Sonunda Erdoğan açıkça dile getirdi: “Türkiye'yi artık bu yaşam tarzı istismarından kurtarmanın vakti gelmiştir”. Edirne mitingindeki sözleri şöyleydi:
"Edirne'den tüm Trakya'ya, tüm Ege'ye, tüm Türkiye'ye sesleniyorum: Bu ülke tüm renkleriyle, tüm zenginlikleriyle, tüm farklılıklarıyla 82 milyon vatandaşımızın ortak vatanıdır. Bu ülkede herkes, diğerlerinin hakkına, hukukuna saygılı olmak şartıyla dilediği gibi inanabilir, dilediği gibi yaşayabilir, dilediği gibi iş yapabilir, dilediği gibi düşüncelerini ifade edebilir.
Altını çizerek ifade ediyorum, diğerlerinin hakkına, hukukuna, devlet bütünlüğüne milletin birlik beraberliğine saygılı olma dışında hiçbir sınırlama, hiçbir tahdit yoktur. Varsa aksi yönde bir muameleye maruz kalan Cumhurbaşkanı olarak bizzat yanında ben varım. Türkiye'yi artık bu yaşam tarzı, laiklik istismarından kurtarmanın vakti gelmiştir"
Buradaki “istismar” sözü tam yerine oturuyor. Gerçekten de bu konu çok uzun zamandır, aslen CHP'de toplanan “laikçi” çevreler tarafından istismar ediliyor. Özellikle bugün 22. yılını idrak ettiğimiz 28 Şubat darbesinden beri “yaşam tarzına tehdit” konusu Türkiye'deki temel kutuplaşma haline getirildi.
90'ların ikinci yarısını “irtica geliyor” yaygarasıyla geçirdik. Ana akım medya sürekli irticaya delil saydıkları görüntüler peşinde koştu. Kur'an kursuna giden üç beş öğrenci yakaladıklarında, gazete manşetleri bunların fotoğraflarıyla doluyordu. Bir siyasetçi içinde Allah kitap geçen bir cümlecik etmeye görsün, ortalığı ayağa kaldırırlardı. Sonunda bir Kudüs Gecesi bahanesiyle Sincan'da tankları yürütüp hükümeti devirdiler.
O gün bu gündür, laikçi çevrelerin ağzından yaşam tarzı sakızı düşmüyor. Solcular emek-sermaye çelişkisini, anti emperyalizmi filan bir kenara bıraktı, varsa yoksa ilerici-gerici tartışması yürütüyor. Bunu da sadece iki grubun yaşam tarzlarını karşılaştırarak yapıyorlar. Karşı tarafın kadınları örtünüyor, erkekleri içki içmiyor, o halde yobaz bunlar. Herhangi bir cemaat önderi akıllarına yatmayan (kimi zaman da saçma sapan) bir laf ettiğinde, 28 Şubat'taki gibi yine aynı kıyametler kopuyor. Tabii bunu hemen bütün dindarlara, tüm AK Parti tabanına teşmil ediyorlar.
Oysa yaşam tarzına müdahaleden bahsedenlere hiçbir şey olduğu yok. Hiçbir dayatma yok. İsteyen istediği gibi giyiniyor, istediği içkiyi içiyor, istediği filmi, konseri izliyor, istediği bikiniyle denize giriyor, saldırıya filan da uğramıyor.
Ama tam tersi bol bol var. Çeşme'de başörtülü bir kadın haşemayla denize girdiğinde yüksek sesle hakaretler işitebiliyor. Kadınlara özel plaj yapıldığında “ilericiler” kadın-erkek toplaşıp plaja saldırıyor. Protokollerde içki kadehleri görülmediğinde “yobazlık” yorumları yapılıyor. Kur'an kursuna giden veya öğretmenlerin camiye götürdüğü çocukların fotoğrafları hala utanmadan gazetelerde basılıyor.
Gezi ayaklanmasından beri iyice ayyuka çıktı bu durum. Aslında kendi yaşam tarzlarına müdahale edilmediğini onlar da biliyor. Dertleri diğerlerinin neden bir türlü kendileri gibi düşünüp, yiyip içmedikleri, onlar gibi giyinip, onlar gibi İslam'ı küçümsemedikleri, Batı'daki sekülarizmi neden bir türlü kutsamadıkları. “Bu çağda hala” sıradan, sönük hayatlarını, neden onlar gibi “life style” seviyesine yükseltmedikleri.
Ah, şu Erdoğan bir bira içse, bir kadını dansa kaldırsa her şey ne kadar da güzel olacak. Biz iktidara gelemiyoruz, bari şu “Anadolu çomarları” level atlayıp bizim seviyemize çıksalar. Önde biz aydınlanmış ilericiler, arkada başörtüsünü atmış, bir elinde şarap kadehi bir elinde Nutuk, nihayet modernleştirdiğimiz kitleler, Batı'nın ışıklı aydınlığına doğru koşsak…
***
Bu kafa, kendi yarattığı zindanda hapistir aslında. “Yaşam tarzı” adını verdikleri bir akvaryumun içinde, sadece kendi cinsinden olan balıklarla birlikte yaşar. Koca bir ömrü sadece belli yerlerde, belli kişilerle, belli bir formatta tüketir. Yanılıp da halk denizine düşse “sudan çıkmış balığa” dönecektir. Geniş kalabalıkların arasındaki bin bir renk, o büyük çeşitlilik onu dehşete düşürecektir. Konforu bozulacak, dünyası allak bullak olacaktır.
O yüzden küçük akvaryumunda mutludur. Hedonizm hayatının tek gayesidir. Ye, iç, seviş, Avrupa'da tatil yap. Bir de berbat Ortadoğulu ülkene ve onun bidon kafalılarına küfret. İşte sana “life style”.
Bunun değişme ihtimali var mıdır? Yoktur. Bu işin buraya varması 200 yıl sürdü. Öyle kolay değişmez. Üstelik bu kitlenin siyasi elitleri de durumdan memnun. Böyle kaldıkları sürece, günün birinde Batılı kurtarıcılarının dizginleri ele alıp iktidarı onlara devredeceğine inanıyorlar.
Neyse ki istedikleri iktidarı bir türlü onlara vermeyen “çomarlar” kutuplara bilim üssü kuruyor, uzaya uydular yolluyor, kendi uçak gemisini üretiyor, ülkeyi kat be kat büyütüyor. Yaşadıkları mı? Bildiğin hayat işte.