Şenol Güneş'in Beşiktaş'ta inşa etmeye çalıştığı çok örgülü ve hızlı oyun ilk kez sanki sert bir kayaya çarptı. Maçın ilk 20 dakikasında Pereira'nın takımı “Güneş Oyunu”nu Güneş'in takımından daha güzel, daha doğru ve daha tatminkar oynamayı başardı. Eğer 20. dakikada o tuhaf ama şahane rastlantı golü gelmemiş olsaydı, maç, oyun olarak belki de Türkiye futbol standartını zorlayabilirdi.
Mutlu tesadüfler galiba iyi ve güzel oyuna düşman: Fenerbahçe oyuna çok iyi başlamışken, tuhaf bir biçimde, futbol tiranlarının kıskançlığını kırbaçladı ve o kibirli tiranları da Fenerbahçe'yi cezalandırdı.
Ve galiba, zalim futbol tiranları ölçüyü Fenerbahçe aleyhine çok fazla kaçırdıklarını düşünmüş olmalılar ki, kısa bir süre sonra, Tosic'in kafasıyla bu büyük adaletsizliğe dur demekle kalmadılar, utangaçca Fenerbahçe'den özür de dilediler.
Maçın ilk 20 dakikası ve ilk devrenin son 15 dakikasında Fenerbahçe'nin Beşiktaş'tan daha iyi olmasının sebebi, son beş maçtan Pereira'nın önemli dersler çıkarmasıydı. Pereira, Beşiktaş maçına, dörtlü defansını çok öne çıkararak önündeki üçlü ortasahayı maçın stoperleri olarak kullandı. Bu doğru bir tercihdi, çünkü Fenerbahçe defansının ortasahayla arasında, diğer maçlarda oluşan uzun ve derin boşluk bu planlamayla ortadan kalkmıştı.
Defansın önündeki üçlüyü, üçlü stoper gibi kullanmak Fenerbahçe'li oyuncuların Beşiktaş'lı oyuncularla yakın temasını sağladı ve bu durumda Şenol Güneş oyununun pas örgülerini zaafa uğrattı. Beşiktaş'ın diğer maçlarında Güneş'in örgülü pas oyunu bizzat Beşiktaş'lı oyuncuların ritim uyumsuzluğuyla zaafa uğruyordu. Bu maçta, ilk kez, bir teknik direktör, aldığı doğru tedbirlerle Beşiktaş oyununun henüz olgunlaşmadığını ve bu oyun zaafa uğrarsa alternatifinin ne olacağı konusundaki belirsizliği görünür kıldı.
İlk yarıda skor tabelasını üç duran-top belirledi. Bir başka yazımızda Türk tipi futbol oynama pratiğinin içerdiği duran-top zaaflarını ayrıntılarıyla dile getirmek fırsatını bulabileceğimizi umuyorum. Ama görünen o ki Türkiye'de bir takım salt duran-top çalışmalarıyla hücum planını standart hale getirebilse, öyle sanıyorum, hiç zorlanmadan şampiyon olabilir. Kısaca duran-top rezaleti bu boyutlarda Türkiye'de.
İkinci yarıya Güneş'in Sosa'sız başlaması topun Fenerbahçe'de kalacağının habercisiydi. Nitekim top daha çok Fenerbahçe'de kaldı. Oysa Güneş oyunlarının merkezinde daima topa daha fazla sahip olma düşüncesi yatar. Bu düşüncenin bizzat Güneş eliyle zaafa uğratılması, kaotik Türk futbolunun bir gerçeği gibi dursa da, skor adına oyundan vazgeçmek Şenol Güneş'e yakışmadı. Bu sert ifadelerin sebebi sadece Sosa'nın oyundan alınması ile ilgili değil, üçüncü golün o harika ara-pasını atan Oğuzhan'ın oyundan alınması da, iyi ve güzel oyun adına o nitelemede bulunmama çok meşru gerekçe sağlıyor.
Sosa ve Oğuzhan'ın oyundan alınması Beşiktaş oyununun köprülerinin, bu oyunun mucidi tarafından dinamitlenmesi anlamına geliyor ki, bunu yüksek sesle söylemek her iyi futbol severin hakkı ve hukukudur.
Tuhaf bir ironi ile söylemek gerekirse; Şenol Güneş'in pas koridorlarını Pereira yeterli derecede pürüzlerle doldurmuştu. Bir de Şenol Güneş kendi eliyle bu pürüzlerin sayısını artırarak, oyunun zıvanadan çıkmasına, zavallılaşmasına büyük katkı sağladı. Ne diyelim? Ulu Manitu 3 puan.. sen nelere kadirsin.