Her insanın insan olarak tartışmasız bir şekilde sahip olduğu insan haklarını, siyasî tartışma ve pazarlık konusu yapmanın neresi makul?
“Anadilde savunma hakkı” bunlardan biri. Açlık grevinin üç maddelik gerekçesinden birini, bu hakkın teminat altına alınması talebi oluşturuyor. Hükümet de geçtiğimiz hafta bu talebi Bakanlar Kurulu’nda görüşüyor ve kanuni teminat için harekete geçiyor. Ancak bir tuhaflık var. Aslında AK Parti’nin son kongresinde ilan ettiği 2023 Vizyon Belgesi’nde açık vaatlerinden biri “Anadilde savunma konusunu yasal bir düzenleme ile sorun olmaktan çıkartacağız” ifadesi.
Peki o zaman AK Parti Hükümeti’nin zaten söz verdiği bir düzenleme, neden mahkûm ve tutukluları ölüme sürükleyen açlık grevi eyleminin üç temel gerekçesinden birini oluşturuyor?
Çünkü sapla saman birbirine karışıyor. Temel hakların siyasî pazarlık konusu yapılması PKK’ya haklı ve meşru bir eylem alanı açıyor.
Şöyle düşünün: Ana dili Türkçe olmayan birinin bu ülkede bir vatandaş olarak yaşayabilmesinin asgari şartlarından biri yolu mahkemeye düştüğünde söylenenleri eksiksiz anlaması ve yine kendi düşüncelerini eksiksiz ifade edebilmesidir; öyle değil mi? Şayet kendisini Türkçe ile yeteri kadar ifade edemediğini düşünüyorsa, mahkemede kendi anadilinde savunma yapma hakkı, onun bir insan olarak vazgeçilmez hakkı olan adil yargılanma hakkının şartlarından biridir. Yoksa? Yoksası, bütün temel hakların tartışmaya açılacağı bir saçmalıklar sarmalı olur. Bir insanın istediği zaman kendi anadilinde savunma yapma hakkına engel olmak için nereden, nasıl bir gerekçe bulacaksınız?
Deniyor ki, PKK bu hakkı istismar ediyor. Ana dilleri gibi Türkçe bildikleri halde, propaganda amacıyla Kürtçe savunma yapmak istiyorlar. Hatta bu hak tanınsa bile, bazılarının Kürtçeleri ana dillerinde savunma yapmaya yetmeyecek. İstismar mı ediliyor? Edilsin. Bir hakkın istismarı, o hakkın ortadan kaldırılmasına gerekçe oluşturamaz. Mahkeme uzarsa kim zararlı çıkar?
Kanaltürk’te geçen hafta kadim dostum, MHP milletvekili Özcan Yeniçeri ile bu konuyu tartışıyorduk. “Türkçe bilmeyen birine mahkeme bir tercüman zaten buluyor.” dedi. Ben de “Peki neye itiraz ediyorsun? Demek ki anadilde savunma hakkını kabul ediyorsun.” deyince iş mugalataya döküldü. Kendisini Türkçe olarak yeteri kadar ifade edemediğini belirten bir sanığın, kendi ana dilinde savunma yapma hakkını hangi gerekçe ile reddedeceksiniz?
Aslında Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 202. maddesi ve bizi de bağlayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin 3. fıkrasının “e” bendi açık. Lozan Antlaşması’nın 39/5 maddesini de sorunun vuzuha kavuşması için çözüme ilave edebilirsiniz. AİHS “Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak” şartını adil yargılanma hakkı olarak belirtiyor.
Peki bu tartışmanın sebebi ne? Sebep, güya bir strateji. Bu hak verilirse daha fazlasını isterler, hepsi hemen verilirse bu sefer başka bir şey isterler. Temel hakları, farklı etnik kökenden gelenlere karşı bir stratejik silah olarak kullanırsanız bu silah eninde sonunda gelip sizi vurur. AK Parti’nin söz verdiği bir düzenlemenin PKK tarafından açlık grevinin gerekçesi olarak kullanılması örneğinde görüldüğü gibi.
Sapla saman birbirine karıştırılmasın. İnsan hakkı, vazgeçilmez ve devredilmez haklardandır. İnsan insan olduğu için tartışmasız bir şekilde bu haklara sahiptir. İnsan hakkını siyasî tartışma veya pazarlık konusu yapmak toplumsal mutabakatı ve hepimizin üzerinde yaşadığı hukuk zeminini tahrip eder.