Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür Haber, Türkiye ve dünyadan önemli olan Son dakika, Güncel, Teknoloji, Magazin ve Siyaset haberlerini okuyabilirsiniz.

SON DAKİKA
Sol Ok
Sağ Ok
Menü
Ara
Facebook Twitter
ANASAYFAGÜNDEMSİYASETSPOREKONOMİ SEYAHAT TEKNOLOJİ YAZARLAR FOTO VİDEO

Mümtazer TÜRKÖNE

'İslâmî bekleyiş'

Facebook Twitter Linkedin WhatsApp Tumblr Yazdır Büyüt Küçült


Şerif Mardin'in dün Taraf'ta Neşe Düzel'e verdiği mülakatta kullandığı tabir bu. Şerif Mardin'in, 'İslâmî dirilişin sürekliliği', 'İslâm'ın artan enerjisi' gibi deyimlerle bugünü tasvir ederken, toplumsal gerçekliği 'bekleyiş' kelimesi ile özetlemesi ilginç. Beklenen ne? Bir Mehdi'nin gelişi değil elbette.


'Pasif bir arayış' olabilir mi? Toplum birilerinin kendisi adına bir şeyleri arayıp bulmasını bekliyor. Bekleyenleri sınıflandırırken 'Kur'an'ı bilenlerin bekleyişi' ile 'ikincil, üçüncül kaynaklardan okuyanların bekleyişi'; yani geleneksel 'havass-avam' ayırımının altını çiziyor Mardin. Mülakatın bugünkü devamında belki bu 'bekleyiş'in neye dair olduğunu daha sarih anlayacağız.

Şerif Mardin, dinin toplumsal karşılığını anlamaya ve çözümlemeye bütün bir ömrünü adamış bir sosyal bilimci. Cumhuriyet'in laik politikalarını sığ ve mekanik olmakla niteleyip, dinin kültürel ve toplumsal işlevlerini kavrayamamakla suçlar. Mardin, bir din âlimi değil. İlahiyatla değil, dinin bir toplumsal kurum olarak üstlendiği rollerle ilgileniyor. Toplumun anlam dünyasındaki karşılığını gösteriyor. Bu yüzden 'İslâmî bekleyiş' ile kastettiği şeyin, toplumsal değişimin istikametine dair bir yorum olduğunu düşünebiliriz. 'Mahalle baskısı' metaforu da Şerif Mardin'in icadı idi.

Türkiye'de çok şey değişti. Dinin toplumsal karşılığı da. Artık kimse laikliği, siyasî rekabetin veya toplumsal değişimin anahtar kavramı olarak kullanmıyor. Kahire'de Mısırlılara laiklik tavsiye eden Türkiye'nin Başbakan'ının kendi partisi üç yıl önce laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaktan mahkûm edildi. Demek ki bu tartışmaların gerçek hayattaki karşılığı farklı. Bu farkı anlamak için, Başbakan'ın laiklik ihraç ettiği Mısır'ın tam da laiklik eksenli sıcak gündemine eğilelim.

Mısır'ın güneyinde Assuan kentinde vali bir kiliseyi, ruhsatsız inşa edildiği gerekçesi ile yıktırıyor. Kahire'de Hıristiyan Kıptilerin Tahrir Meydanı'ndaki protestosunda şu ana kadar 19 kişi hayatını kaybediyor. Üstelik radikal İslâmcı gruplar bu eylemlerde Hıristiyanlara destek veriyorlar. Mübarek iktidarı sallanırken İskenderiye'de Noel ayininde bir kilisede bomba patladığı zaman yine Müslümanlar Hıristiyanlara destek olmak için canlı duvar oluşturmuştu. Din eksenli bir başka gerginlik Tunus'ta yaşanıyor. Başörtülü bir genç kızın üniversiteye alınmamasını protesto edenlerin eylemi yayılıyor. Din eksenli hassasiyetlerin rol oynadığı bütün bu olaylarda toplumda sorun yok; yegâne sorumlu devlet. Dikta dönemlerinden kalma bir alışkanlığı yöneticiler sürdürüyorlar. Bu bir yönetim tekniği. Devlet dine ve toplumun kutsallarına saygı göstermiyor. Tepki ile karşılaşınca da laikliğe sarılıyor. Gerçekte ise laikliği uygulanamaz hale getiren kendisi. Dinî konuları bir toplumsal huzursuzluk ve çatışma vesilesine dönüştürmek için elinden geleni yapıyor. Böylece kendi kendini yönetemez bir toplum imajı oluşturuyor. Dikta yönetimleri tasfiye edildikten sonra bile bu politikanın sürdürülmesi, bir idarî teknik olarak nasıl yerleştiğini gösteriyor.

Elimizde sağlam bir ölçü var. Batı'da farklı inanç mensuplarının birbirini yok etmesini engellemek ve toplumsal barışı sağlamak için laiklik adını verdiğimiz prensip gelişti. Devleti, bu çatışmaları önlemek için tarafsız hale getirmek bulunan en mantıklı çözümdü. Bugün İslâm dünyasında ise laiklik adıyla toplumu din çatışmalarına sürükleyen bir devlet iktidarı hâlâ egemenliğini sürdürüyor. Devlet dinî çatışmaları durdurmak yerine bizzat kendisi kışkırtıyor. Sorun toplumda değil devlette. Laik bir hukuk düzeni için en ciddi tehdit devletten geliyor.

Toplumun ilerlemesi, zenginleşmesi aynı zamanda çoğullaşması demek. Bugün dindarlık artık sadece yoksulların yaşam biçimi değil. Dindar sosyetenin yükselişi, sınıf farklılıklarının aynı dine inananlar arasında büyük uçurumlar oluşturması otomatik olarak keskin laikliği de, dinin tekçi yorumlarını da belirleyici olmaktan çıkartıyor. Sosyetemiz dün laikti; bugün ise Müslüman. O zaman toplumsal kutuplaşmayı dinî inançlara yüklemenin ve din eksenli bölünmelerin karşılığı kalmıyor. Sorun devletin laikleştirilmesinde düğümleniyor. 'İslâmî bekleyiş'le Şerif Mardin'in neyi murat ettiğini bilmiyoruz. Ama dün anlamamız gereken şey olmadığı ortada. Hepimiz çoğulculuğu ve bu çoğulculuğun güvence altına alınmasını bekliyoruz.

MÜMTAZER TÜRKÖNE DİĞER YAZILARI
Hurhaber.com'da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hür Haber sorumlu tutulamaz.

ANASAYFA | GÜNÜN HABERLERİ | KÜNYE | REKLAM | RSS