Kimilerine göre “vatan sevgisi imandandır” sözü mevzu hadistir. Olabilir; ayrıca konu erbabının tartışacağı incelikte bir vukûfiyeti gerektirir, yani benim bilebileceğim bir mevzu değil. Ama bildiğim, daha doğrusu içimde hissettiğim şey, sözün isabetli olduğudur.
Yine kimilerine göre burada “vatan”dan kastın kişinin doğduğu yere işaret etmesidir. Bu da mümkündür; üç kıtaya yayılmış bir coğrafyada, bir yerden diğer bir yere gitmenin atla aylarca sürdüğü dönemden günümüze döndüğümüz zaman, elimizde kalan Anadolu Coğrafyasında uçakla bir uçtan diğerine bir saate varılmaktadır. Bu durumda vatan doğduğumuz yer değil Anadolu'dur.
Kısacası bizlerin Anadolu tek imkânıdır.
Peki, bizlerden kasıt ne? Şunu peşinen bildireyim ki Anadolu'da yaşayan herkestir. Irkı, dini, mezhebi kim olursa olsun, herkes.
Bu bağlamda Türkler ve Kürtler bu coğrafyanın asli unsurudurlar. Daha açıkçası biz Türkler ve Kürtler, hatta diğer Müslüman kavimler, Allah'ın “onlar ancak kardeştirler” dediği şeklinde kardeşizdir. Ne bir Türk dünyaya bedeldir, ne de bir Kürt. Ne “ben kürdüm” diyene ne mutludur, ne de bir başkasına. Bunlar Allah'ın ayetlerine muhalif söylemlerdir. Allah'ın ayetleri bizi kardeş kıldığı gibi, coğrafya dahası tarihte bizleri kardeş kılmaktadır.
Hal böyle iken vücudumuza sirayet eden, koskoca imparatorluğu eritip parmaklarımızın arasından kaydıran “ulusçuluk” belasında halen daha ısrar etmenin anlamı nedir? Müslümanlara hiçbir fayda sağlamamış ama onların bölünmelerine, güçlerinin dağılmalarına, zenginliklerinin talan edilmesine kapı açmış bu ideolojinin peşinden hala gitmek niye? Hani bir Müslüman aynı delikten iki kere sokulmazdı? Başımızdan geçenlerden ders çıkarmayacak mıyız? O zaman tarihin tekerrürünün bedelini hep birlikte ödeyeceğiz demektir.
Günümüz de Ulusçuluk ve Marksizm birleşince modernlik tavan yapıp gelenek, inanç ve kültürümüze dair ne varsa hepsine savaş açılmıştır. Aslına bakılacak olursa “ulusçuluk” cürmünde tarihin en masumu olan Kürtler, diğer Müslümanlar hatalarından rücu ederken nöbeti devralıp, Batı kaynaklı ideolojiler için can suyu olmaktadırlar. Laiklik, ulusçuluk, sosyalizm gibi Batı'nın ihraç ettiği reçeteler İslam Coğrafyasından pılını pırtısını toplamaya hazırlanırlarken Kürtler tarafından yeşil ışık yakılmıştır.
Merhum Baykan Sezer tarafından sosyolojisinde ana tema olarak işlenen Doğu-Batı çatışmasında, üstünlüğü ele geçiren Batı'nın ilişkiler üzerindeki hâkimiyetini sürdürebilmesi için Anadolu'nun kontrol altında tutulması elzemdir. Cihan Harbi neticesi cetvelle çizilen haritaların yeniden şekillendirilmek istendiği sır değil. Ortadoğu ve Ortaasya dünyanın enerji merkezi ve halklarının kahir ekseriyeti de Müslüman. Bu coğrafyayı bir araya getirecek olan etken İslam ve bunu kuvveden fiile çıkaracak potansiyel güç de Anadolu.
İşte bu nedenle Anadolu Batı için de İslam Âlemi içinde önemli. Başka bir ifadeyle mesele Anadolu insanının bir Özne olarak edilginlikten kurtulup yeni bir medeniyet muştusunun verilip verilemeyeceği.
Bu bağlamda Batı'nın en büyük kozu Kürt kartı; Müslümanlarında en yumuşak karnı... Sorumluluk büyük! İslam'ın kardeşlik hukuku içerisinde sorunu çözmemiz bütün İslam âleminin ihyası için ilk şart.
Sorunu çözememek dahası bölünmek ise tam bir felaket!
İstanbul bin seneyi aşkın başkentlik yapmış bir şehir. Bizans'a ve Osmanlı'ya... Anadolu ise hep bir imparatorluğun maya tuttuğu alan... Geleceğimize bizler karar vereceğiz. Ya özne olup yepyeni bir medeniyete kulaç açacağız, ya da nesne olup Batı'lı güçlerin ve uzantılarının ameliyatlarına muhatap olacağız.
Bu bağlamda gerek PKK ve IŞİD kamplarına yapılan ve gerekse içerideki uzantısı terör örğütlerine yapılan baskınlar son derece önemli.
Devlet tarafından yürütülen açılım politikaları asla bir hata değildi. Aksine yapılan hataların sona ermesi için gösterilen iyi niyetli bir girişimdi. Hatta Devlet bir zamanlar yapılan hatalar için özür dahi dilemişti. Ama birileri bunun kıymetini anlamadı. Gidişatı zayıflıkla, acizlikle karıştırdı. Görmezden gelindikçe şımardı ve hırçınlaştı. Aydın Doğan ve şürekâsı “saz çalıyorlar” diye parlatınca zannettiler ki, milleti uyutuyorlar. İstanbul da gündüz vakti ellerinde keleş, yüzlerinde maske ile yürüdüler. Sanki burası muz cumhuriyetiymiş gibi.
Otoriter Devlet başkadır, Devletin otoritesi başka. Devlette adalet şarttır, bazen adaletin tesisi için görmemek gerekebilir, lakin bu asla birilerinde “ne oldum delisi” duygusu yaratmamalıdır. Yaratırsa şımaranlar bunun bedelini öderler. Ayrıca uyandırdıkları “haklılık” kanaatini tam tersine çevirerek, kitlelerin tepkisini de üzerlerinde toplayarak.