Altın Jenerasyon! Altınımızın iletkenliğini en iyi şekilde sorgulayacağımız döneme geldik. Vura vura, kıra kıra bileğimizin hakkı ile gitmeye hak kazandığımız Avrupa Şampiyonasında bizim çocukların daha zor bir görevi var artık... Her fırsatta önümüzü kapatmaya çalışan, çifte standart uygulamalarıyla her daim zorluk çıkartmayı seven sözde çağdaş Avrupa'yı futbolumuzla yerle bir etmek.
YENİLECEKSİNİZ!
Sizler bizim asker selamımızı bile kabullenemeyen, 16.000 kişinin alınacağı stadyuma COVİD-19 bahaneleriyle yalnızca 2000-3000 Türk taraftar alacak olan sözde eşitlikçi Avrupa... Yenileceksin! Gayrettullaha dokundunuz... En iyi stadyumlar, en güzel tesisler, en iyi hocalar ve futbolcular sizde. Lakin sahaya çıkacak 26 tane Türk'e ve 1 Şenol Güneş'e yenileceksiniz.
2002 ve 2008 yıllarında Avrupa'ya bir ders vermiştik. Üstünden çok zaman geçti ve yeniden kendimizi hatırlatma zamanı geldi. Onlar kendilerine ve güçlerine çok güveniyor ama bilmiyorlar ki uçurtmalar rüzgar sayesinde uçmuyor, rüzgara karşı dik durdukları için yükseliyorlar. 2002 ve 2008'de olduğu gibi yine böyle yapacağız.
Gücümüz: İnancımız!
Bizim çocuklar Fransa ve İzlanda'nın olduğu grupta toplam 10 maçta sadece 3 gol yedi. Büyük maçlara olan konsantrasyon ve özgüvenimizden bahsetmiyorum bile... Fransa'ya özellikle Konya'da oynanan maçta top göstermeyen takım bu takımdı işte. Dolayısıyla geleceğe ümitle bakmamızı sağlayan takımda yine bu takım olacak.
Toplum olarak teknik, taktik, futbol mantalitesi, oyun şablonu gibi kavramlardan hariç çabuk ve kolay motive olma gibi güzel bir huyumuz var. Motivasyon gücü ile sağlanan hırs sayesinde sahaya yüksek mücadele gücü gösteren bir takım çıkıyor. Arkasında 85 Milyon gücü hisseden Milli Takım ile zirveye çıkalım hep birlikte, çıkalım da olay olsun. Orda bi toplansın bayraklar... Dikelim de olay olsun. İnat diye buna derler görecek herkes sonunda, inat diye buna derler; tarih yazacak bizim çocuklar.