Bursa’da Muradiye Külliyesi’nde yer alan şehzade mezarlığı halk arasında “gözü yaşlılar” olarak biliniyor.
“Gözü yaşlı”, iktidar mücadelesini canıyla beraber kaybetmiş olan hanedan mensuplarına deniyor. Hem isim hem de mezarlar zarafet ve asalet sembolü. Ortada Cem Sultan’ın, Rönesans dönemi İtalyan mimarisine uygun abartılı biçimde süslü türbesi, bu zarafetin somut işaretlerinden biri. “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe”. Devlete sahip çıkmak için verilen iktidar mücadelesinde ikisinin ortası bir yer yok. Kaybederseniz canınızdan olursunuz.
Osmanlı tarihinin en fazla yanlış anlaşılan hususlarından biri “kardeş katli” kuralıdır. Kardeş, “nizâm-ı âlem” için katledilir. Bir tek kişinin hayatı –kardeşiniz bile olsa- on binlerce insanın hayatını kurtarmak için feda edilir. Çünkü, -en son Fetret Devri’nde tecrübe edildiği üzere- taht kavgası, her şehzadenin peşinde topladığı kalabalıklar yüzünden ülkeyi kan gölüne çeviren bir iç savaş demektir. Kendinizi Muhteşem Süleyman’ın yerine koyup düşünün. Gözünden sakındığı evladını, Şehzade Mustafa’yı “nizâm-ı âlem” için önce katlediyor; ve bir baba olarak o kadar derin bir üzüntünün içine düşüyor ki, cenazesinde imamlık yaparken gözyaşlarına boğuluyor ve namazın sonunu getiremiyor.
Eğer Kürtler bizim kardeşimiz ise, devlete başkaldırana karşı hepimiz Süleyman olmalıyız. Devlete başkaldıranın, kardeşiniz de olsa önce boynunu vurursunuz, sonra da oturup peşinden ağlarsınız. Ne var bunda?
Biz PKK terörüne karşı askerimizi ve polisimizi, bu vatan için şehit verdik; Kürtlerle aramıza kan davası sokmak için değil. Onlar vatan için hayatlarını feda ettiler. Eğer iş başa düşerse hepimiz feda ederiz. Bu ülkede tarih boyunca vatanı için hayatını feda edecek adam sıkıntısı hiç çekilmedi. Bir yerde elinize silahı alır, göğsünüzü siper edersiniz. Öbür yerde vatanın birliği için tek tek vatandaşlarınızı ikna edersiniz. Kanun, kural koyarak, bu kurallara uyarak, herkes için onurlu ve müreffeh bir hayat sağlayarak, barışı tesis ederek vatanın birliğine bütünlüğüne katkıda bulunursunuz. İşte o zaman Kanuni Sultan Süleyman olursunuz.
Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven’in bahsettiği gözyaşının, Muhteşem Süleyman’ın Şehzade Mustafa için döktüğü gözyaşından hiçbir farkı yok. Önce öldürecek, sonra da ağlayacaksınız. Devlet ancak böyle yaşar ve yaşatılır. İnsanı yaşatmak için sonuna kadar çaba gösteren bir devletin meşruiyetini kim sorgulayabilir?
Düşünün! Terörist, polisle karşı karşıya geliyor. Karşısında duran polis, alnına kurşunu yapıştırdıktan sonra gözyaşı dökecek olan polis. Teröristin teslim olması için polisin elindeki silah mı, yoksa birazdan dökeceğini bildiği gözyaşı mı daha etkili olur?
2007 yılında komutanlar itiraf ettiler. “Dağa gidişi durduramıyoruz” dediler. Koskoca devlet cihazı, o hantal haliyle istikametini değiştirdi ve dağa gidenleri ikna etmek için çareler aradı. Hükümet açılımlar yaptı. Kürtçe devlet televizyonu kuruldu. Başbakan, asimilasyon politikalarını sona erdirdiklerini ilan etti. 2023 vizyonuna, çok daha ileri düzenlemeler yerleştirildi. Peki çözüm?
Çözüm, Diyarbakır emniyet müdürünün sözlerinde. Birilerinin kin ve nefretle gözlerini kan bürümüş olabilir; yine de görmek bu kadar zor mu? Şehitlerimizi hangi amaç için verdiysek, Diyarbakır emniyet müdürünün sözleri de aynı amaca hizmet ediyor. Kanı durdurmanın, yeni şehitleri engellemenin ve daha ötesi devletin milletiyle bölünmez bütünlüğünü sağlamanın sihirli formülü, Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven’in sözlerinde saklı.
Hükümet, devlet dediğimiz cihazı yönetiyor. Başbakan, devleti yöneten hükümeti temsil ediyor. Diyarbakır emniyet müdürü ise doğrudan devleti. O soğuk nevalenin bir ruhu, bir yüreği olduğunu gösteriyor. Devleti o ruh ve yürekle yaşatacağını ilan ediyor. Ve biz o devleti sevmeye başlıyoruz. Parti liderleri gibi oy hesabı, denge politikası gütmüyor.
Şahsen ben Başbakan’ın “biz terörist için ağlamayız” sözlerini garipsemedim. Bu sözler, ne PKK’lılara, ne de Kürtlere söylenmiş bir söz. Muhatabı doğrudan CHP ve MHP’liler. Önemli olan hükümetin tek bir imza ile görevden alabileceği emniyet müdürünü Diyarbakır’da tutarak bu gözyaşlarının arkasında durabilmesi. Endişeye mahal var mı?
Gözyaşı döken bir devletimiz ve bu devleti yöneten bir hükümetimiz var.