çarpsa dahi aldığı hasara rağmenakıllıca manevralarla ayakta kalarakherkesten daha dikkatli olmak zorunda. Türkiye frene basarsa o virajda son nefesimizi veriyor oluruz. Savaşırken bu kadar zorlanmıyorduk. Fakat sorunlarımıza hukuki zeminde, masa başında ve toplumsal destekle çözüm üretirken bin dereden su getiriliyor.
Neden?
Sebeplerini sayın muhalefet liderleri, özellikle sorumluluk alması beklenen Demirtaş düşünedursun, Öcalan yine tüm aksiyonlarını boşa çıkardı, üstelik bu kez Kandil’le mutabakat sağlayarak dünyaya duyurdu.
…
Muhalefet,Türkiye’nin en mutsuz kesimini oluşturuyor.
Evet, bu klişe ve “standart” davranış bozukluğu yaratıyor.
Muhalifsen her şeye karşı ve olumsuz olmak zorundasın. En ufak 1 olumlama girişiminde hatta imasında bile bulunmak bulunduğunuz mevziden kovulmanıza sebeptir. Özellikle Gezi’den beri daha keskinleşen muhalefet ölçüsünün dışına çıkmak hayati riskler bile içeriyor olabilir. Bunun örneklerini defalarca,lince muhatap olanların maruz kaldığı psikolojik işkenceye yakından şahit oldukve yaşadığı sıkıntıyı gördük.
Muhalefet bulunduğu çevrenin dışına çıkmadıkça büyük resmi de görmesi imkânsız. Kendilerini hapsettikleri dar alanın sorunları, talepleri Türkiye’nin çok küçük 1 parçası ve sorunu, fakat oradan bakınca tüm Türkiye’nin derdi “üslup” gibi görünüyor haliyle.
Türkiye de muhalefet olmak, Türk solcusu, aydını olmak elbette emperyallerin, diktatörlerin kolladığı Esad’a kol kanat gererek, ona besteler yaparak oluyor! Fakat “Esad gitsin” diyen, BM de hepsinin gözünün içine bakarak “Dünya 5’ten Büyüktür” diyebilen Erdoğan zalim 1 diktatördür! demeyi gerektirir. Muhalefet kalan ömrünü “muhalefet” tanımı üzerine yeniden okumalar yaparak geçirse yeridir.
Şimdi yeni “mutsuzluk ve muhalefetsebebi hatta kâbusu“ Osmanlıca.
Bu teklifin onlarda yarattığı tahribatı en çok okunan gazetelerinde akıllara durgunluk verecek görsel ve sözlerle bezenmiş çıkan manşetlerde gördük.
Mühim olan manşetten edilen hakaretin küfrün şiddeti ve etkisiyle zihinsel ideolojik orgazm yaşatmak.
Kendilerince mantıklı, haklı gerekçeler sunuyorlar ve tabanlarında belli oranda karşılık buluyor.
Geçmişten, geçmişle kurulmak istenen bağlardan neden bu kadar korkuyorlar? Bunun cevabını bizler biliyoruz.Çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin “çağdaşları” ile “gerici” Osmanlı karşılaştırması yapmak aramızdaki makası daha da açacak. Bu,“çağdaş” Türkiye’nin “gerici” Osmanlı ile savaşı değil. Biriktirdiğiniz korku ve kompleksin karşılık bulduğu haklı 1 zemin yok.
Yabancılaştırma, uzaklaştırma, aşağılama ve yok sayma politikalarının 1 gün varacağı yerin bu olduğunu tahmin etmeniz gerekirdi.
Sandınız ki su hep sizden yana akacak.
İşte bu Hakk’ın ve halkın hesabı… Ağırdır ama adildir!
@yildirimyasemin