Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür Haber, Türkiye ve dünyadan önemli olan Son dakika, Güncel, Teknoloji, Magazin ve Siyaset haberlerini okuyabilirsiniz.

SON DAKİKA
Sol Ok
Sağ Ok
Menü
Ara
Facebook Twitter
ANASAYFAGÜNDEMSİYASETSPOREKONOMİ SEYAHAT TEKNOLOJİ YAZARLAR FOTO VİDEO

Mümtazer TÜRKÖNE

Siyaset, artık dine alet edilmiyor!

Facebook Twitter Linkedin WhatsApp Tumblr Yazdır Büyüt Küçült


Çok uzun zamandan beri "din-siyaset" ilişkisi tartışmıyoruz. "Din siyasete alet ediliyor" sözü, uzun yıllar merkez sağ partileri köşeye sıkıştırmak için kullanıldı. "Laiklik elden gidiyor" dendiğinde, halkın devlet tekelindeki dine olan talebinin sorun teşkil ettiğini anlıyorduk.


Darbelerin neredeyse yegane gerekçesini oluşturan bu itirazlar, askerî vesayet düzeninin sona ermesiyle sırlara karıştı. Laikçiliği din karşıtlığı üzerinden bir "siyasî karşı-din" olarak tarif edersek, artık bu dinin müşterisi de kalmadı. Dolayısıyla artık siyaset dine alet edilemiyor.

Ya CHP?

CHP çok akıllıca bir şey yapıyor. Artık AK Parti hükümetini ve icraatlarını, din-siyaset ekseninde eleştirmiyor. Laik hassasiyeti kullanmıyor. AK Parti'nin muhafazakâr söylemleri arasında öne çıkan dinî sembollere karşı saygılı bir dil benimsiyor. Göstergeler çok somut. 4+4+4 reformu, açıkça din eğitiminin önünü açmak ve imam hatiplerin orta kısmına hayat vermek için yapılmışken CHP bu topa girmiyor. Çocukların 66 ayına itiraz ederken, dinî muhtevalı derslere ve imam-hatiplere karşı alışılagelmiş muhalefeti yürütmüyor.

Sadece CHP Genel Başkanı'nın üslubunda değil bu farklılık; belirlenmiş bir stratejinin ürünü olarak örgütlü bir şekilde uygulandığı anlaşılıyor. CHP'ye yakın medya organlarında da hükümete yönelik laiklik eksenli bir muhalefet görülmüyor. Kontrol altına alınamayan kalemlerden veya kültür-sanat haberleri arasından fırlayan eski alışkanlıkların tezahürleri ise pek göze çarpmıyor.

Strateji çok akıllıca; çünkü eski alışkanlığın ne CHP'ye bir getirisi var ne de AK Parti'yi frenleyecek gücü. CHP, din üzerinden AK Parti ile kutuplaştığı zaman ürettiği mesajların tamamının menzili azalıyordu. AK Parti'nin önüne haksız rekabet üstünlüğü verdiği çok geniş bir alan açıyordu. CHP'nin bu ısrarından vazgeçmesi, siyasetin temel parametreleri ve üslubu için çok köklü bir değişikliğin habercisi. Din, dinî semboller, halkın dindarane talepleri siyasî tartışma konusu olmaktan çıkartılıp, muhafazakâr politikalara avantaj sağlayan dindarlık tekeli sona erdiğinde CHP'nin önünde eşit rekabet fırsatları doğacak. Semboller, üstelik kutsallar üzerinden yapılan siyaset, yerini reel sorunlara bırakacak.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu'ndaki manzara böyle değil. CHP, "din ve vicdan hürriyeti"nin formüle edilmesinde, 61 ve 82 Anayasası'nın katı laikçiliğini sürdürmeye çalışıyor. Aslında AK Parti'nin savunduğu Anglo-Sakson tarzı sekülarizm ile CHP'nin Fransız usulü (ama arkaik) laikçiliği karşı karşıya geliyor. Din ile siyaset arasındaki ilişkiyi tanzim eden bu iki farklı anlayışın ilki, yani sekülarizm din ve vicdan hürriyetini merkeze alır. Temel ölçü, düzenlemelerin bireyin din ve vicdan hürriyetini koruma yeteneğidir. Bireyi kendi inancını koruyacak, ifade edecek ve baskılardan uzak tutacak kamu düzenini tesis etmek asıl meseledir. Laiklik ise din ile siyaset arasındaki ilişkiyi devleti merkeze alarak çözer. Devlet dinler karşısında tarafsız olduğu takdirde, din-siyaset ilişkisinin düzene gireceğini iddia eder. Komisyondaki tartışma bu iki anlayışın karşı karşıya geldiğini gösteriyor. AK Parti bireyin inanç özgürlüğünü eksen alıyor; CHP ise devletin tarafsızlığını. Problem, bu farklı yaklaşımların pratikteki karşılığıyla ilgili. Bizim devletimiz dinler konusunda tarafsız değil; olması da imkânsız. Diyanet İşleri Başkanlığı bir anayasal kurum olarak devam ettiği sürece bu tarafsızlığı kimse iddia edemez. AK Parti'nin formülü ise din ve vicdan özgürlüğü üzerinden sorunu kökünden çözüyor. CHP'nin devlet üzerinden sağlanacağını iddia ettiği ama fiilen uygulanamayan bütün garantileri anayasa hükmüne dönüştürüyor.

Komisyon'daki bu tartışmanın "inanmama özgürlüğü" olarak medyaya yansıması tam bir mugalata. Din ve vicdan hürriyeti otomatik olarak negatif düşünceleri ve tutumları da kapsar. "İnanma" doğal olarak "inanmama"yı da bir hürriyet olarak getirir. Şöyle düşünelim: İnanmama hürriyetinin olmadığı bir yerde inanç hürriyetinden değil inanç mecburiyeti gibi inananı da zora sokacak saçma bir durumdan söz edilebilir.

Türkiye, AK Parti tarafından tam on yıldır yönetiliyor. Değişen ne var? Siyasetin artık dini teğet geçecek olması hem dindarlar hem siyasetçiler için bir kazanç değil mi?

MÜMTAZER TÜRKÖNE DİĞER YAZILARI
Hurhaber.com'da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hür Haber sorumlu tutulamaz.

ANASAYFA | GÜNÜN HABERLERİ | KÜNYE | REKLAM | RSS