Şenol Güneş'in, son günlerin en revaçta deyimi olan “topu rakibe bırak” palavrasına inandığına inanmak istemiyorum. İlke olarak topu rakibe bırakan her takım bütün alanları da rakibe bırakan takımdır. Çünkü topu rakibe bıraktığınız zaman rakibin topla size neler yapabileceğini kestirmeniz çok zordur, aynı rakibin o topla hangi alanları kullanacağını tahmin etmek neredeyse imkansızdır ve son söz olarak, topu rakibe bıraktığınız zaman kendi oyununuzu tümüyle belirsizleştirir, oyunun inisiyatifini ve oyun kontrolünü tümüyle rakibe bırakmış olursunuz.
Bu büyük palavra; beş paslı bir oyunu dahi tasarlayamamış, tasarlama yeteneğini gösterememiş, hasbelkader topçu olmuş ve yine hasbelkader eski topçu olduğu için teknik direktörlük belgesi almış olan yeteneksiz teknik direktörlerin bütün kariyerleri boyunca sığındığı cehalet savunusudur.
Sporting Lisbon maçına Beşiktaş, kelimenin tam anlamıyla, topu rakibe bırakan bir anlayışla başladı. Bu tuhaf bir karardı, çünkü Şenol Güneş'le Beşiktaş hem böyle oynamaya alışık değildi, hem de böyle oynarken rakibin böyle oynadıkları için onlara altın tepside sunacağı zaaflardan yararlanabilecek bir taktik düşünceye sahip değildi.
Eminim sizin de gözünüzden kaçmamıştır; Beşiktaş topu Sporting Lisbon'a bırakmasına rağmen, hiçbir pozisyonda, Sporting Lisbon'dan daha fazla çoğalamadı. Maçın her pozisyonunda Sporting Lisbon'lu oyuncular, sayısal olarak, Beşiktaş'lı futbolculardan daha çoktu. Bunun basit bir nedeni vardı; çünkü Sporting Lisbon oyunu hem iki bölgeli oynadı hem de defansını (hem hücumda, hem savunmada) hep oyunun içinde tuttu. Sporting Lisbon'un çok seçenekli ve çok örgülü oyunu kısa sürede Beşiktaş'ın bildiğimiz bütün olumlu niteliklerini silip süpürdü.
Sporting Lisbon çağdaş futbolun gereklerini yerine getirmeye çalışıyor; hem topa sahip olmaya çalışıyor, hem de kaptırılan her topa anında, kaptırıldığı yerde çoklu pres uyguluyor. Kısaca maçın ilk yarısında futbolun uygar yüzünü Sporting Lisbon, ilkel ve sorunlu yüzünü Beşiktaş temsil etti.
Tekrara düşmek pahasına yinelemkte fayda var; eğer topu rakibe bırakıyorsanız bunun anlamı “ben topla ne yapacağımı bilemiyorum.. al sen oyna” itirafından başka birşey değildir ve eğer o topu rakibe bırakıyorsanız, rakibin de o topla size neler yapabileceğini asla tahmin bile edemezsiniz.
Her çağdaş takım gibi Beşiktaş da topu rakibe bırakmamalı, topu kaptırdığı an ve yerde çoklu bir presle topu tekrar kazanmanın planlarını yapmalıdır. Bu temel strateji kadar önemli bir başka eksiklik de Beşiktaş'ın defanstan çıkarken topu birinci bölgeden ikinci bölgeye sorunsuz taşıyacak açılış ve başlangış pas örüntülerine ihtiyacı var.
Bütün bunları yapabilme bilgi ve becerisine sahip değilseniz, bu maçın kayıtlarını defalarca defalarca izleyerek Sporting Lisbon'un bunu nasıl