Belki de kesin olmayan 1“çıkmazın” en katlanılır, en tolere edilir adıdır Gül!
İnsanın içini endişe, yer yer korku, güvensizlik kaplar. Ara ara yanan ışıklar, ayak sesleri, uzayıp kısalan gölgeler çare olmaz bu hislere. Aksine bu belirsizlik, tutarsızlık insanın içindeki korku ve endişeleri daha da ayyuka çıkarır, fakat hiç 1 zaman emin olamadığınız halde umudu da çoğaltır.
Sadede gelelim.
Duygusallığa yer olmayan, tek silahı ve sermayesi birliği, istikrarı ve haklılığı olan şu “intifada” günlerinde, yerinde zamanında doğru pozisyon alınmadan, sözler söylenmeden ve meseleyidoğru okumadan ve yeterince can sıkıcı belirginlikte tarafsız kalarak şahsileştirmek… Ki meseleyi dünyada ve içerdeki cunta odakları yeterince şahsileştirerek Erdoğan’ı öldürme planlarının gizli kapılar ardında konuşulduğu ve bunu “bağzı”tuzluk diye hafife aldığımız militanmilletvekillerince ittifak arayışlarındayken anlatıldığı1 atmosferin yanında “net olmadığınız kararlılık göstermediğiniz ve herhangi 1 girişimde bulunmadığınız için yapılan sitemlere alınmak” fazla hamasi duruyor.
Haklısınız, saygısızlık edenler, aşırıya kaçanlar olmuş olabilir.
Fakat halk iradesine karşı sizin de bizzat şahit olduğunuz aşırılıklardan daha ağır değildir herhalde!
Aşırıya kaçanları tasvip etmiyorum ama anlıyorum ve denk geldiğimde de şahsen uyarıyorum. Sizdeki belirsizlik insanları endişeye, öfkeye ve hayal kırıklığı korkusuna gark ediyor.
Halk kendisine sahip çıkan ve sahip çıktıkları Erdoğan’ın yanında görmek istiyor sizi.
Halk sizin tarafınızdan da sahiplenilmek ve size de sahip çıkmak istiyor.
Öfke de, sitem de bu endişeden ve taleplerine karşılık görememekten.
Sizden emin olmak, size güvenmek istemek sanırım sizdeki ısrarın sebebi bu!
Sizde katılın halkın kutlu yürüyüşüne Yeni Türkiye idealine!
Sizi Köşk’euğurlarken çektiğimiz sıkıntıları ve heyecanımızı unutmuş olamazsınız!
Ve Erdoğan’ın istese olabileceği halde makam derdi olmadan “Kardeşim Abdullah Gül” diyerek sizi öncelediğini…
Siz bizim bildiğimiz Gül müsünüz?
Belki yanılıyoruzdur…Emin olun bunu can-ı gönülden isterim. Çok isterim hem de.
Şu ana dek tüm tehditleri riskleri Erdoğan ve 1 kaç “silah arkadaşı” açıkçaaldı, göğüsledi. Fakat tüm girişimlerin müdahalelerinsuikastların, cinayet planlarının, kumpas ve tuzakların hakaretlerin tehditlerin küfürlerin baskıların nefretin odağında tek 1 isim vardı. Erdoğan!
Erdoğan ve fikriyatının, legal siyasetinin yanında duranlar…
Erdoğan’ın önerdiği ve hedef gösterdiği Yeni Türkiye’ye inananlar…
Herhalde tüm bu girişimlerin sebeplerini, Türkiye’nin kendi sorunlarını kimseden çekinmeden, halktan da güçlü desteği alarak çözmeye çalışması, bu çetrefilli çetin sorunlarla yüzleşmesi, enerji politikaları, Irak Kürdistanı ile olan ilişkiler, ancak mangal kadar yüreğe sahip olanların cesaret edebileceği Çözüm Süreci vb gibi atakların gerçekleşmesi… Çözüm Süreci’ni defalarca denediler kaşıdırlar hatta faaliyete de geçtiler bitirmek adına… Diye anlatmamıza gerek yok tekrar tekrar… Siz tüm bunların hepsini bizden iyi biliyorsunuz zaten…
Hayatlarımızı ne idüğü belirsiz, şaibeli, suç makinası, ne yapacağı kestirilemeyen ve önlenmediği takdirde Türkiye’yi cehenneme çevirecek olan 1 yapının tasarrufuna bırakamayız. Herkes her şeyi, neyin ne olduğunu, kimin kim olduğunu biliyor.
Eğri oturup doğru konuşalım…
Kaç kere gizli/açık, gazetelerin manşetlerinden, ekranlardantehdit edildiniz?
Kaç kere şehrin göbeğinde duvarlarda annenizin “hayırla anıldığını” gördünüz?
Kaç kere Adnan Menderes hatırlatıldı size?
Kaç kere “hırsız” dediler?
Kaç kere “diktatör” olmakla itham edildiniz?
Kaç kere size nankörlük ettiler?
Kaç kere yüzlerce insan evinize yürümek istedi?
Kaç kere uçağınızın pilotuna “istersen kahraman olabilirsin” denildi?
Kaç kere “sandıktan” çıkıp “sandık her şey değildir” sözleriyle meşruiyetinizi sorguladılar?
Kaç kere 10 yılınızı teyakkuz halinde geçirdiniz?
Kaç kere haksızlıklar karşısında tüm dünyayı karşınıza alıp “yalnız” kalmayı göze aldınız?
Kaç kere defalarca darbe tehdidi altında olup onu bizzat püskürtmek zorunda kaldınız?
Bu soruyu sorarken 28.08.2012 tarihli Elif Çakır’ın yazısını hatırladım ve eklemek istedim. http://haber.stargazete.com/newsdetail.asp?newsid=570360 (27 Nisan e-Muhtıra gecesi 1 kaç cesur adamın yaşadıkları ve e-Muhtıra’nın TSK sitesinden kaldırılışının hikâyesi)
Gezi’den bu yana hatta nerdeyse başından beri ardı arkası kesilmeyen girişimlerin kaçını göğüslediniz?
Kaç kere vesayetçi, oligarşik faşist yapıya sahip olan, her operasyona açık ve hazır Paralel Terör Örgütünün girişimlerine, provokasyonlarına açıkça tavır aldınız?
Dinleme ve fişleme faaliyetleri ve dava dosyalarında yapılan hukuksuzluklar, iğrenç tapeler, mahrem görüntülerle ilgili şantajlar, saldırılar karşısında kaç kere ne dediniz?
Neden bu konuda sessizsiniz?
Köşk’te cirit atan paralel örgüt elemanlarının varlığını bilmiyor, kulağınıza çalınmıyor yahut okumuyor musunuz?
Bundan hiç mi rahatsız olmuyorsunuz?
Hiç endişelenmiyor musunuz?
Cumhurbaşkanlığınız boyunca mutlaka bilmediğimiz büyük destekleriniz yardımlarınız, aldığınız yükler, girdiğiniz riskler de olmuştur…
Elinizi altına koyduğunuz taşları görmemiş fark etmemiş de olabiliriz.
Ama şu günler kadar taraf olmanın açıktan görülmek ihtiyacı doğmadı hiç 1 zaman.
7 Şubat’ta olanlar 1 efsane gibi dolaşıyor kulaktan kulağa… 2 şekilde de anlatılıyor ama şahsen Hakan Fidan’a “sakın teslim olma!” dediğiniz şekline inanıyorum! Aksini düşünmek bile istemiyorum!
Lütfen beni bu yazıdan dolayı pişman edin ve 1 kere ölün!
Siz bizim bildiğimiz, sandığımızAbdullah Gül müsünüz?
@yildirimyasemin