Bayram namazından önce Çubuk’ta merkezî sistemden hocanın vaazını dinliyoruz. Hz. İbrahim’in ihtiyarlık çağında sahip olduğu tek evlâdı Hz. İsmail’i Allah’a kurban etme hadisesi bütün çağların en etkileyici hikâyelerinden biri.
Vaiz, muhtemelen her sene anlattığı bu hikâyede bu sefer bıçağa odaklandı. Kesilirken canı acımasın diye Hz. İbrahim bıçağı ince ince biliyor. Keskin bıçak, Hz. İsmail’in yumuşak boynuna değiyor, ama Allah’ın emri ile kesmiyor. Hikâye hepimizin ezbere bildiği ayrıntıları ile, adanmışlığın ve teslimiyetin mükâfatını anlatıyor. Ama hocanın dikkati bıçakta. Derin bir felsefeye giriyor. Bıçağa kesmesini de kesmemesini de emreden Cenab-ı Allah. Buraya kadar tamam; hocanın daha derin ve felsefî bir ilavesi oldu. Soruyor: “Neden bıçak kesiyor da, başka bir şey kesmiyor.”
Acaba kesen bıçak mı?
Bıçakla aram iyi. Daha ilkokuldayken mahallenin kadınları tavukları bana kestirirdi. Meğer kadının kestiği yenmezmiş. Sonra işi büyütüp kurban kesmeye başladım. Bıçağın keskinliğini, kurbanın boynuna değişini, akan kanı ve son nefesini verene kadar çırpınışını bilirim. Artık bıçağı gençlerin eline verip gösteriyorum, gerektiğinde müdahale ediyorum. Gerçekten insanı, hayatın değeri hakkında fikir ve tecrübe sahibi kılıyor. Sofrada önünüze gelen eti iştahla yiyip, sonra da kurban kesilmesini vahşet olarak görmek tutarsızlık. Bıçağı elinize alıp, bir canlının hayatına son vermenin, insan hayatını sürdürmenin şartı olduğunu tecrübe ederek öğrenmek. Üstelik bunu bir ibadet olarak ifa etmek.
Bıçak kesmek içindir; ama her bıçak kesmez. Hayvanın boynuna çaldığınız bıçağın geniş ağızlı ve ağır olması gerekir. Ne kadar keskin olursa olsun, ince bir bıçakla kurban kesilmez. Üstelik keserken nazik ve yumuşak olmak, hayvana eziyettir. Özellikle boynuna bıçağı vururken hızlı ve sert olmak gerekir. Bunları yaparken kendiliğinden ilave olarak bir bilinç gelişir. Kurbanı kesen bıçak değil, insandır.
Bıçakla her şey yapılır. Bıçağın olmadığı bir hayat hayal edemezsiniz. Issız bir adaya düştüğünüzde hayatınızı kurtaracak en gerekli alet bıçaktır. Bıçakla toprağı kazar, ağaca biçim verebilir hatta taşı yontabilirsiniz. Özünde bir bıçak olan İsviçre ordu çakısı ile daha fazlasını.
Kesen bıçak değil, biziz. Öldüren silahlar değil, o silahları kullananlar. Suçu demir yığınlarına atarak sorumluluktan kurtulamayız. Demir cevherini işleyip, ondan bir ameliyat bisturisi yapmak yerine kasap bıçağı yapan biziz. İşleyen, bir amaca göre biçim veren, sonra ne için ne zaman kullanılacağına karar veren bizleriz. Kelimeleri, kavramları bilen ve onlara ölümcül anlamlar yükleyen de.
Suriye’de bayram boyunca ateşkes ilan edilmiş. İnşallah bayramdan sonra da devam eder. Cezaevlerindeki açlık grevi tehlike sınırına dayandı. Şehit haberleri gelirken, cezaevlerinde ölüme yaklaşanlarla empati kurmak çok zor; ama gerekli. Çünkü askeri-polisi şehit edenlerle onlara ölmeyi emredenler aynı kişiler. Cezaevlerindeki açlık grevleri, PKK’nın var olabilmek için ihtiyaç duyduğu kin ve öfkeyi çoğaltmak için örgütlediği bir eylem. Cezaevlerinde savunmasız mahkûm ve tutuklular ölümü seçerek, PKK’nın haklılığını kendi kitlesine kanıtlamış olacak. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bayram öncesi Sincan Cezaevi’ni ziyaret etmesi olumlu bir gelişme. Açlık grevine siyasî değil insanî bir mesele olarak bakmalıyız. Cezaevleri, öldürmek için değil. Orda bulunan insanların canından devlet sorumlu. Açlık grevi, Abdullah Öcalan’ın talimatı ile duracaksa biz de ricacı olalım. O insanların hayatını kurtarmak için ne gerekiyorsa yapalım. Unutmayalım, o insanların ölüm emrini verenler ile askerimizi-polisimizi ve sivil vatandaşları şehit edenler aynı kişiler. Cezaevlerindeki açlık grevlerine son vermek, PKK’nın infazlarını engellemek anlamına gelecek.
Kesen bıçak değil, bizleriz. Bıçağa karşı çıkmanın ve bıçağı suçlamanın bir anlamı yok. Elimizdeki bıçağı, gülün dikenlerini ayıklamak ve bir destede toplamak için de kullanabiliriz; öldürmek için de. Galiba kurban bize bıçağı ve bütün aletleri ve dahi insan eseri olan her kavramı ve kurumu yaşatmak için kullanmasını öğretiyor. Birbirimizi suçlarken unuttuğumuz bir şeyi de hatırlatıyor: Kesen bizleriz, bıçak değil.