Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün sözleri, çok şeyin değiştiğini ispatlıyor. “Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız, insan değilsiniz” sözü vicdanlı bir aydına değil, doğrudan devlete ait bir söz artık.
Doğrudan devlet gözyaşı döküyor. Devlet, terörle mücadelede kendini kanıtlamış, başarılı bir polis şefini Diyarbakır gibi bir ile emniyet müdürü olarak tayin ediyorsa ve bu adam çıkıp devlet adına gözyaşı dökmenin mecburiyetinden bahsediyorsa Türkiye’de gerçekten çok şey değişmiş demektir. Değiştiğini hissediyor ve fark ediyorduk; ama bu kadarını hayal bile edemiyorduk.
Ne güzel, artık hayatına son verdiği insan için gözyaşı dökebilen bir devletimiz var.
PKK’nın elan sürdürdüğü topyekün saldırıları önlemek için öne çıkan devlet bu sefer farklıydı. PKK, sivil halkın arasına karışıyor, ama tek bir sivilin burnu kanamıyordu. Polis-asker yoğun ateş altında kaldığı zaman bile, sivillerin zarar görmesi ihtimali söz konusu ise önce kendini feda ediyordu. Beytüşşebap’taki görüntüleri hatırlayalım: Üzerine konan PKK bayrağı ile bir polis aracı göstericilerin arasında sıkışıp kalmış, ama kimsenin burnu kanamamıştı.
Eski konsepte göre, bu görüntüler terörle mücadelede zaaf işaretiydi. Bugün tersine devletin özgüveninin ve terörle usulüne uygun mücadelenin gereği olarak kabul ediliyor. Sonuç? Sonuç, Şemdinli’de PKK’nın bütün gücünü seferber ederek giriştiği saldırılarda alındı. PKK kaybetti. Çünkü halk, bu saldırılarda PKK’yı desteklemedi. Neden? Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven’in sözlerinde somutlaşan devletin güvenlik güçlerinin yaklaşımı yüzünden. PKK, son saldırılarda bir duvara tosladı. Tosladığı duvar, güvenlik güçlerinden önce halkın kendisi idi.
Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün, “keşke yaşanmasaydı” diye özeleştiri yaparken söylediği gibi, devlet yıllarca yanlış uygulamalar yaptı. Köy boşaltmak yanlıştı. Şiddet ve baskı ile meseleyi çözmeye kalkmak bütünüyle yanlıştı. Meseleyi güvenlik sorununa indirgeyen perspektif yanlıştı. PKK, bu yanlışlarda aradığı ortamı buldu; Kürtlerin kültürüne ve geleneklerine taban tabana zıt değerlere dayanan marjinal bir Marksist-Stalinist örgüt kitlesel tabana sahip oldu.
Devlet GAP TV’de, “ölü ele geçirilen PKK’lıların görüntüleri” ile işe başlandı. Belediyelerin, PKK’lıların cenazelerine tahsis ettiği ambulansların İçişleri Bakanlığı tarafından peş peşe soruşturma konusu yapıldığını hatırlayın. Evet adam devlete başkaldırmış ve öldürülmüş. Artık sadece bir annenin kaybettiği ciğerparesi, bir babanın gözünden sakındığı evladı, birinin yeğeni, kardeşi. Acı sebebi ne olursa olsun, herkes için aynı. O tarihlerde buna benzer şeyler yazdığım için çok eleştiri almıştım. Bu yüzden Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün sözlerinde, hayıflanmalarımın, keşke devlet artık farklı bir dil kullansa hayallerimin karşılığını buldum.
Mesele bu yaklaşımla terör sorununu çözmek değil. İnsan hayatına değer vermek, politik sorunları çözmenin aracı değil, amacıdır. Ancak böyle bir devlet, ahlakî olarak inandırıcı ve ikna edici olabilir. İnandırıcılığı ve ikna ediciliği insan hayatını üstün tutmaya odaklanırsa, kendi değerinin karşılığını o devletin içinde bulan insan da, o devlete güvenir.
Çukurca’da Geçimli Karakolu’na, intihar saldırısı yapan 16-17 yaşındaki üç kızın otopsi haberi üzerine şunları yazmıştım: “Devlete başkaldırdığı için öldürdüğü kişinin başında, devlet adını verdiğimiz heybetli varlık dizüstü çöküp, başını iki elinin arasına koyup hüngür hüngür ağladığı zaman, işte o zaman devlet kendisini yaşatacak enerjiyi de, gücü de bulmuş olur.”
Dağa çıkan teröristi etkisiz hale getirmekle, karşı koyduğunda öldürmekle görevli Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven işte bunu yapıyor. Acı çeken, kim olursa olsun vatandaşı için gözyaşı döken bir devletimiz var artık. Ne tek tek 75 milyon vatandaşımızın, ne de devletin sırtını bundan sonra kimse yere getiremez.