Gerek hakanlıklar ve sultanlıklar gerekse padişahlık ve cumhuriyet dönemlerinde; Türk Devleti'nin yönetim zaafı içine girip bocalaması, güçten düşerek gerilemesi, kargaşa ve karışıklığa sürüklenerek içe kapanması adına devlet yönetimine etki etmek isteyen rakip ve düşman devletler sürekli bir uğraş ve arayış içinde olmuşlardır!
Bu uğraş ve arayışları Cumhuriyet öncesi dönemlerde daha çok otağ ve saraylara giren yabancı gelinler eliyle; hâkan veya sultânın yerine geçecek liyakatli ve cesur şehzadenin ayağının kaydırılarak; pısırık, beceriksiz, devlet işlerini bilmez ve umursamaz, zevk ve sefa düşkünü olanın taht'a geçirilmesi şeklinde olurken; Atatürk sonrası Cumhuriyet döneminde ve günümüzde ise basın-yayın ve iş dünyasına hâkim olan (adı sanı bizden ama özü bize düşman) dönmelerin kamuoyuna ve ekonomiye dönük etkileriyle oluşturulan algılar ve istihbarat örgütlerinin örtülü ya da açık operasyonları sonucu; devletine ve milletine sâdık gerçek devlet adamlarının ya suikast ile yok edilerek ya da bir şekilde itibarsızlaştırılıp gözden düşürülerek; cilalı, içi boş lâle devri takımına alan açılması ve onların parlatılıp millete pazarlanması şeklinde olmaktadır!
İngiliz ve Amerikan büyükelçilerinin İBB başkanı sayın İmamoğlu'na önem atfetme ve onu parlatma çabaları da bu kapsamda değerlendirilebilir mi?
Öyle ya! Sayın İmamoğlu'nun kendine âşık, hırs dolu, rahatına düşkün, kıyamet kopsa tatilinden ödün vermeyen ilkeli kişiliğine ve ingilizvâri burun yapısına bakıp; İstanbul'u böyle yönetemeyen kim bilir Türkiye'yi nasıl yönetemez diye düşünüp soluğu İstanbul'da almış olamazlar mı?
Olabilir tabî ancak gerçek amaçları eğer bu olsaydı; Türkiye'de ki Amerikan ve İngiliz karşıtlığını bile bile ve Chp'nin ulusalcı tabanına rağmen bunu, kendilerini göstere göstere değil; her zamanki gibi maşa ve kuklaları eliyle perde gerisinden yaparlardı!
O zaman demek ki amaç başka!
Anadolu'da kullanılan “dünür kızıştırmak” tâbirini bilirsiniz! Taliplerden birisine göz kırpıp biraz nazlanan diğer talipliyi tahrik ederek harekete geçirmeyi amaçlayan yöntemi tanımlar!
İngiliz ve Amerikan büyükelçilerinin yaptığı da tam olarak bu! İmamoğlu'na oynuyor gibi görünüp, Kılıçdaroğlu'nu tahrik ederek harekete geçirmek istiyorlar!
Harekete geçirmekten kastim onu, zaten olmak istediği Cumhurbaşkanlığı adaylığına ikna etmek değil; bilakis Cumhurbaşkanı adayı yapmaları için ondan yapmasını istediklerini yaptırmak adına harekete geçirmek!
Belli ki Cumhurbaşkanlığı adaylığına karşılık sayın Kılıçdaroğlu'ndan bir şeyler yapmasını istiyorlar ama sayın Kılıçdaroğlu buna pek yanaşmıyor gibi!
Onlar da bu isteksizliği kırma adına İmamoğlu'na koşup; Kılıçdaroğlu'na ‘vazgeçilmez değilsin eğer istediğimizi yapmazsan Cumhurbaşkanı olamaz ve hatta Chp genel başkanı bile kalamazsın' mesajını veriyorlar!
Bunu da göstere göstere ve köpürterek yapıyorlar ki Cumhurbaşkanı olma arzusu iyice kamçılanan Kılıçdaroğlu, sağduyusunu kaybedip iradesini tamamen onlara teslim etsin!
İngiliz elçisiyle yapılan görüşme gizli kapaklı olacaktı ama kar ve mobeseler yüzünden ifşa oldu diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz! Zîra balıkçıdaki fotoğrafın bizzat İngiliz elçiliğince çekilip servis edilmiş olabileceğini hiç hesaba katmıyorsunuz demektir!
Peki bu emperyalist harâmiler ne istiyor olmalı ki sayın Kılıçdaroğlu bile buna gönülsüz olup yanaşmasın?
Muhtemelen hayat pahalılığını ve Atatürk anıtına yapılan/yapılacak olan saldırıları gerekçe göstererek tabanını ve halkı sokağa çağırmasını ve sivil itaatsizlik (!) eylemlerini başlatmasını istiyorlardır!
Afganistan, Irak ve Suriye'de olduğu gibi ülkemizde de kargaşa ve karışıklık çıkartarak bizi de iç savaşa sürüklemek isteyen bu kan içicilerin oyununa gelmemek iktidarın olduğu kadar muhalefetin de sorumluluğundadır!
Bu bakımdan sayın Kılıçdaroğlu'nun bütün tahriklere rağmen sağduyusunu korumasını; sandıktan Cumhurbaşkanı değil kaos çıkartma peşinde olan bu emperyalist vampirlerin kayığına binmeden ve dolduruşa gelmeden sırtını halkımıza yaslamasını ve gerçek icazeti halktan alması gereğinin bilincinde olmasını ve bu bilincini korumasını dileriz!