Konuşan Deniz Baykal olunca ciddiye almamız gerekir; çünkü CHP’de kök salmış ulusalcı-sol statükonun yaşayan sözcüsü hâlâ o. Baykal, CHP Grubu’nda yaptığı uzun konuşmada statükonun oluşturduğu geleneği sürdürerek Anayasa’daki “Türk”e sahip çıkıyor.
Uluslararası çevrelerin anayasa tartışmalarında Türkiye’yi “ulus-devleti ver, başkanlık sistemini al” pazarlığına zorladığını söylüyor. Yeni anayasayı “mübadele anayasası” olarak isimlendiriyor ve “ulus devlet”in satışa çıkarıldığını iddia ediyor.
Hakkını teslim edelim: Baykal’ın sahip çıktığı “Türklük” bir millî kimlik. Ulus devlet ile bu kimlik arasında kurduğu ilişki CHP ile MHP’nin ortak paydası olabilecek evsafta. Demek ki Türklük anayasadan çıkınca ulus devlet de satılmış oluyor. Vatandaşlık maddesinden Türk çıkarsa, ulus devlet satılmış mı oluyor? Bu kadar basit mi?
Varsayalım ki Baykal’ın söylediği gibi ulus devlet satışa çıkartıldı. Acaba hangi fiyata gider? Cevabı Keçecizade Fuad Paşa’nın Girit’e biçtiği fiyatla verebiliriz. En azından aldığımız fiyata. Bu fiyatı ödemeye hazır olan varsa buyursun alsın. Kavramlar ideolojik yükler altında ezilince ve siyasetçilerin ağzına pelesenk olunca içeriği boşalıyor. “Ulus-devlet” bugünün işleyen uluslararası düzeninin temel birimidir. 1648’de başlamış ve yerleşmiştir. Ulus devletten vazgeçmek, bugünün dünyasından ayrı düşmek demektir. Ulus devletle probleminiz mi var? İngiltere’si, Almanya’sı, ABD’si, Fransa’sı vazgeçsin, o zaman oturup biz de vazgeçelim. Ulus devletten vazgeçmek, bağımsızlığınızdan, özgürlüğünüzden vazgeçmek ve başkalarının oyuncağı olmak demektir.
Ulus devlet, ulus ile devletin özdeşliğine dayanır. Bugünün dünyasında bir ülkede yaşayan insanlarla devlet arasında demokratik bir bütünlük vardır. Devletin kullandığı yetkilerin tamamının kaynağı, onu var eden milletin iradesidir. Bu kavrama göre millet ve devlet birdir ve aynıdır. Devlet ve millet birdir; çünkü devlet halkın egemenliğine, yani vatandaşın ortak rızasına dayanır. Millet, devletinden razıdır. Değilse? Devlet, vatandaşının rızasını almak için onun isteği istikametinde değişecektir. Bugün Kürt sorununun çözümü için atılan adımlar mutabakatın sağlanmasını ve ulus devletin bu mutabakata uygun bir şekilde kendini yenilemesini amaçlıyor. Kürtçe devlet televizyonundan tutun, Kürtçe derslere ve anadilde savunma hakkına kadar bir dizi “resmî” dönüşüm bunun için yapılıyor. Amaç, farklı dilleri yüzünden eşit vatandaşlık hakkından yararlanamadıkları şikâyetinde bulunan Kürtlerin rızasını almaktan ibaret. Bu ne demek? Ulus devletten vazgeçmek mi? Tam tersine ulus devleti tehdit eden Kürt sorununu çözerek ulus devleti güçlendirmek değil mi?
Mesele bir perspektif meselesi. CHP için tarihimiz 29 Ekim 1923’te başlıyor. Cumhuriyet kurulur kurulmaz, devletin ulusunu oluşturmaya girişti. Ortada bir ulus var mıydı? Nüfusunun % 85’i köylerde yaşayan bir toplumdan ulus çıkartmak zor bir iştir. Ulus benzerlerinin farkında olan bireylerin, aidiyet ve dayanışma duygusuna dayanır. Bunun için sosyolojik süreçlerin tarihi değiştirmesi gerekir. Dün devlet bir ulus yaratma sevdasındaydı. Bugün ulus kendi devletini oluşturmaya çalışıyor. Öncelik devletten ulusa geçiyor. Ulus devlet her hal ve şartta yaşayacak. Sadece devlet, bu sefer gerçekten halkının egemen iradesi tarafından biçimlenecek.
CHP’nin kısırlığı, Cumhuriyet öncesi tecrübelere yabancı kalmasından geliyor. Şaşırtıcıdır: Tipik CHP’li Osmanlı hakkında hiçbir şey bilmez. Türkiye bugün uzun bir tarihin verdiği hükmü gerçekleştirirken bu cehaletle bir yere varılmaz.
Öyleyse biz tarihle yüzleşmeye devam edelim. Bu arada Tepedelenli’nin kesik başı, Galata Mevlevihanesi’nde değil, Topkapı-Zeytinburnu tarafında imiş. Yeri belliymiş. Kemal Derviş, anneannesi tarafından Tepedelenli’nin torunu olduğunu söylemişti. Muvafakati gerekir mi?