Ülkemiz için 18 Mart 1915 ve Çanakkale tarihimizde ne anlam ifade ediyorsa, Bosna-Hersek içinde 11 Temmuz 1995 ve Srebrenitsa aynı şeyleri ifade etmektedir.
24 yıl önce Modern Avrupa'nın (!) ortasında dünyanın gözleri önünde, BM himayesinde yapılan ve tarihe kara bir leke olarak geçen, Srebrenitsa soy kırımı anma etkinliklerine ilgi her geçen gün artıyor. Bu sene tekrarlanan anma etkinliklere Türkiye'den ve dünyadan büyük bir katılım vardı.
Aslın da, Bosnalı Müslümanların erkek, kadın- ve çocukların öldürülmesine, sapık bir inanç ile tecavüz edilmelerine zamanında sessiz kalan, görmezden, duymazdan gelen birçok insanın bu ilgileri, bir nevi günah çıkarma ve vicdanlarımızı rahatlatma gayretidir. Bu ve buna benzer soykırımlar tarihin her döneminde yaşandı. Bu gün de yaşanıyor ve öyle görünüyor ki yarında yaşanacak… Srebrenitsa ne ilk ne de son olacak…
Bosna- Hersek savaşındaki acı sadece Srebrenitsa ile sınırlı değildi. Yugoslavya sınırları içinde yaşayan binlerce Müslüman katliama uğradı. Sadece Saraybosna da Alya'nın mezarının bulunduğu Kovacı Mezarlığı çocuk parkı idi şimdi şehitlik. 1984 yılında kış olimpiyatlarının yapıldığı stadyum da aynı şekilde şehitlik Yerleşim yerlerinde yaşayanlardan daha çok şehit mezarı olması yaşanan vahşeti göstermektedir.
Üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen bugün hatırlandığında yüreklerimizi acıtan soykırım yaşandığı günler de Türkiye ve İslam dünyasının gündeminde neler konuşulduğunu ve katliamların nasıl görmezden gelindiğini görmek isteyenlerin Google amcanın sorgu ekranına bakmalarını tavsiye ederim.
Yugoslavya'daki yaşanan feryadı duyup Müslümanlara yardım etmeye çalışanlar ve insani yardım organize edenler o zaman Bosna paralarını iç etmekle suçlanıyordu.
Bosna'nın o günlerini anlamak için bu günler de İslam coğrafyasında yaşanan acılara ne kadar ve nasıl sahip çıkıldığına bakın… Kafkaslar da Çeçenler, Azerbaycan'da Azeriler, Bulgaristan'da Türkler Belene' de, Yugoslavya'da Müslümanlar soy kırıma uğrar iken, sessiz kalanlar, görmezden gelenler ve yardım edilmesini provoke edenler bugün de Bosna ile ayni kaderi yaşayan insanları linç etmeye çalışıyorlar.
Çeçenistan, Azerbaycan ve Bulgaristan dan Türkiye'ye göç edenlere Çanakkale ruhunu idrak edebilen bir avuç sağduyulu insanımız mağdurlara kucağını açarken, bugün istemezük diyenler geçmişte de ayni nakaratları tekrarlıyorlardı.
Dün Srebrenitsa da yaşananları umursamayanlar bugün acılarını paylaşmak adına (!) nasıl Srebrenitsa gidiyorlarsa, çeyrek asır sonra da Suriye'ye gidip ayni seremoninin orada da tekrarlayacağını unutmayın…
1864 yılında Kafkas sürgününde Balkanlara iskân edilen Kafkas göçmenleri ile oranın yerlisi ve sonrasında 13 yıl sonra 93 harbinde kendisi göçmen durumuna düşen Deliormanlının yaşadığı ve ikinci ağızdan dinlediğim tarihi ışık tutan acı olay hepimize ibret olmalıdır. Çünkü yarının ne getireceğini, Allahtan gayri kimse bilmiyor.
1864 Çerkez sürgününde, birçok aile Deliorman'ın köylerine iskân edilir. Köyün kurucularından ve ileri gelenlerinden Ahmet Ağa, bu mağdur ailelerden birine fena takar. Göçmen ve mağdur olan aileye komşuları yapma etme demelerine rağmen her ortamda rahatsız eder. “Neden geldiniz, vatanını terk eden korkaklar” diye ardı arkası kesilmeyen hakaretler eder.
Aradan 13 yıl geçtikten sonra, bu defa 93 harbi patlak verir ve Balkanlardan Anadolu'ya göç başlar. Kafkaslardan Balkanlara göç ettirilen aile ile birlikte, köyde onu istemeyen Ahmet Ağa bu defa göç kervanına katılır.
Ahmet Ağa'nın göç yolunda Kafkas göçmenlerinden: “ Biz ettik siz etmeyin, bize hakkınızı helal edin.” diye ağlayarak helallik istemesi belki de dinlediğim en acılı ibretlik bir göç hikâyesi olmuştur.
Bir Asır evvel bizimle birlikte aynı amaçlar ile Çanakkale de savaşan, şehit düşen, insanların torunlarının başı sıkıştığı zaman, ne halin var ise gör diye dışlamak, gidin ölün demek Müslüman- Türk'ün geleneğinde yoktur.