Toplum olarak bu terime çok alışık değiliz maalesef.
Belki de hatalarımızla, yanlışlarımızla yüzleşmeyi sevmediğimizden olsa gerek.
Malum 31Mart 2019 Yerel Seçimleri yapıldı. Bu seçimde Türk siyasi tarihinde belki de eşine pek rastlanmayan ittifaklarla girildi. Bir anlamda mecbur kalındı da denilebilir.
Çünkü Devlet Bahçeli'nin ifadesiyle 'Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi' ya da Akparti'nin dediği gibi 'başkanlık sistemi', koalisyonları meclis içinden değil de, dışında yapmaya elverişli hale getirdiğinden, bu ittifakların önü açılmış oldu.
İttifak isim olarak olumlu görünse bile, tarafların kullandığı argümanlar, kutuplaştırıcı siyasete neden olabiliyor çoğu zaman. Bu da milletimiz arasında hoş görülmeyen hadiselerin, kırgınlıkların, küskünlüklerin yaşanmasına neden olabiliyor.
Öyle ki seçime günler kala tansiyon daha da yükselirken seçim gününe varıldığında, sonu ölümle biten hadiseler yaşanabiliyor ve maalesef yaşandı da.
Oy verme işlemleri bittikten ve sayım yapıldıktan sonra YSK 'ya teslim edilen tutanaklar sonunda, ortaya çıkan manzara aynı.
Her seçimde olduğu gibi, bu seçimde de hiç kimse yenilgiyi kabul etmeyerek, herkes kendini başarılı gösterme çabasına giriyor.
İktidar partisi ve ortağı MHP, Cumhurun zaferi derken; CHP ve ortağı İyi parti ise bu seçimin başarılı olani biziz diyorlar. Diğer taraftan Saadet partisi oyunu arttırırken, Hdpnin oyunun da azaldığı görülmektedir.
Gelelim şimdi asıl meseleye.
Bu partiler ve liderleri seçim akşamı kullandıkları, yumuşak usluplu dillerini, seçim öncesi propaganda dönemlerinde kullansalardı, insanlar bu kadar birbirine kutuplaştırılmasaydı, daha iyi olmaz mıydı diye düşünmeden edemiyorum.
Bunu düşünüp kendilerine nerde yanlış yaptık, yahut nerede hatamız var diye hesaba cekiyorlar mı? Bir nevi öz eleştiri yapıyorlar mı? Diye merak ediyorum. Belki yapıyorlardır lakin yaptıkları yerde kaldığı belli.
Çünkü her seçim sonrası dediklerinin aksi yönünde hareket edip, aynı tas, aynı hamam şeklinde devam ediyorlar.
Öz eleştiri dilde değil, uygulamada olursa toplum olarak gelişim gösterebiliriz.
Bu konu da Sezai Karakoç'un şu sözünü unutmamalıyız.
"Devlet hayatında samimi eleştiri şarttır. Eleştirisiz devlet kısa zamanda çöker"
Bu bakımdan eleştirilere açık olan ve yapıcı eleştirileri reddetmeyenler her vakit kendini geliştirirler. Hele hele devlet kurumlarını yöneten ve yönetimine talip olanlar ne kadar samimi öz eleştiri yapabiliyorlar, ya da yapılan eleştirileri kaldırabiliyorlar mı? Bu sorgulanmalıdır.
Toplum olarak büyük bir eksikliğimiz olarak gördüğüm, eleştiriye tahammülsüzlük, empati yapmama, hoşgörüsüzlük, tabandan tavana mı, yoksa üst yönetimden avama mı bunu da siz okuyucuların fikirlerine bırakıyorum "Neye layıksanız öyle yönetilirsiniz" düsturunu da hatırlatarak. :)
Dua ile kalın
02.02. 2019
Yavuz YILDIZBAŞ
@___yyb___