Dünya üzerinde bulunan en büyük askeri güç olan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü̈ (NATO) 1949 yılında politik ve askeri vasıtalarla üye ülkelerin özgürlüğünü ile güvenliğini temin etmek için ABD başta olmak üzere 11 Avrupa ülkesinin işbirliği ile kurulmuştur. Türkiye 1952 yılında NATO'ya üye olarak kabul edilmiştir.
2020 Yılına gelindiğine Kuzey Makedonya'nın da NATO'ya üye olarak kabul edilmesi ile birlikte üye ülke sayısı 30 olmuştur.
NATO Politik olarak katılımcı ve demokratik değerleri desteklemektedir. Üye ülkelerin sorunlarını çözmek, üye ülkeler arasında uluslararası güven oluşturmak ve uzun vadede de ülkeler arası çatışmaları önlemek için savunma ve güvenlikle ilgili danışmanlık, yol göstericilik ve işbirlikleri sunmaktadır.
NATO askeri olarak üye ülkeler ve üye olmayan ülkeler arasında oluşabilecek ihtilafların barışçıl yollarla çözülmesini birinci görev olarak edinmiştir.
NATO ülkeler arası meydana gelecek anlaşmazlıklarda diplomatik girişimlerde bulunmak ve bu görüşmelerin başarısız olması halinde kriz yönetimi operasyonları düzenlemek için askeri güç kullanabilecek güce sahiptir.
Türkiye'nin NATO üyeliği sadece siyasi değil aynı zamanda askeri bakımdan önemli bir gelişmeydi. NATO için Türkiye'nin üye olması, güneyde askeri imkânları, güçlü silahlı kuvvetleriyle eşsiz bir müttefik kazanması anlamına geliyordu.
Türkiye aradan geçen 70 yılda, bulunduğu coğrafyadaki stratejik konumuyla bölgedeki tehdit ve kötü riskleri doğrudan ilk olarak göğüsleyen NATO müttefiki olarak bu örgüte çok önemli katkılar yaptı ve halende yapmaya devam etmektedir.
Türkiye'nin ülke güvenlik ve askeri savunmasında NATO'da büyük önem taşımaktadır. ABD'den sonra NATO'nun ikinci büyük ordusuna sahip olan ülkemiz, bölgesel askeri ve siyasi gücüyle 70 yıl boyuna NATO ittifakının en önemli üyelerinden biri olmuştur.
NATO'nun kurulma sebeplerinden biri olan Rusya Federasyonu (SSCB)'nin askeri gücü son yıllarda azalsa da ekonomik ve teknoloji yönünden hızla ilerlemektedir.
Rusya Federasyonu, 1991 yılında SSCB'nin dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan Ukrayna'yı onlarca yıl geçse de kabullenememiştir. 2014 yılında Rusya Kırım'ı ilhak etmiş ve sözde bağımsızlığını kazandırmıştır.
2016 yılında Ukrayna'nın Avrupa Birliğine üyelik için başvuruda bulunması ayrıca NATO'nun doğu Avrupa'daki genişleme adımları Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin'i ve ülke yönetimini kızdırmıştır.
24 Şubat 2022 tarihine gelindiğinde Rusya Federasyonu, Ukrayna'nın “askerden ve Nazizm'den arındırılması” amacıyla askerî operasyon başlatmıştır.
NATO üyesi olmayan Ukrayna'ya NATO ittifakı doğrudan destek verememektedir. Nedeni ise Rusya Federasyon'unun destek verildiği takdirde bunun savaş sebebi sayılacağının duyurulmasıdır.
NATO üyesi olan ABD başta olmak üzere diğer Avrupa Ülkeleri dolaylı olarak destekler vermekte ve Ukrayna yönetimine moral açıklamalarında bulunmaktadırlar. Ukrayna ülke yöneticileri ise bir an önce ülkelerinin NATO üyeliğine kabul edilmesini yoksa Rusya Federasyonunun Avrupa ülkelerine de tehdit olacağını bası aracılığıyla duyurmuştur.
Bu Rusya'nın Ukrayna'ya askeri operasyonu devam ederken Avrupa ve Rusya Federasyonu ile sınırları olan Finlandiya ve İsveç ülkeleri NATO'ya üyelik için 2022 Mayıs ayında resmi başvurularını yaptılar.
Rusya Federasyonu Devleti yönetimi Finlandiya ve İsveç ülkelerinin NATO'ya üyelik başvurularının karşısında olduğunu ve bu üyeliklerin kabulü halinde Rusya Federasyonu Devletinin alacağı kararlar olabileceğini tüm dünya ülkelerine duyurdu.
NATO ittifakı üyesi ülkelerin çoğunluğu Finlandiya ve İsveç'in üyelik başvurularına olumlu baksalar da Türkiye bu iki ülkenin üyelik başvurularını kabul etmeyeceklerini birinci ağızdan Cumhurbaşkanı tarafından açıklandı.
Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın yaptığı açıklamalarda bu iki ülkenin teröre ev sahipliği yaptıklarını ve lojistik destek verdiklerini açıkladı. Ayrıca NATO üyesi ülkelerin terörle mücadelemizde bizlere yeterli destek vermediğini de kamuoyu ile paylaştı.
T.C. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu 15 Mayısta gerçekleşen NATO toplantısının ardından yaptığı açıklamada da "İsveç ve Finlandiya dışişleri bakanlarıyla üçlü bir görüşme gerçekleştirdik. Endişelerimiz meşrudur ve açıkça ortadadır" dedi, "Güvenlik garantilerinin olması lazım" ifadelerini kullandı.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de "Türkiye, bazı endişelerini dile getirdi ve NATO'da her zaman yaptığımız gibi endişeler olduğunda masaya oturuyoruz. Üyelik meselesinde nasıl hareket edeceğimiz konusunda ortak bir zemin ve fikir birliği bulabileceğimizden eminim" dedi.
Geride bıraktığımız son bir ayda Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyelik başvuruları çok konuşuldu ve tartışıldı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Türkiye, Finlandiya ve İsveç ülkeleri arasında adeta mekik diplomasisi yapmıştır. Bu üç ülke heyetleri kendi aralarında da görüşmüşlerdir. NATO sınırlarını büyütmek, gücüne güç katmak için sahip çıkacak ve üyelikle sonlanması için elinden geleni yapmıştır.
NATO'nun iki İskandinav ülkesini içine alarak genişlemesine güçlü destek veren ABD, son güne kadar sürecin dışında kalmaya özen gösterdi. ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan, muhataplarıyla görüşmeler yaptı. En üst düzeyde temas ise ABD Başkanı Joe Biden'ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Madrid'e hareketinden önce aramasıyla gerçekleşti.
Müzakere sürecinin başlatılması, yürütülmesi ve sonuçlandırılmasında NATO Genel Sekreteri'nin oynadığı rol, tüm tarafların üzerinde mutabık kaldığı bir etki yarattı. Stoltenberg'in 25 Mayıs'ta Ankara'da başlayan Türkiye-İsveç-Finlandiya müzakerelerini Brüksel'e yani NATO karargâhına taşıması görüşmelerin seyrini olumlu yönde değiştirdi.
Türk tarafının İsveç ve Finlandiya'ya 25 Mayıs'ta ilettiği talep listesinin, 28 Haziran 2022 tarihinde imzalanan mutabakat muhtırasına dönüşmesi sürecinde de Stoltenberg'in diplomatik etkisi gözlenen bir unsur oldu. Bu süreçteki yaklaşımıyla Ankara'dan sık sık övgü aldı ve sürecin olumlu gelişmesini sağladı.
NATO örgütünün yetmiş yıllık bir üyesi olarak Türkiye'nin ittifak için önemini sıklıkla dile getiren ve öne sürdüğü çekincelerin karşılanması gerektiğini vurgulayan NATO Genel Sekreteri, bu söylemiyle ittifak içinden Türkiye'ye gelebilecek olumsuz yaklaşımları engellemiş oldu ve ve ittifaka katılmak isteyen iki İskandinav ülkesinin somut adım atma zorunda olduğunu ortaya koydu.
Türkiye'nin 'terörle mücadele' konusundaki beklentilerine genel olarak olumlu yanıt veren İsveç ve Finlandiya, mutabakat muhtırasında "örgüt" olarak bahsedilen PYD/YPG ve Türk tarafının 15 Temmuz darbe girişiminden sorumlu tutup "terör örgütü" olarak nitelediği FETÖ yapılanmasına destek sağlamayacaklarını ve suçluların iadesi konusunda Türkiye ile çalışacaklarını beyan ettiler.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bizler elbette bu yeni üyelik için başvuran ülkelerden ülke menfaatimizi gerektiren tüm sözleri ve yazılı beyanatları almamız gerekiyordu. 28 Haziran'da Madrid'de gerçekleşen NATO toplantısında bu söz ve yazılı bayanları aldık.
Madrid'de Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında yapılan mutabakat anlaşması ile daha önce üreticisi olduğumuz gelişmiş askeri uçaklar(F35) talebimize ABD'nin olumlu cevap vermemesi ve tüm NATO üyelerinin PKK dışındaki terör örgütlerini de resmen tanıyıp dünya basınına açıklamamaları ülkemiz için menfi olmuştur. Kaldı ki Türkiye olarak NATAO gücüne kattığımız büyük katkılardan ötürü ülkemize gerek askeri güç gerekse politik yönden tam destek olmaları gerekmektedir.
Şevket Gölük