Cenab-ı Allah, depremde hayatını kaybedenlerden rahmetini esirgemesin. Yakınlarının acısıyla yananlara da sabır versin.
Ortak bir acı. Bize düşen yaraları sarmak. Allah'a şükür yaraları sararken bir eksiğimiz-gediğimiz yok. Devlet, sivil toplum ve halk bu tür felaketlere karşı kolay organize oluyor. Taş ve moloz yığınları arasından insan hayatı kurtarmak, karda-kışta evsiz-barksız kalanların ihtiyaçlarını karşılamak konusunda hepimiz seferber oluyoruz. Merhametli, müşfik bir toplum darda kalanın imdadına yetişiyor. Devlet bu yardımsever topluma ayak uydurmuş vaziyette.
Artık özgüveni olan bir toplumuz. Evvel Allah, sonra kendimize güveniyoruz. Ölüm, Allah'ın emri. Tevekkül ile boyun eğeriz. Ama alınacak tedbirlerde, zorda olanın imdadına yetişmede giderek yükselen bir gücümüz ve becerimiz var. Her işin üstesinden geleceğimize, her zorluğu aşacağımıza inanıyoruz. İnanırsak aşarız. Gücümüzü kendimize olan inancımızdan, güvenimizden alıyoruz.
Bugün duruşumuza, gözlerimizdeki keskin ifadeye yansıyan bu özgüven çok eskilere dayanmıyor. Toplum özgüvenle, rahmetli Özal'ın takdimi ile tanıştı. 90'lı yıllarda bu özgüven aşındı, 2001 krizinde yerlerde süründü. Şimdi zirvelerde geziniyor. Boş bir gurur, cahilce bir kibir değil bu. Türkiye büyük işler başardı. Dünya krizle sarsılırken kaya gibi sağlam durdu. Mucizevi büyüme hızlarını yakaladı. Ortadoğu ülkelerine model oldu. Sadece bölgede değil dünya çapında sorun çözen bir liderlik geliştirdi.
Tek sebep, demokrasinin gelişmesi. Bu özgüveni demokrasi üretiyor. Kararı halk veriyor. İktidarı halk kullanıyor. Sonunda büyük işler başarılıyor. Halk, dizginler elinde olduğu zaman en doğrusunu, en iyisini başarabileceğini tecrübe ederek gösteriyor. Halkın üzerinden darbe sopası kalkınca, işlerin yoluna girdiği görülüyor. Yeni anayasayı mümkün kılacak temel dinamik işte bu özgüven.
Toplumdaki özgüven yükselirken, bu ana akımın dışında kalan CHP'ye, içeriden Süheyl Batum'un getirdiği eleştiri bu yüzden ciddiye alınmalı. Süheyl Batum, özgüvenli bir üslûpla, Atatürkçü Düşünce Derneği'nin Çiğli Şubesi'nin düzenlediği toplantıda partisini özgüven eksikliği ile suçlamış. Şöyle diyor: "Öyle bir hayal kırıklığı yaratmışız ki biz şöyle düşünüyoruz: Biz beceriksiziz, hiçbir şey düşünmeyen, beraber karar üretemeyen, kararı uygulayamayan zavallı bir kitleyiz." Batum'un bu minval üzere sinik bir şekilde sıraladığı özeleştirinin karşılığı şu ifade: Özgüven yokluğu.
Birlikte siyasî analizler ürettiğimiz eski dostum Şükrü Karaca'nın, Kılıçdaroğlu'na danışman olmasına, Batum'un sözlerinden sonra daha derin anlamlar yükledim. Şükrü Karaca toplumu tanıyan, orijinal buluşları ve analizleri olan, şeytana pabucunu ters giydirecek kadar kıvrak bir zekâya malik müstesna bir beyindir. Ama asıl bariz vasfı, kibirle kanatlanmış aşırı özgüvenidir. O kadar ki, CHP'deki özgüven açığını tek başına kapatabilir. Kapatsın! Ne dediğini bilen ve karar verdiğini yapan bir CHP'ye Türkiye'nin ihtiyacı var. Yeni anayasa CHP'nin özgüvenini kazanması için bir fırsat. AK Parti'nin anayasa konusunda ne düşündüğünü biliyoruz. CHP'nin nasıl davranacağını, ne ölçüde mazide kalmış takıntılarını aşabileceğini kestiremiyoruz. O zaman bu anayasaya CHP'nin kendi damgasını vurma ihtimali var. Türkiye, içine sinen bir anayasaya malik olursa, bu sonuç AK Parti'den ziyade CHP'nin eseri olacak. Özellikle Kürt sorunu konusunda CHP'den gelen anayasa sinyalleri umut verici. CHP'ye özgüven kazandırmak hepimizin görevi. Çünkü özgüvenli bir CHP, Türkiye için çok kıymetli bir kazanç.
Aslında CHP, ordunun ve yüksek yargı oligarşisinin ana rahmi gibi koruyucu ve kollayıcı kanatlarından mahrum kaldığı için özgüven bunalımı yaşıyor. Türkiye'nin seçkinleri uzun zaman önce değişmeye başladı. Artık yönetici elitler CHP'nin altı okuna bağlananlar değil. Daha ötesi, bu elitlerin bugünün dünyasında AK Parti'nin yeni elitlerinin yardımı olmadan alacakları bir nefes de kalmadı. CHP, Türkiye'nin ve dünyanın yeni şartlarına ayak uydurmak zorunda. Tek çare, halkın tercihlerine göre yeniden şekillenmek. Özgüven sadece demokrasi ile kazanılıyor.