CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun Başbakan'a gönderdiği mektup, İran-Suriye merkezli psikolojik savaşın ürünlerinden biri gibi görünüyor.
Mektup, daha doğrusu CHP'nin Suriye sorununun çözümü için geliştirdiği diplomatik plan, sadece Başbakan'ın sert cevabı üzerine medyada konu edildi. Gerçekte olanların anlaşılması için içerik de önemli. CHP lideri, diplomatik bir kamuflaja bile ihtiyaç görmeden Esed rejimini sürdürecek, hiç olmazsa ömrünü uzatacak bir çözüm çerçevesi sunuyor. "Barış, uzlaşma, istikrar ve güven"in sağlanmasını isterken, sürmekte olan iç savaşın tek sebebi olan azınlık yönetimine ve artık Suriye yönetiminin bile telaffuz ettiği "Esed'in çekilmesi" şartına, yani demokratik bir yönetimin inşası çabalarına yer vermiyor. Mektupta dile getirilen öneri, uluslararası bir toplantı düzenlenmesinden ibaret. Ama asıl mesaj Esed yönetiminin boğazını sıkmakta olan hükümete veriliyor; mevcut politikadan vazgeçilmesi ve "yeni bir başlangıç" yapılması için muhalefet olarak baskıda bulunuyor.
Gerçeği görmek için diplomasinin inceliklerini bilmeye gerek yok: Anamuhalefet partisinin Türkiye'nin Suriye politikasını reddetmesi ve "yeni bir başlangıç" önerisinde bulunması, sadece ve sadece uluslararası terazide Esed kefesine yeni ve mütevazı bir katkı olarak görülür. Pratik bir sonuç hedeflemeyen, sadece tavır sergilemeye ve propagandaya yönelik böylesine hamlelerin başka herhangi bir kıymet-i harbiyesi olmaz. Ne yani, hükümet boğazını sıktığı Suriye'yi elinden tutup ayağa kaldıracak, arkasında duran İran ve Rusya'dan da özür mü dileyecek? Sözü dosdoğru söyleyelim: Iğdır'da önceki gün yakalanan SAVAK ajanı ve yanındaki sekiz kişi, hangi merkeze ve amaca hizmet ediyorsa CHP'nin bu mektubu da aynı işe yaradı.
Peki farkındalar mı?
Soğuk Savaş'ın ideolojik kutuplaşmalarının yerini bölgemizde mezhep ayrılıkları aldı. Soğuk Savaş, ülkelerin düzenli ordularının sıcak bir çatışma içine girmedikleri; bunun yerine halkın kamplara bölünerek çatıştırılması ve terörün ve terör örgütlerinin devletleri yıpratmak için bir araç olarak kullanılması anlamına geliyor. Savaş, bir devletin iradesini bir başka devlete zor kullanarak kabul ettirmesi demek. Soğuk Savaş ise, aynı "zorla ikna" işinin farklı etnik, dinî veya ideolojik taraflarda bulunan kitlelerin seferber edilmesi aracılığıyla yerine getirilmesi. 70'li yıllarda sağ-sol çatışmalarında beş bin gencimiz işte bu Soğuk Savaş'ın kurbanı oldu. Şimdi mezhepler üzerinden benzer bir çatışma Ortadoğu'nun tamamında kışkırtılıyor. Bu yeni tür Soğuk Savaş'ın merkezi İran ve bölgedeki çatışma ortamından kârlı çıkan ülkeler de bu mezhep çatışmasına yatırım yapıyorlar.
CHP izlediği politika ile hızla bu çatışmanın bir tarafını oluşturmaya girişiyor. CHP'nin Hatay'daki kamplarda sergilediği tutum, mültecilerle ilgili suçlamaları El Muhaberat'tan ne kadar farklı? Apaydın kampında CHP milletvekilinin okuduğu metin ile Türk gazetecinin Şam televizyonunda gözleri morarmış vaziyette okuduğu metin arasında ne fark var? Tek fark birincisinin gönüllü olarak bu işe soyunması, diğerinin ise zor altında okumak zorunda kalması.
Hatay'daki kamplar hakkında CHP'lilerin iddiaları ile El Muhaberat'ın iddiaları aynı. Suriyelilerin kaldığı kamplarda askerî eğitim verildiği, ambulanslarla muhaliflere silah taşındığı, uçaklarla Türkiye'ye terörist getirildiği vs. Sorulacak tek soru -bu soruyu CHP liderine sormalı- El Muhaberat mı bu kadar güçlü, yoksa CHP mi bu basit gizli servis oyunlarına alet olacak kadar zayıf?
Suriye iç savaşını bir Alevî-Sünnî çatışması olarak takdim edenler de El Muhaberat'tan gelen talimatları harfiyen uygulayanlar olmalı. Suriye'de bir insanlık dramı yaşanıyor. Kanlı bir azınlık diktası her türlü aracı kullanarak ve kan dökerek ömrünü uzatmaya çalışıyor. Dikta hanedanının Nusayri olması, Yezid rolünü Esed'in oynamasına engel değil.
Kim olursa olsun, bölgedeki gelişmelere mezhep penceresinden bakan ve mezhep aidiyetine göre tavır alanlar, tahrik edilen yeni Soğuk Savaş'ın cehennemine odun taşıyorlar. Gaflet içinde olanlar aklını başına almalı.