Hani anonim bir söz vardır; “Tekerlek kırılınca yol gösteren çok olur” diye. Bu söz, Türkiye'nin dış politikasına yönelik eleştirilere “cuk” oturuyor.
Konu Suriye politikası olduğunda; fikirler, öneriler, analizler, sorular havada uçuşuyor!
Yok, Salih Müslim o kadar geldi gitti de Türkiye neden PYD ile anlaşmadı?...
Yok, Esat rejimine karşı olacağımıza neden pasif bir politika izlemedik?...
Yok, neden Rus uçağını düşürdük, Putin'i düşman yaptık?...
Soru, yorum çok da geçmişi hatırlayan yok!
O zaman yakın geçmişe bir göz atmakta fayda var:
***
“Arap Baharı” rüzgarı esmeye başlayıp Suriye'yi de kapsama alanına aldığında dönemin Başbakanı Erdoğan ve Esat arasında sayısız görüşme oldu…
Çünkü iyi ilişkileri olan iki lider ailecek de görüşüyorlardı…
“Arap Baharı”nın ardından Esat ile görüşen sadece Erdoğan değildi, dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu da defalarca Esat ile görüşüp, demokratik reform yapması ve seçime gitmesi konusunda tavsiyelerde bulundu…
Türkiye'den giden heyetler aylarca Suriye'de kalıp ekonomik ve demokratik açılım konusunda Esat'a önerilerde bulundular…
Hatta Erdoğan, kimlik kartı vermediği Kürtlere kimlik kartı vermesi konusunda Esat'ı defalarca uyardığını söylüyor…
İşte Esat, Türkiye'nin tüm önerilere evet deyip tam zıddını yapınca ipler koptu…
Sözünde durmayan Esat, ejime muhalif olan vatandaşlarını bombalamaya başlayınca da, Türkiye ılımlı muhalefetin yanında yer aldı.
***
Türkiye, Ankara'ya çağırdığı PYD lideri Salih Müslim'den de Esat'ın değil muhalefetin yanında saf tutmasını istedi.
Ancak Esat'ın isteğiyle PKK yöneticileriyle görüşen Talabani, PKK'nın Suriye kolu PYD'nin rejimin yanında saf tutmasını sağladı.
Suriye'deki Kürt partilerinin ezici çoğunluğu, PKK yerine Mesut Barzani'ye yakın iken, Esat'tan her türlü destek sözünü alan PYD, Suriye'deki diğer 14 Kürt partisini, suikast, baskı, saldırı ve yıldırma politikasıyla etkisiz hale getirdi. On binlerce Kürt'ün göç etmesine neden oldu.
Yani, PYD, Esat yerine Suriye muhalefetinin yanında savaşmak istedi de Türkiye ret mi etti?...
***
Esat, sırf muhalif oldukları için kendi vatandaşlarını varil bombalarıyla öldürürken, bombalardan kaçanlar sınırına dayandığında Türkiye, “Suriye sınırları içerisinde uçuşa yasak güvenli bir bölge kuralım, göçmenleri burada güvence altına alalım” tezini savundu.
Bu teze kim karşı çıktı? Başta ABD, Avrupa ülkeleri ve Rusya…
Peki ne oldu? Güvenli bölge kurulmadı, sınırlardan insanlar sel gibi aktı, 2 milyon 700 bin Suriyeli Türkiye'ye geçti.
Ama bu göçmenlerden bir kısmı Avrupa'nın yolunu tutunca, kızılca kıyamet koptu.
Bırakınız iki milyonu, birkaç bin göçmeni bile kabul etmeyen kimi ülkelerin güvenlik güçleri göçmenleri coplarken, kimileri ise aman kıyıya çıkmasın diye şişme botlarını patlatma telaşına düştü!
Şimdi yeni bir göç dalgısının gündeme gelmesiyle ABD karşı çıksa da başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesi Türkiye'nin güvenli bölge tezine sıcak bakıyor…
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı sevmeyebilir, tavrını, üslubunu, izlediği politikayı beğenmeyebilirsiniz, ama sırf kin ve nefretiniz için doğruları görmekten de kaçınırsanız, çünkü bu doğru olmaz!
Yıl, 2011… Başbakan Erdoğan iki günlük Mısır ziyaretinde Mısırlılara seslenerek, “Ben laik bir ülkenin başbakanıyım… Mısır'a da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik din düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın” diyor.
Erdoğan'ın bu sözleri kimilerini rahatsız ediyor ve Müslüman Kardeşler'in sözcülerinden Mahmud Guzlan, “Başka ülkelerdeki deneyimler, Mısır'a kopyalanamaz. Türkiye'de laik bir devletin kurulmasına neden olan koşullar, Mısır'daki koşullardan farklıdır” diye Erdoğan'a karşı çıkıyor…
Peki ya sonra ne oluyor?
Sonrasını biliyorsunuz; laik kesim, “Cumhurbaşkanı Mursi, laikliği önemsemeyip İslamcı politikalar uyguladığı” gerekçesiyle sokağa dökülüyor, Mursi yanlılarıyla çatışmalar yaşanıyor ve Sisi 2013'te yaptığı askeri darbe ile Mursi yönetimine son veriyor…
***
İşte o zaman insan sormadan edemiyor:
Eğer Mursi, laikliği güvence altına alan bir anayasaya yapsa, laik kesimi rahatlatsaydı bir askeri darbeyle indirilir miydi?...
Eğer Esat, Türkiye'nin tavsiyelerine uyarak gerekli reformları zamanında yapsaydı, 400 bini aşkın insanın canından olduğu bu kanlı iç savaş yaşanır mıydı?
Eğer Rusya, Suriye'deki iç savaşa direkt müdahil olmasaydı, Esat hala iktidarda olabilir miydi?
Bir de şunu soralım; rejimin yanında tavır alsa da, Rusya'nın Suriye'ye böyle balıklama dalacağını kim bilebilirdi?
Tekerlek kırıldı, şimdi herkes yol gösteriyor…