Önemli kültürel farklılıklar hiçbir zaman ne ''nesnel olarak verilir'' ve ne de ''nesnel olarak silinebilir'' ya da hegemonik baskılarla ''düzleştirilebilir." Kültürel içerikler, sadece (ilke olarak sınırsız) yapı ve kombinezonlar doğurabilecek ve doğuran bir işaretler havuzu biçiminde birleştirilebilir. En önemlisi de bunların kendi kendilerini yaratan kimliklerin toplandığı bir hammadde görevi görüyor olmasıdır.
Son iki yılda S. Biliç tarafından inşa edilmeye çalışılan bir tür Türk tarzı kozmopolit; yarı anarşizan atletik futbol oyun alışkanlığına (kültürel içerik); Şenol Güneş'in şık demokratik ''müdahale''si sadece Biliç tarzı oyundan kopuş anlamına gelmiyor; Türk futbol tarihinin bütün kültürel içeriklerinden tam ve kesin bir kopuşu temsil ediyor.
Güneş, kendi Trabzonspor ve Bursaspor deneyimlerini de aşarak, salt Biliç'in değil, daha önce etkin olarak kullanmaya çalıştığı oyun iktidar yerini boşaltı ve kelimenin tam anlamıyla ''tabana'' yaydı. Şimdiye kadar bütün Türk tarzı oyun alışkanlığında monopol ve dikey olan oyun iktidarını, yataylaştırarak demokratikleştirdi.
Dün oynanan maçta pratik olarak kanıtlandığı gibi bu akıl; sadece oyunun taleplerini en yüksek düzeyde karşılamadı aynı zamanda (Gökhan Töre hariç) bütün oyuncuların ''oyun'' oynama ihtiyacını ve arzularını tatmin etti.
Oyunun demokratikleştirilmesi, oyunun kurumsallığına organik bir boyut katarken, oyunun ''normal'' ve “düzenli'' yeniden üretiminin doğal bir parçası olarak ''toplululaşmasının'' simgesel bağı haline geldi.
Beşiktaş hücumlarını gerçek birer istilaya dönüştüren de işte bu demokratik karakter oldu. Tuhaf bir ironi, o gerçek istila anları, ganimetin demokratik paylaşımıyla da sonuçlandı ve maç 5-2 bitti.
Oguzhan Özyakup'un bilge varsıl ve her şeyi herkesle paylaşmayı bilen bir demokrat gibi, her şeyi paylaşan ve hiç kimseden hiçbirşeyi esirgemeyen cömert tavrı ancak, böyle bir kültürel içerikle mümkün olabilirdi. Biliç çok cimri bir karakterdi ve Oğuzhan'ın bu atmaosfer içinde var olması neredeyse imkansızdı ve sonuçta iki doku uyuşmadı.
Şenol Güneş'in üç bölgeli ve bol görevlendirilmeli oyun anlayışına uzun zamandır kuşku ile baktığını söylemekte fayda var. Trabzonspor ve Bursaspor deneyimlerinde bu sorunu gündeminden düşürecek çözümler bulamadığını söylemek,bir gerçekliği sadece ifade etmek olur. Anlaşılan o ki, Güneş, Beşiktaş tecrübesinde bu çözümü ve bu çözümün yaratıcı yapılarını inşa etmenin yolunu bulmuş.
Üç bölgeli bir oyun tarzında demokratik yapılar oluşturmak neredeyse imkansız; çünkü bölge görevleri birer anti demokratik set gibi, katılımcılık ve çoğulculuk(çoğalma) prensiplerine döngüsel olarak izin vermez.Veremez. Bölgenizi mi koruyacaksınız yoksa yeni bölgeleri mi istila edeceksiniz, buna salt oyuncu kararıyla varamazsınız. O nedenle üç bölgeli oyunda özellikle de karar anlarında oyuncu perspektifsiz kalmış papazın dul karısı sendromu yaşar.
Şenol Güneş, Türk futbol tarihinde ilk yapısal değişimi başlattı. Üç bölgeli oyundan vazgeçerek oyunu iki bölgeli oynadı ve bunu harika bir sonuçla da başardı.
Bir daha ki yazının konusu bu yapısal dönüşümü ayrıntılarıyla anlatmak olsun.