Hasan Cemal: “Erdoğan şöyle böyle gidicisin”
Ahmet Altan: “AK Parti tek başına iktidara gelirse oluk oluk kan akar”
Nazlı Ilıcak: “AK Parti tek başına iktidara gelirse ya iç savaş çıkar ya da darbe olur”
Ertuğrul Özkök: “Ben bugün rejimden ne kadar korkuyor ve çekiniyorsam, 28 Şubat'ta da o kadar korkuyor ve çekiniyordum. Hatta şuan diyebilirim ki askerden korktuğumdan daha çok korkuyorum”
Ekrem Dumanlı: “Ya adam gibi gider. Ya da gitmek zorunda kalır. Vicdanlar kaldırmayınca ne olacak? 'Ben sizin üstünüze bindim daha da inmem.' diyor. Böyle olur mu? Gider abicim gider. Bu gidişle Türkiye'nin tabanı sola kayar”
Mümtaz'er Türköne: “Başka bir şey değil, çılgınlık. Aklî melekelerini kaybetmiş, hacir altına alınması gereken birinden ancak böyle bir tasarruf sadır olabilir. Diktatör çıldırmış olmalı.”
Adem Yavuz Arslan: “Erdoğan giderek Türkiye'nin ulusal güvenlik sorunu haline geliyor”
Bekir Coşkun: “O arkandaki inek gibi oy çoğunluğu anlasa da anlamasa da… Bizler nasıl ki kumpası hissettik, nasıl ki hırsızlığını erken anladık, nasıl ki hain açılımlarını baştan gördük… Nasıl ki bu günleri önceden söyledik… Bunu da görüyoruz… Bu sensin... Defol git”
Yılmaz Özdil: “Memleketi erken seçime sürükleyen cumhurbaşkanı, anayasaya göre vatana ihanetten yargılanabilir!”
Eda Genç: “Ülkemiz 2015 Kasım seçimlerine bir deli ile giriyor”
Selahattin Demirtaş: “Tek adam sistemi istiyor. Bunun için daha fazla oya ihtiyacı var. Daha fazla oy için de provokasyona ihtiyacı var, çünkü artık halkı ikna edemiyor. Bakın miting sırasında operasyondan adeta canlı yayın yapıyor. Neden? Milliyetçiliği kaşımak için. Vatan evlatları orada birbirini öldürecek, o da oy devşirecek. Sen sarayında saltanat kur diye bu halkın evlatları birbirini öldürmeyecek.”
Koray Çalışkan: “Kendini kurtarmak için ülkesini savaşa atan bir adama, hayvan denmez ayıptır. İblis denmez günahtır. Katil denir, layıktır…”
Sözcü Gazetesi: “Hitler dönemi ile Tayyip dönemi arasında şaşırtıcı benzerlikler var”
Murat Belge: “Erdoğan Mussolini'nin, Hitler'in sokak terörünü uyguluyor”
Ali Bulaç: “Çok az kaldı gidiyor zalim”
Asım Yıldırım: “Şizofrenik diktatör hırsızın zulmüne karşı bütün zaman okurlarını ve Samanyolu seyircilerini Çağlayan'a bekliyorum.”
Derleyebildiklerim bunlar.
Daha fazlasına ulaşmak istiyorsanız özel bir çaba harcamaksızın Google'da bir isim bir soyisimle search yaparak bu tarz söylemleri çoğaltabilirsiniz.
Basın özgürlüğünün olmadığı, diktatörlük rejimi diye ifade edilen bir ülkede bu cümleler dört duvar arasında kurulmadı.
Bizatihi televizyon ekranlarında ve gazetelerin köşelerinde, birinci sayfalarında kuruldu.
Bu cümleleri gördükten sonra iki gündür televizyon ekranlarında “yayınımız karartılıyor” diye ağlama seansları düzenleyenler ve olayı salt bir basın özgürlüğü demagojisine çevirenler şu sözlere tekrardan bir baksınlar.
Baktıkları zaman yayınlarının karartılmalarının basın özgürlüğü ile ilgili olmadığını 7 milyar doların nasıl yurtdışına kaçırıldığıyla ilgili olduğunu ve mahkeme kağıdı onaylı FETÖ'ye finans desteği sağlamalarıyla alakalı olduğunu görürler.
FETÖ'ye destek yayını yapmış olduklarından dolayı yayın karartılmaları olmuş olsaydı da mahkeme kararlı terör örgütüne destek olmanın dünyanın kabile ülkelerinde bile mümkün olmayacağını görmüş olurlardı.
Hiç değilse görmeseler bile “yayınımızı karartıyorlar” adı altında yapmış olduğunuz ağlama seanslı hassasiyeti insanların en mahrem sayılan özel hayatlarını siyasete malzeme etmeme konusunda göstermiş olsaydınız biz de ilahi adalet denilen bir kavramdan bahsetmezdik.
Mesele bundan ibaret.
Bu Pazar tekrar seçim var.
Ve bu seçimden önceki son yazı.
Sandığa gitmeden önce bu kişilerin neler yazdıklarına ve bu kişiler dışında aklınıza gelen kişilerin neler dediklerine tekrardan bir göz atın.
Sizin seçmiş olduğunuz Cumhurbaşkanı'na ve bu ülkenin en yüksek oy almış partisine ağza alınmayacak hakaret ve küfürleri bir çırpıda söyleyen kişilerin karakterlerini ve hangi siyasal oluşumu ya da grubu desteklediğini iyi inceleyin.
Sizin en tabi haklarınıza ipotek koymaya çalışan, size rağmen çeşit çeşit amaçların peşinde koşan, siyasal ve pek de iyi niyetli olmayan bireysel hırsları uğruna seçtiğiniz kişileri devirmek için terör örgütlerini, illegal yapıları destekleyecek kadar çılgınlığın dibine batmış bu kişileri sandığa giderken ve mührünüzü oy pusulanıza tam basmak üzereyken aklınızdan hiç çıkarmayın.
Öyle ki 1 Kasım'dan sonra yapılacak olan ilk seçimlerde legal olarak sadece ama sadece sizin değiştirebileceğiniz bir iktidarın olduğu ülkenin hayali ve umudu bu topraklar üzerinde bizi yaşamaya değerli kılan en önemli şeylerden biri.
Onun içindir ki iktidara getirdiğiniz partiyi terör örgütleriyle, illegal yapılarla, devletin içindeki otonom yapılanmalarla birileri illegal bir şekilde devirmeye çalışmadan dört senede bir yapılan seçimlerde sadece sizin sandıkta değiştirebileceğiniz bir hükümetin olduğu ülkenin ve sistemin var olması her şeyden önemli.
Pazar günü sonuç ne olursa olsun sizin yani bizim vermiş olduğumuz oylar tartışılmayacak ve tartışılması teklif dahi edilemeyecek yegane unsurumuzdur.
Lafı fazla uzatmaya gerek yok.
Bundan sonrası için söz halkın…
Yani bizim.
1 Kasım tekrar seçimlerimiz hayırlara vesile olsun.