Kuru, yavan, sığ bir milliyetçilik. Tarihinden, kendisini var eden değerlerden habersiz; “Türk”ü bir kabilenin toteminden ibaret zanneden bir basitlik.
Özcan Yeniçeri gibi, “Türk’e saldırmak yükselen değer” lafını ederek, “yükselen Türk düşmanlığı”ndan dem vurarak kuru-sıkı milliyetçilik yapabilirsiniz. Milliyetçiliğinizin ölçüsü, ettiğiniz “Türk” lâfzının miktarına bağlı kalır sadece. “Türklük tehlikede” diye korku içinde bağırdığınız zaman sıkı milliyetçi olursunuz. Milliyetçilik hiçbir dönemde bugün olduğu kadar cehaletin, köksüzlüğün ve korkaklığın maskesi olarak kullanılmadı. Türk tarihine, Türklüğe dair hiçbir şey bilmenize gerek yok; “Türk milliyetçisiyim” dediğiniz zaman o koca tarihin şanı-şerefi hemen sizin bireysel mülkiyetinize geçiyor. Türklük sizi yüceltmiş; bütün cehaletinizi, eksikliklerinizi örtmüş oluyor. 1071’den önce bu topraklarda Türk yaşamıyordu. Bin yılda bu topraklar Türk lafı ede ede mi Türk oldu? Bugünkü Türklüğümüzü Osmanlı’ya borçluyuz. Osmanlı ne zaman Türklüğüyle övündü?
Türklüğün milli kimlik olduğuna itiraz edenler var. Eğer herkes kendisini “Türk milleti”nin mensubu olarak hissetmiyorsa, bu sonuç kimin eseri? Türklüğü bir etnik kimliğe dönüştürenler ve bugün hâlâ etnik milliyetçilikte ısrar edenler kimler? Türkçüler değil mi? Ezberlediğimiz lâfların üzerinde düşünelim. 5 bin yıllık tarihin son bin yılını anladık. Ya önceki 4 bin yılında “Türk bir üst kimliktir” dediğiniz Anadolu’da yaşayan insanlara, kendilerini “aynı milletin mensubu hissedecekleri” daracık da olsa bir yer bulabilir misiniz? Türklüğü bir milletin kimliğinden basit bir etnik kimliğe kim dönüştürdü? Bu kötülüğü bize kim yaptı?
Türk milliyetçilerinin bugün, etnik kimliğe dönüştürdükleri “Türklük” dışında, bu ülkenin birliğini-bütünlüğünü, devletin bekâsını sağlayacak çareleri yok. “Küçük Türkiye” için milliyetçilik yapmanın âlemi var mı? Çare işe yaramıyor; tam tersine ülkeyi parçalıyor. Osmanlı bugünün Türk milletini Türkçülük yaparak mı inşa etti? İngiliz neden İngiliz milliyetçiliği yapmaz; Britanya milliyetçiliğinden taviz vermez? Ve Türk milliyetçileri bunu neden anlayamaz?
Türk Ocakları’nın kapatılmasını, daha doğrusu kendi kendisini feshetmesini önerdim. Türkiye 1912’nin şartlarında değil. Bir asırlık tarihiniz sizi etnik milliyetçiliğin dar sınırlarına hapsetmişse ve bir türlü bu sınırları aşamıyorsanız, bu millet için kendinizi feda edeceksiniz. 1926’da “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyasının ve 1930’da bugün resmen tekrarlanan “etnik Türk tarihi tezi”nin yükünü sırtında taşıyan Türk Ocakları’nın varlığı, “etnik Kürt tarihi tezi” dışında neye hizmet eder? Milliyetçilik bölücü bir fikre işte böyle dönüşür. Şayet siz, bugün Kürtlerin kendilerine yer bulamadıkları bir millet iddiasını ısrarla savunuyorsanız, yaptığınız etnik bölücülüktür. Mehmet Akif Okur “geleceğin Türklüğüne bir medeniyet kimliği” olarak bakmayı öneriyor (Star, Açık Görüş, 17.2.2013) Başkalarının içinde kendisi olarak var olabilecekleri bir medeniyet ufku bu. Karşılığında üstleneceğiniz sorumluluğu, dağa taşa ve anayasanın her yerine “Türk” yazarak yerine getirebilir misiniz?
Şemsettin Sami’nin mezarına Arnavutluk’tan gelen talep üzerine sahip çıkmıştım. Geceleri benimle Feriköy Mezarlığı’nda yatmaya hazır epeyce Türk milliyetçisi çıktı. Neyse ki gerek kalmadı. Dışişleri Bakanı’mız Ahmet Davutoğlu arayarak, böyle bir şeye izin vermelerinin mümkün olmadığını söyledi. “Kamus-ı Türkî’yi nasıl veririz?” diyor. Demek ki milliyetçiliğin mirası emin ellerde. Geriye hâlâ, hem Türk hem de Arnavut milliyetçiliğinin kurucusu sıfatını hak eden Şemsettin Sami’yi anlayabilmek kalıyor. Ziya Gökalp gibi birkaç isim istisna, geri kalan Türk milliyetçilerinin tamamının gayretini bir araya getirseniz, Şemsettin Sami’nin Türk milletine kazandırdıklarının zekâtı etmez. Kuru kuru milliyetçilik olmaz.