PKK-BDP. Nevruz'u "Kürt Baharı"na dönüştürmeyi planladı.
İstanbul ve Diyarbakır'da pazar gününün hasılatı, bu planın işlemediğini gösteriyor. Amaç, büyük kitlesel katılımlardı. Kandil'den kitlelerin alanlara çekilmesi talimatı geldi. İddialı ajitasyonlar yapıldı. Pazar gününün bereketinden istifade etmek için Nevruz öne çekildi. Gösterilen bütün çabalara rağmen beklenen sonuç elde edilemedi.
PKK'nın stratejisi, Devrimci Halk Savaşı'nın ulusalcı bir türü. Silah önce, halk ile devlet arasına düşmanlık sokmak için kullanılıyor. Terörist peşine düşen devlet, aradığı kişilerin -Mao'nun tabiriyle- "denizdeki balık misali içinde saklandığı halkı" taciz ediyor. 90'lı yıllarda köy boşaltmalarla ve faili meçhul cinayetlerle bu taktiğe devlet epeyce katkıda bulundu. Kitlelerin silahlı mücadelenin peşine takılması, uluslararası alanda meşruiyet getiriyor. Sonrası "objektif şartlar"a uygun kazanımlar elde etmek. Talep edeceğiniz şeyin sınırını sadece konjonktür belirliyor.
PKK-BDP cephesi, silahlı mücadeleyi ve ona bağlı olarak kullandığı siyasî taktikleri askerî vesayet düzeneği üzerine inşa etmişti. Bu düzenek çöktü; ama PKK'nın uyguladığı stratejide kayda değer bir değişiklik olmadı. PKK, AK Parti Hükümeti'ni TSK'nın yerine ikame ederek düşman ihtiyacını karşılamayı sürdürdü. PKK'nın arkasındaki kitlesel desteğin temmuz güneşi görmüş kar misali erimesi, bu hesabın tutmadığını gösteriyor. PKK'nın donanımı demokrasi içinde ve demokrasi ile var olan bir rakiple mücadele etmeye elverişli değil. Nitekim BDP'nin, örgütsel çatışmalara yol açan ön plana çıkma gayretleri PKK'nın bu donanım eksikliğinin doğasından kaynaklanıyor.
PKK kitlesel desteği, 2007-2009 dönemindeki düzeyde tutamıyor. Habur olayı, Kürt sorununun iki tarafında da kırılmaya yol açtı. KCK tutuklamalarına karşı protestolarda katılımın azalan bir seyir izlemesi, kitlesel destekte zirve noktasının aşıldığına ve inişe geçildiğine dair somut bir gösterge.
PKK-BDP cephesi, Kürtlerin önüne Kürt sorununu çözmek için değil, Kürt ulusalcılığının ateşini büyütmek için çıkıyor. Pazar günü Selahattin Demirtaş "Kürdistan'da statüsüz yaşamak istemiyoruz." diyordu. Aysel Tuğluk, onun yanında "Burası Amed, Kürdistan'ın başkenti." diye ekliyor. Benim ulusalcılık dediğim tam olarak işte bu. "Kürdistan'da statü aramak", Kürt ulusalcılığının hayal dünyasını süsleyen bir fanteziden ibaret. Türkiye'de Kürtlerin yüzde 60'ı Kürdistan'ın dışında yaşadığına göre Kürt sorununu çözmek için demek ki başka muhataplar aramamız lâzım. Kürdistan'daki statünün, dünyada en çok Kürt kökenli insanın yaşadığı İstanbul'daki Kürtlere bir faydası olacak mı? İnsanı dışarıda bırakan ve toprakla sınırlı hayaller peşinde koşan Kürt ulusalcılarının kitlesel desteği artırması bu yüzden imkânsız.
Nevruz, bir bayram. Kadim bir bayram. "Kadim" kelimesi, başlangıcı bilinemeyecek kadar eski olan âdetler için kullanılıyor. Nevruz, çok geniş bir coğrafyanın ortak bayramı. Herhangi bir dinden veya inançtan değil, tabiatla doğrudan ilişkiden geliyor. Ulusalcılığın toplumları birbirinden nasıl uzaklaştırdığını, PKK-BDP'nin bu seneki Nevruz pratiği gösteriyor. Ulusalcılık ortak payda aramıyor, farklı olanın peşine düşüyor. Bu yüzden Nevruz'u öne alıyor, farklılaştırıyor.
Kürt sorunu, gündeme düşen ağırlığı ile bir Kürt ulusalcılığı sorununa dönüşüyor. Bu renge büründükçe marjinalleşiyor. PKK'nın miting alanlarında azalan kitle desteğinin sebebi de bu. Toplumun var olmayan farklılıkların üretilmesine ve dayatılmasına değil; ortak paydalar etrafında buluşmaya ihtiyacı var.
PKK kitle desteğini kaybettikçe kısır döngü tekrarlanacak. Artan terör, artan mağduriyet ve artan kitle desteği döngüsü. Bu döngüyü kırmanın yegâne yolu, ulusalcılığın yol açtığı yangını bütün taraflar için elbirliği ile söndürmek. Mesela Nevruz'un bir ortak payda olduğunda ısrar etmek.
Barış içinde nice Nevruzlara...