Dünyada tüm ırkçı, ayrımcı yaklaşımları reddeden, tam ve ‘AMA'sız adaleti savunan neredeyse tek ülke olarak kaldı Erdoğan'lı Türkiye..
Peki kendini ifade etme, bu hakkaniyetli politikasını anlatma konusunda yaşadığı sıkıntıları nereye koyacağız? Bu sorun o denli büyüdü ki ciddi bir kitle artık ümitsizlik uçurumunun eşiğinde.
“Yok” diyor artık çevremizdekiler “Galiba bizden olmayacak”…
Evet anlatamıyoruz;
Ne içeride ne dışarıda,
Ne yaptıklarımızı, ne de adil tutumumuzu anlatamıyoruz…
Batık bankaların, kokuşmuş hastanalerin, yolsuz şehirlerin kırıntılarından yepyeni bir ülke çıkarıyorsun.
Ama ülkeyi batıran, çalan çırpan sen oluyorsun.
“Sandık önemli değil. Bunlar gidecek” diyenler tehditle oy alanlar demokrasi havarisi oluyor.
Ama “Millet getirir millet götürür” diyen sen diktatör oluyorsun.
"IŞİD terör örgütüdür ve ona karşı yapılacak tüm çalışmaların içerisinde varım" diyorsun.
Ama IŞİD'e destek veren sen oluyorsun. Buna karşın IŞİD'in kullandığı tankların, silahların sahibi olan ülkeler olanca pişkinlikleriyle IŞİD'e karşı dünyanın umudu oluyorlar!
Kobani'lileri sınırdan içeriye sırtında taşıyorsun;
Ama Kobani'yi siyasi rant kapısı belleyenler en büyük Kobani savunucuları oluyor..
Sen mi? Kobani'nin baş düşmanısın!
İçeride kanı durduruyor, Kürtlerin demokratik haklarını bir bir teslim ediyorsun;
Ama ‘Ne yani? Boşa mı savaştınız?” diyenler en büyük barış güvercini oluyor..
2 Milyon Suriyeli mülteciyi besliyorsun;
Ama onları "geri göndereceğiz" diyenler en vicdanlılar oluveriyor..
Savaşın ilk gününden beri "Ey dünya! Bu zalim diktatör gece gündüz, kadın çocuk demeden halkına bomba yağdırıyor. İnsanlar ya bu diktatörün bombasıyla ya da onlardan kaçarken ölüyorlar bir şeyler yapalım. Ben 2 milyon aldım daha da alıyorum ama siz neredesiniz? Bu gidişle Akdeniz cesetlerle dolacak” diyorsun;
Ama sahillerden toplanan çocuk cesetlerinin sorumlusu sen oluyorsun.
E tabiatıyla tüm bu yalanları oturduğu yerden izlemek zorunda kalmak da vicdan sahibi herkesin ümidini kırıyor. Birbirini hiç tanımayan milyonlar her gün aynı soruyla uyanıyor:
“Nasıl olur?”
Evet nasıl olur da bu kadar yalan arka arkaya bu kadar pişkinlikle söylenir? Ve nasıl olur da insanlık bunu göremez? Biz neden kendimizi ifade edemiyor, yaptıklarımızı anlatamıyoruz? Bu çıldırtan yalnızlık bizi nereden buldu? Şimdi elde var bir soru.
Biraz da karşıya bakalım. Karşıda da soru işaretleri var.. Ne soruyor bu karşıdakiler?
“Neden hala PES etmediler?”
“Kaçıncı kez ömür biçiyoruz. Kaç farklı tezgah çektik. Kaç darbe aldılar.. Tüm dünyayı karşılarına diktik. Ama hala neden dağılmıyorlar? Ve neden pes etmiyorlar?”
Ve şimdi iki sorunun da cevabı niteliğindeki şu satırları okuyalım;
(Sayın Nureddin Yıldız anlatıyor)
Peygamber efendimizin amcasının oğlu olan İbni Abbas'a yedi-sekiz yaşlarında iken yaptığı nasihatı hepimiz duymuşuzdur. Efendimiz kendisi de altmışlı yaşlarında bir ihtiyar. Devesinin arkasına koymuş İbni Abbas'ı, bakın ne diyor: ‘Yavrum! sen Allah'ı koru ki Allah da seni korusun. Yavrum! keyfin yerindeyken Allah'ı hatırla ki keyfin bozulunca Allah da seni hatırlasın. Ve unutma yavrum bütün insanlık sana zarar vermek için, komplo kurmak için birleşseler Allah'ın yazmadığını senin başına getiremezler. Yavrum unutma! Bütün insanlık sana bir iyilik yapmak için toplansalar kaderinde yazmadıysa Allah, onu sana yapamazlar. Çünkü kader yazıldı, kalem kaldırıldı, mürekkep kurudu, iş bitti.'
Sekiz yaşlarında, dokuz yaşlarında bir çocuğa dikkat ediniz! Hangi eğitimi veriyor? Bunun Türkçesi nedir güzel kardeşlerim? “Yavrum sen benim Ümmetimden birisin. Bütün insanlığı karşına almaya hazır ol çünkü sen Allah'la berabersin.”
İşte iki sorunun yanıtı da burada;
Yalnızız, kendimizi anlatamıyoruz, bütün insanlık bizim karşımızda;
Çünkü biz Allah'la beraberiz.
Ve. Korkmuyoruz. Hakkı söylemekten geri durmuyoruz. PES etmiyoruz
Çünkü biz Allah'la beraberiz..