Selamun aleyküm “Anadolu'nun Çocukları”
Bir önceki yazım AB-ABD-İngiltere ve Türkiye'nin Şanghay hamlesi! İle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum öncelikle.
Kuru kalabalıkların duymaktan korktuğu gerçekleri açıkça dile getirdiğim için çokları rahatsız olmuş. Bazı değerli dostlarım da yazımın çok sert olduğunu ve daha hafiften başlamam gerektiğini söyledi.
Şunu açık ve net olarak söylemem gerekir ki Türkiye, fiili bir savaşın tam ortasında. Savaşın ortasında gri olmak gibi bir seçenek yoktur, olamaz da.! Bu yüzden tavrımız çok net ve keskin olmalı. Yazılarımız da aynı netlikte olmalı. Başkalarını bilemem ama ben, bundan sonraki yazılarımda da kalabalıkları rahatsız etmeye devam edeceğim.
Bu yazıya başlamadan önce şehid kaymakamımız Muhammed Safitürk'ü rahmetle anmalı ve bir Fatiha okumalıyız.
Zihin açması açısından rahmetli hocam Necmettin Erbakan'ın 94 yılında dile getirdiği bir sözünü sizlere aktarmak istiyorum. “Bir gün mesele Suriye olursa, bilin ki tek hedef Türkiye'dir.”
Bugün meselenin Suriye olduğu gün gibi ortada. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da haklı çıkmış ne yazık ki Hocam. 15 Temmuz ve sonrasına baktığımızda meselenin Suriye, hedefin ise Türkiye olduğu çok aşikâr.
Öyleyse devlet ve millet ne yapmalı, daha doğrusu ne yapmak zorunda?
Milletin yapacağı tek şey bugünlerde “Yalnız olduğumu biliyorum ama mücadelemi sürdüreceğim” diyen, bugünün Abdulhamid'i Recep Tayyip Erdoğan'ın arkasında değil, yanında hatta önünde siper olmaktır.
Devletin yapması gerekenler ise çok farklı boyutlarda. Bir taraftan DAEŞ, bir taraftan PKK, bir taraftan FETÖ, bir taraftan haçlı birliği olan AB'nin her türlü saldırılarına karşı mücadele etmek zorunda olan devlet; bir de içimizdeki İrlandalılar'la uğraşıyor. CHP ve zihniyetiyle yani…
Elbette sorunlar sadece bunlarla kısıtlı değil. Hedefte Türkiye olması demek, fiili bir işgalin başlatılmak istendiğinin ifadesi. Daha net söylemek gerekirse, 15 Temmuz'da fiili bir işgal operasyonu başlatıldı fakat milletin iradesi tarafından bir nebze de olsa püskürtüldü.
Yine de durmayacaklar.
Bugünlerde dolar üzerinden sürdürülen işgal operasyonları ise onlar açısından bir başarısızlık olan 15 Temmuz'un devamı.
Öte yandan, Kurtuluş Savaşı öncesinde işgal edilen Anadolu'yu hatırlarsak eğer, devletimizin resmi kurumları kendi içimizdeki hainler tarafından leş kargası Avrupa devletlerine peşkeş çekilmişti. Kurumun başındaki kişi, Osmanlı Devleti'nin memuru olduğu halde emri dönemin padişahından değil, İngiliz, Fransız, Alman büyükelçilerinden alıyordu…
Bugün tarih 2016. Lakin 1900'lü yılları aynen yaşıyoruz…
Türkiye Cumhuriyeti'nin belediyelerinde görev yapan ve sözüm ona demokrasiyle gelen kişiler, Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanından, başbakanından, bakanından aldığı emirleri uygulamak
yerine ya Kandil'den ya da 1900'lü yıllarda olduğu ülkemizdeki haçlı devletlerinin büyükelçilerinden emir almakta.
Şimdi size şunu sormak istiyorum. Bir belediye başkanı düşünün. Alman büyükelçisinden emir alıyor ve ona göre hareket ediyor. Bir belediye başkanı düşünün Kandil'den gelen emir üzerine devletin iş makinalarıyla hendek kazdırıyor. Bunlar demokrasiyle geldiler diye her yaptıklarına sessiz mi kalırsınız yoksa gereken müdahaleyi yaparak onları hak ettikleri deliğe mi sokarsınız?
Bu belediye başkanlarının yaptıklarına rağmen bu kişiler için hala “seçimle gelen seçimle gider” diyen bir kişi varsa vatan hainidir. İdam edilmelidir!
Öte yandan bu belediye başkanlarının tek görevleri hendek kazıp PKK'ya yardım etmekte değil. Emir aldıkları kişiler için ise PKK bir piyondan ibaret zaten. Her gün kanlarının akıtıldığı Müslüman Kürt halkı ise onlar için bir hiç.
Onların asıl görevleri Erbakan hocamın dediği “hedefteki Türkiye'nin” daha kolay bir lokma olabilmesi için parçalanması, bölünmesi ve rahat yutulabilir bir hale getirilmesi. Yani fiili işgalin altındaki Anadolu topraklarının resmi işgale hazır hale getirilmesi.
Unutmayın, İstanbul, önce fiili olarak işgal edilmiş; sonrasındaki süreçte resmi işgal için ortam hazırlanmış ve haçlı birlikleri İstanbul'u resmen işgal etmişti.
O dönem Osmanlı İmparatorluğu'nun vatandaşları ve üst düzey yöneticileri tarafından kurulan manda ve himayeyi savunan cemiyetleri hafızadan çıkarmamak gerek. Bugünün TUSİAD'ından, Mimarlar Odası'ndan vb'den bahsediyorum aslında. Ne kadar da birbirlerine benziyorlar değil mi?
Dedim ya. 1900'lü yılları aynen yaşıyoruz…
Kısacası, Türkiye fiili olarak işgal altında ve Avrupa bunu artık resmileştirmek istiyor. Bunu da tarihimizde olduğu gibi, yine içerimizdeki hainleri kullanarak yapmanın peşinde.
İşte devlet, bu planı bozabilmek için büyük bedeller ödemeyi de göze alarak HDP belediyelerine kayyum atıyor ve tek tek hepsine de atamak zorunda. Muhtemel ki, bu süreçte devlet ve millet olarak şehidimiz Safitürk gibi başkaca bedeller de ödeyeceğiz. Zaten ikinci bir Kurtuluş Savaşı olarak nitelendirilen bu dönemden ağır bedeller ödemeden kurtulmak elbette mümkün olamaz…
Gördüğünüz gibi, devletin HDP'li belediyelere kayyum ataması sadece PKK'ya karşı bir önlem değil; vatanın işgaline hazırlananlara karşı büyük ve toptan bir savunma yöntemi…
Aldığı emirle, şehirleri hendeklerle dolduran bu siyasi teröristlerin, alacakları bir sonraki emirle, şehirlerin resmi işgaline destek olmayacaklarını; Suriye'den, Irak'tan hatta İncirlik'ten harekete geçebilecek olan leş kargalarının yapabilecekleri resmi işgale her türlü desteği sunmayacaklarını söyleyebilir misiniz?
Elbette HAYIR!
Çünkü bunların varoluş sebepleri zaten öteden beri Türkiye'nin fiilli ve resmi işgaline zemin hazırlamaktan başkaca bir şey değildi.
Ne zannediyordunuz siz? Amaçları yıllardır hizmet adı altında hiçbir şey göremeyen Müslüman Kürt halkına belediyecilik yapmak mı?
Artık gerçeği görmenin tam vakti. Sırtını, oylarını aldıkları Kürt halkına değil; terör örgütlerine dayadıklarını söyleyen HDP belediyeleri, bu ülkede demokrasiyi temsil etmiyor. Onlar için demokrasi
zaten partilerinin isminde geçen bir kelimeden ibaret sadece. Hal böyleyse, sırtını terör örgütlerine dayamış olan bu siyasi teröristlere de gereği gibi davranmak devletin tek görevi. Devlette bu görevini bu teröristleri tutuklayarak ve milletin makamlarını millete hizmet edecek kişilere teslim ederek yapmakta…
Son olarak şehid kaymakamımız Muhammed Fatih Safitürk'ün adının Mardin'de yaşaması için, Mardin Havalimanı'nın isminin Şehid Muhammed Fatih Safitürk olarak değiştirilmesinin devletimizin bir görevi olduğu kanısındayım.