Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür Haber, Türkiye ve dünyadan önemli olan Son dakika, Güncel, Teknoloji, Magazin ve Siyaset haberlerini okuyabilirsiniz.

SON DAKİKA
Sol Ok
Sağ Ok
Menü
Ara
Facebook Twitter
ANASAYFAGÜNDEMSİYASETSPOREKONOMİ SEYAHAT TEKNOLOJİ YAZARLAR FOTO VİDEO

Ali Kemal Özcan

Öcalan Ne Yapacak?

Facebook Twitter Linkedin WhatsApp Tumblr Yazdır Büyüt Küçült

Hemen her gün “epeyce” cenazelerimizin kaldırıldığı bu günlerde; yaklaşık yüzyıl önce “Seyh Sait “veba”sı gösterilip “sıtma”ya razı edilerek Misak-ı Milli”nin dışına itilen Musul'a operasyonun start aldığı bu günlerde; Türklük (Cumhuriyet demiyorum) tarihinde bir “ilk” olan 15 Temmuz'un bir yanıyla suyunun çıkarıldıgı asıl-yanıyla da “çekirdek”ine girilemediği bu günlerde;

bu soruyu hatırlatmakta fayda olabilir...

Örgüt'ün Avrupa'da yayınladığı Çözüm Süreci'nin İmralı Notları “ayna”sının bir köşesini “mesele”ye tutarak soralım:

İmralı'da 17 yıldır “teklik hücre”de yatan 70 yaşının eşiğindeki Öcalan ne yapacak?

Hemen her hafta bir grup “resmi vekil”in resmi ziyaretiyle devam eden iki buçuk yılın sonlarında geldiği “seçmece” bir İzleme Heyeti ziyaretleri eşiğinden, “50-100 bin gerillanın harekete geçirilmesi”yle “şimdiki hâl”e alınmış “Başkan Apo” ne yapacak?

Otuza yakın görüşme boyunca ve aralıksız “felaket ederim” tehditleri eşliğinde, adeta “Big Bang patlamasını da ben hazırladım” demeye getirecek bir ego patlamasına kadar uzanabilmenin eşiğinden, “fizikî ölüm öncesi siyaseten ölme hâli”ne erdirilmiş “önderlik kurumu” ne yapacak?

“Ölüp öldürme”den “yaşayıp yaşatma” felsefesine tarihi yaşayarak geçtiğini ilan eden bu “Önderlik”, hemen hergün ölüp öldürenlere ne diyecek, ne yapacak?

Bu sorunun cevabı kolay değil şüphesiz. Ama 25 yıllık akademik saha ve pratik ihya çalışmalarıma dayanarak naçizane öngörümü söylemeye çalışayım.

Kandil'in Öcalan'a “objektif ihanet” içinde olduğu temelinde yazdığım yazıları takibedenlerin gözünden kaçmayacağı üzere; bu iddiamın temelini hep şu kısa soru ile destekledim: “Neden ‘verilen sözleri yerine getirmeyecek' devleti, bir de sivil bir metodunuzla tehdit etmiyorsunuz?”

İşte “tarihin en trajikomik cilvesi” denebilecek gerçekliklerinden biri burada ortaya çıktı: “objektif ihanet”in objektif hedefi olan Öcalan'ın kendisinin DE – evet “İmralı Notları Öcalan'ı”nın DA – aklından geçmemiş böyle bir “tehdit”...

Örgüt “medyası”nın yayınlarından basılıp sınırlı sayıda Türkiye'ye ulaştırılan bu İmralı Notları'nda bu “cilve” tavan yapmış.

Mesela abartarak – ve usandırıcı bir tekrarla – 50-100 bin gerillanın “dönüşü”yle, “barışa/çözüme gelmeyenlere” aba altında saklamaya ihtiyaç hiç

duymadan sopa göstermektedir, baştan-sona her görüşmede. Ama abartmaya ihtiyaç duymadan, yine mesela, “bana bağlı sivil milyonlar var, bunların üzerinden; silaha, şiddete, teröre başvurmadan; ne beden ne de bir gönül bardağı kırmadan, çözüme gelmeyenlere gününü gösteririm” demek Öcalan'ın DA aklından geçememektedir.

Tabi Öcalan'ın 1999-2004 yılları arasında yayınlanan temel İmralı Savunmaları'nı okuyanlar, “demokratik” kelimesine karşı özel bir komplekse götürecek “derinlik”te bir sivil mücadeleye atfettiği tarihî ve felsefî anlamı bilir. Okumayanlar için sadece iki adet aktaralım:

İnsanlar ve topluma karşı devlet (klasik olarak sınıfsal yönetim aracı) aracına asla bulaşmayacağım. Klasik devlete ve toplumsal yönetim tarzına kendi anlayış ve pratiğimde yer vermeyeceğim. Karşı bir güçle bunu yıkarak yerine yenisini kurmak bir aldatmacadır. Buna karşılık, toplumun, genel koordinasyonu ve teknik düzenlemesine dayanarak, hiç silahı ve fiziki gücü kullanmayan sivil ekiplerle yönetilmesini esas alacağım.1

...Demokratik mücadelede iddialı olduklarını söyleyen binlerce aktivist ve milyonlarca özgürlüğe kalkmış halk gücümüz vardır. Silahlara başvurmadan da çözülebilecek sorunlara her tür cevabı verebilecek bir kitle ve militanlık gücüdür. Sözde önderlik konumunda olanların, başta gelen sorumluların bu imkanı kullanmamaları, tarih karşısında kendilerini büyük sorumluluk altında bırakacaktır. Her tür sivil toplum ve demokratik örgütlenme ve milyonların hak talepleri ile yürünerek ülkeye özgürlük, halka demokrasi getirilebilir. Bunun için gerekli olan biraz zamandır; gerisi demokrasiyi içine sindirmiş, amacına inanmış, halkıyla et ve tırnak gibi bağ kurabilmiş bir demokratik siyasal önderliktir.2 (italikler bize aittir..)

“Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa” adı verilen 478 sayfalık bu “imralı notları”nda böyle bir düşüncenin, yaklaşımın, kavrayışın ne eseri ne esercisi var.

Ama aynı notlarda anlamına girilmemiş olarak; tam 440 kez demokratik, 72 kez demokrasi ve 11 kez demokrat olmak üzere toplam 523 kez “demo” (halk) ile ilgili bu kavram kullanılmıştır. (Kitabın adındaki 1 ve arka kapağına aktarılan paragraftaki 4 “demokratik” hariçtir sanırım!) Çok sevilen “çözüm” (297) ve “müzakere” (222) bile hayli geride kalmış “demokratik”ten.

Bir de “demokratik” bir örgütteki “önderlik”e ulaşma imkânları konusundaki durum ile ilgi bir diyalogu ve Öcalan'ın buna “tepki”sini aktaralım:

P. Buldan: Başkanım, son olarak birkaç kez Nejdet Buldan size özel selam gönderdi. Ama ben Kandil'deki arkadaşların bilgisi dışında bunu size söylemedim. Son Kandil'e gidişimizde bu durumu da Heval Cuma'yla görüştüm. O da bu sefer söyleyebilirsiniz, hatta bizim de selamımızı söyleyin, buraya gelsin görüşelim dediler.

A. Öcalan: Evet, o neden öyle yaptı? Sorunu neydi? Bana karşı çok saygılıydı.3

Mesela “'Nefertiti' gibi bir milletvekilisin sen, sana güvenilerek bana gönderilen Allah'ın selamını Kandil'e sormadan nasıl getirmezsin sen?” diye sormak aklına gelmemekte, aklından geçmemektedir “İmralı Tutanakları Öcalan'ı”nın... Ancak “Bana karşı çok saygılıydı” aklına gelmekte, aklından çıkmamaktadır.

Burada son bir aktarım; “Kürt Silahlı Kuvvetleri” beklentisi ile ilgili:

A. Öcalan: ...Öyle karakol, yeni korucu alımı falan olursa biter. (Yetkiliye) Hükümete söyleyin bunu. Türk ordusu bünyesinde bir Kürt birimi niye olmasın? Geçmişte vardı, bazı kolordular Kürtlerden oluşuyordu. 19. yüzyıla kadar Kürtler kendilerini böyle koruyorlar. Devletle bütün bu konuları tartışacağım... Devletle işleri götüreceğimize inanıyorum. (Gülerek) Sizler de bundan sonra böyle hafif konuşmayın. “Öcalan savaş çağrısı yaptı” falan denmesin. Derinlikli götürmeye çalışıyorum. Adalet Bakanına selam söyleyin. Çok umutsuz falan değilim, ama öfkelendim. Bizim de tedbir almamız gerekir.4

Peki ne oldu Öcalan'a bu heyetlerin İmralı'yı ziyaretileriyle?

Üç iç-içe geçmiş temel faktör olabilir bu “başkalaşım” (metamorfoz) sürecinde:

1. İnsanlarda zaten (bazen güdüyü aşan düzeyde) var olan kendini aldatma gücünün zayıf anlardaki sınır tanımazlığı.

2. Bu “sınır tanımazlık”ın üzerine oturtulmuş halk deyişindeki “Şeyh uçmaz mürit uçurur” gerçekliği.

3. Aşağıda sadece üç “ipucu”nu verebileceğim Öcalan'ın ruhî sağlık durumu.

Birincisi, Selahattin Bey soruyor:

S. Demirtaş: ...Bu arada yeni yerinize yerleştiniz mi, yoksa görüşme için mi buradayız?

A. Öcalan: Evet, bugünden itibaren burada kalacağım artık. Her ayrılık acı getirir aslında, daha şimdiden eski hücremi özledim. (Oturduğu yerden pencereden dışarı eğilip bakarak Yetkiliye sordu) Eskiden bu duvarın üzerinde tel örgüler vardı. Aslında iyiydi, taşın ve çöpün gelmesini engelliyordu, çıkarmışlar.

Yetkili: İstenirse yapılır.

A. Öcalan: Evet, başka var mı? ... 5

Hücrede tecrit edildiği için nice insanın canına da mal olan nice mücedeleler verilirken...

İkincisi, nezaket ve “ben”in sınırları üzerine:

A. Öcalan: ...Müzakere pozisyonumuz önemlidir. Bundan sonra siz de yasayı uygulatmak için çabalayın. Hakan ve Beşir'le görüşün, yasayı uygulatın.6

...

A. Öcalan:...Demokratik Suriye Kongresi bundan sonra toplanırsa anlamlı olur. Suriye konusunda Davutoğlu da, Beşir de, Efkan da bana onaylatma şeklinde değil de görüşümü almaları iyi olur ve önemlidir. Çünkü ben olmadan oradaki dengeleri, aşiretleri bilemezler.

S. S. Önder: (Açmak için sordu) Yani Suriye konusunda mı nihai kararı siz vereceksiniz?

A. Öcalan: Evet, doğrudur. Nihai kararı burada devletle biz vereceğiz...

...

A. Öcalan: ...Hüsnü Mahalli diyormuş ki, güya Beşar Esad söylemiş, benim için “Biz koynumuzda yılan beslemişiz” demiş. Oysa siz biliyorsunuz, ben devlete de söyledim, “Esad kalacak, kalmalı” dedim. Benim bütün önerilerim demokratik bir Suriye içindir.7

Ve üçüncüsü; insan doğasındaki yara alma kırılganlığı (vulnerability) boyutu ve “ben”in sınırsızlığı üzerine:

...

A. Öcalan: Evet, uygun değil, hiç olmaz. Zaten hitabet önemlidir, iddialı olmak önemli. Onlar yok. (Pervin'e dönerek) Bu konuda seni örnek gösterebilirim. Senin hitabetin çok iyi!

P. Buldan: Başkanım, bana nazar değdi, dün mitingde bayıldım. Ayrıca sizi gördüğüm için bütün kadınlar sarılmak istiyorlar.

A. Öcalan: Evet, işte sen beni gördüğün için bayıldığında herkes Pervin'e ne oldu diye soruyor. (Gülerek) Evet, dikkat etmelisiniz. İzledim, tam benden bahsederken, ‘Serok Apo' derken yere yığıldınız. (Gülerek) Ben adamı böyle çarparım işte. Ama sonra tekrar toparlanarak gelip konuştunuz, müthişti!8

Buranın devamındaki yarım sayfada dedikleri de “söylem” analizcileri ve ruhî sağlık profesyonellerince okunduğunda, ciddi sonuçlara ulaşılabilceği düşüncesindeyim.

“Yalnız” bırakıldığı için 25 yıldır adeta nefes-nefese savunduğum bu insanın “orijin”i mi buydu, yoksa yukarıda sıraladğım “üç iç-içe” amansız saldırının kıskacında mı bu hâle geldi, tam bildiğimi söyleyemem. Ama “yaşayan tarih” pek uzatmadan, bunu tarihi yaşayan insanlara söyler...

***

Özlediğini söylediği İmralı hücresindeki gücüyle “bura”dan çıkabilir mi? Veya şu “hendek savaşları”nın kendisini ve Türkiye Kürtleri'ni getirdiği bu aşamada, acaba; bu İmralı Notları'nın bir “parça”sının “HDP çaycısı”nca ifşa edilmesini kendisine karşı komplo olarak değerlendiren Öcalan, bu “tutanak”ların tümünün “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa” olarak yayınlanmasının, ne çapta bir komplonun ne ebatta bir parçası olduğunu görmeye yakın mıdır?

Meselenin şah damarı burada...

Durumu görmeye yakın olabilir diye düşünürüm: İnsanların pragmatik zekâsının gücü de kendini aldatma gücü kadar “kıvrak”tır... Öcalan'ın bu konudaki gücünün ise, sıradanın ne kadar ötesinde olduğunu tahmin etmek zor değildir.

Yani Öcalan'ın pragmatik zekâsı kendisini, unutmuş göründüğü “tarihi yaşama ruhu”na yönlendirebilir ve “zararın neresinden dönülürse kârdır”ın pragmatiğine geçiş yaptırabilir...

O “çaycı”nın sızdırdığı notlarda dikkat çeken bir cümlesi de şu idi:

“Ben sorumluluk üstlenmem. Süreç başarısız olursa ‘Apo öldü' diyeceksiniz. Ben yokum. BDP ve PKK'nin beni kullanmasına izin vermem.”9

Doç. Dr Ali Kemal Özcan

Munzur Üniversitesi

Sosyoloji Bölüm Başkanı

  YORUM YAP / YORUM OKU
ALİ KEMAL ÖZCAN DİĞER YAZILARI
Hurhaber.com'da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hür Haber sorumlu tutulamaz.

ANASAYFA | GÜNÜN HABERLERİ | KÜNYE | REKLAM | RSS