Petrol denen o çok para eden değerli enerji kaynağı maalesef orta doğuya rengi gibi kara günler taşıdı. Bulunduğu günden beri özellikle Arap yarımadası için hem gücün teminini hem de akan kanın saklı gerekçesini oluşturdu. O kara su için milyonlarca Müslüman'ın kanı aktı, can verdi. Devletlerin sınırları değişti, hükümetler yıkıldı, hükümetler kuruldu. Tüm bunlar yaşanırken gerçek aktör binlerce km uzaktan kullandığı maşalarla yaptı bunu, ve Türkiye sadece izleyerek yetinmek zorunda kaldı.
İşte cumhuriyet tarihinde belki de ilk kez oynanan oyunları bozan ve yeni bir oyun kuran duruma geçtik. Bölgede artık hemen yanı başımızda olup bitenlere sessiz kalmayacağımızı ve Türkiye'nin menfaatleri yanı sıra orta doğuda ki Müslüman kardeşlerimizin güvenliğini de ön planda tuttuğumuzu koruyacağımızı, kollayacağımızı da göstermiş olduk.
Musul için son dönemde hemen her ülkenin ayrı bir planı var. Bu planlar elbette ki her ülkenin kendi menfaatlerine göre tasarlanmış. Terör örgütlerinin aleni biçimde yürüttükleri silahlı mücadelenin de temelinde yatan unsur onları finanse eden devletlerin menfaatlerine hizmet etmek, bu noktada Türkiye'ye saldıran terör örgütleri aslen bir başka ülkenin, ülkemiz üzerindeki hesaplarını anlamamızda da bize bir model oluşturuyor.
Artık Türkiye bekleyen, seyreden bir ülke olmaktan çıkmış ve müdahale eden bir pozisyona gelmiştir. Bilinmelidir ki büyük devlet olmanın şartı da budur. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü de göstermiştir ki aslen orta doğuda yaşanan bu gelişmeler öncesi amaç Türkiye'nin sessiz kalmasını temin edecek bir yapıyı ülke yönetimine getirmekti.
Halkın kendi canını feda ederek engellediği darbe girişimi sadece Türkiye'de yönetimin değişmesini engellememiş aynı zamanda tüm orta doğuda yapılan planları da bozmuştur.
23 Nisan 1920 Türkiye için neyi ifade ediyorsa artık 15 Temmuz 2016 da aynı şeyi ifade etmektedir.