30 yılı işgal eden Kürt sorunu ve ondan neşet eden terör sorunu Türkiye’de her şeyi alt-üst etti. Sosyal yapı üzerinde derin bir fay hattı oluştu.
Özellikle Batı illerindeki nüfus ve kültür yapısı bu son 30 yılın eseri. Siyasî yelpaze tepetaklak oldu. CHP’nin sonradan görme ve zorlama ırkçılığı Kürt sorununun eseri değil mi? Aynı şekilde siyasî-ideolojik kimlikler yeni bir içerik ve toplumsal karşılık buldu. Dünün sosyalistlerinin en kestirme yoldan Tanrı Dağları’nın zirvelerinde dolaşması, yeniden tanımlanan siyasî kimliklerin göstergelerinden biri.
Bu yüzden dünün Türkçülüğü ile bugünün Türkçülüğü arasında dağlar kadar fark var. Milliyetçilik bir mensubiyet-aidiyet duygusu üzerine kimlik ve siyaset inşa etme çabasıdır. Dünkü dünde kaldığı için bugün Türk olmakla Türkçü olmak arasındaki farka dair, Türk milliyetçilerinin duygu dünyalarını aşan ve mantığı istikamete dahil eden yeni yorumlar yapmaları lâzım. Her ideoloji gibi milliyetçilik de bir tarih bilincidir. O zaman cevapları tarihte aramamız gerekir.
Osmanlı Devleti 600 yıllık ömrü boyunca Türkçülük yapmadı; ama tartışmasız şekilde bir Türk devletiydi. Bugün Türklük onun sayesinde yaşıyor. Türklüğün sahip olduğu her değer ve dayandığı zemin doğrudan onun çabalarının eseri. Cumhuriyet’in keskin Türkçülüğü bu hazineye ne ilave etti? Karaman Beyliği, Osmanlı ile hemen hemen eşzamanlı olarak ve Türkçülük yaparak (Türkçeden başka dilleri yasaklayarak) yola çıktı. Tarihte Osmanlı’ya ayak bağı olmak ve Türk varlığının kaderini karartmaktan başka bir işe yaramadı. Osmanlı başka dilleri yasaklamadı; ve bugün Türkçe doğrudan onun sayesinde bir dünya dili haline geldi. Demek ki Türkçülük yapmak, her zaman Türklüğe hizmet etmek anlamına gelmiyor. Bugünün Türkçü gençleri arasında Türkçülükle Turancılık arasındaki farkı bilene rastlamadım. İmparatorluk dağılırken Osmanlı aydınları kurtuluş reçetesi ararken her ikisini de icat ettiler. Fikir, kalan son parçayı kurtarmayı bir iman ve inanç meselesi haline getirmek içindi. Mesele memleketin kurtulması olduğu için kaderini bu topraklara bağlamış olanlar Türk olmasalar da bu fikre hizmet ettiler. İşe yaradı mı? Yedi düvele karşı bir var olma kavgasının bayrağı olarak bu fikir, büyük işler başardı.
Bugün Türkçülük yedi düvele karşı değil, Kürtlere karşı yapılıyor. Bir Türkçülük-Kürtçülük denklemi içinde iki taraf birbirinin cehennemine odun taşıyor. Soruyu can yakıcı bir şekilde soralım. Hiç fark etmez Kürtçülerin veya Türkçülerin tezi galip gelse gerçekte kim kazanmış olacak? Türklerden ve Kürtlerden başka herkes, öyle değil mi? Ne Türkçülüğün Türklere, ne de Kürtçülüğün Kürtlere bir faydası var. Türkçülük de Kürtçülük de korkulardan, hatta paranoyalardan besleniyor. Hikâyedeki Korkusuz Ahmet, Türkçülere ve Kürtçülere karşı hem Türkleri hem de Kürtleri temsil ediyor. Vakti zamanın birinde bir memlekette Korkusuz Ahmet adında, hiçbir şeyden korkmayan muttaki, mütevazı bir adam yaşarmış. O güne kadar bir şeyden korktuğuna kimse şahit olmamış. Sonunda komşuları ona bir oyun oynamaya karar vermişler. Gece, yatsı namazından sonra yolunun geçtiği mezarlıkta, mezar taşlarının arkasına beyaz çarşaflar örtünerek saklanmışlar. Tam o geçerken hortlak misali korkunç sesler çıkararak önüne fırlamışlar. Korkusuz Ahmet durmuş, onlara bakmış sonra da gayet sakin “Ey ehl-i kubur, rahat rahat uyuyun, ben size zarar vermem, benden korkmayın.” demiş ve yoluna devam etmiş. Türk bir milletin adı, Kürt ise bir etnisite diye tartışma sürdürenlere söylüyorum: Türkçülükle Kürtçülük arasında bugün zerre miskal fark yok. Tarih tezlerine kadar her şey aynı. Ayrıca birbirlerini ağırlayıp beslemekten başka bir şeye hizmet etmiyorlar.
Her şey değişti, doğru ama neyse ki millet hâlâ Korkusuz Ahmet’in durduğu yerde bulunuyor. m.turkone@zaman.com.tr