Eski Meclis binası önünde yaşanan arbede, 70’li yılların kitlesel şiddet sahnelerini aratmadı. CHP, marjinal sol-Kemalist bir örgütün kuyruğuna takılıp Ankara’yı savaş alanına çevirdi. Başta genel başkan, yanında 50 milletvekili barikatı aşarak, polise karşı girdikleri savaşı kazandılar.
Kutlamalara heyecan ve renk geldi; 2012 yılının Cumhuriyet Bayramı’nın hakimi, dolayısıyla Cumhuriyet’in sahibi CHP’liler oldular. Yetmedi. İstanbul’da Taksim Cumhuriyet Alanı’na çelenk koyan CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kağan Salıcı, tören için bekleyen askerî erkâna seslendi: “Sizin korumanız gereken Cumhuriyet’e biz sahip çıkıyoruz.” Tıpkı eski günlerdeki gibi. Peki endişe etmeli miyiz?
Toplum, CHP’nin önderliğinde yeniden keskin uçlu bir kutuplaşmanın ve kavganın içine yuvarlanır mı? 2012’nin Cumhuriyet Bayramı, 1969’un 19 Mayıs’ı gibi yaygın şiddet eylemlerinin işaret fişeği olabilir mi? CHP il başkanının sözleri askeri tahrik eder ve yeni darbe planları hız kazanır mı? Genç subaylardan birkaçının aklına, sivil eylemcilerin önüne düşüp barikatları aşmak ve Cumhuriyet’i yeniden kurmak hayali düşer mi? On yıldır ülkeyi yöneten ve oyları hiç düşmeyen AK Parti iktidarının rakipsiz hakimiyetinden ülkeyi kurtarmak isteyen muhalifler, naçar bu şiddet sarmalına ve darbe planlarına destek verir mi? İş büyür ve sonunda CHP’nin desteğiyle yeni bir ara dönem başlar mı?
Endişeye mahal yok. Çünkü Cumhuriyet emin ellerde. Çünkü ülke ileri bir seviyede. Tarihin çarklarını geriye çevirecek güç kimsenin elinde yok. Marjinal bir projeye destek veren bir kitle partisinin marjinalleşmekten başka şansı yok.
CHP’nin, yanıbaşındaki marjinal örgütlerle birlikte Cumhuriyet üzerinde tekel oluşturmaya kalkmasının toplumsal bir karşılığı bulunmuyor. Çünkü Cumhuriyet’in rakipleri ve düşmanları yok. Olmayan bir düşmanı üreterek karanlığa kurşun sıkmanın ve herkesi bu kavgaya çağırmanın, ideolojik söylem düzeyinde bile anlamı yok. Bu söylemden şiddet yüklü bir kutuplaşma çıkmaz.
Düşmanları olmayan “Cumhuriyet’e sahip çıkmak” adına savaşa girmek, ucuz bir kahramanlık. Sahip çıkıyorum diyenlerin de muradı bir değil. Neye sahip çıkıyorsunuz? Kime karşı? Bu sorulara verilecek cevaplar da muhtelif. Darbeciler önce cezaevinden çıkmayı, sonra tekrar darbe yapacak hale gelmeyi anlıyorlar bu sözden. Marjinal gruplar, Cumhuriyet gibi koca bir binanın yanında durarak fark edilmeyi. CHP’liler emeksiz, zahmetsiz muhalefet yapmayı, kuru gürültü ile herkesin şikâyet ettiği muhalefet boşluğunu doldurmayı. Güç ve nüfuz kaybeden eski seçkinler yeniden mutlu günlere dönmeyi. Dikkat edin “Cumhuriyet’in sahipleri”nin ağzından birkaç yıl sonraya uzanan bir Cumhuriyet vizyonu çıkmıyor.
2012 yılında Cumhuriyet’e sahip çıkmanın ve gerçekten onu yaşatma iradesinin birbiriyle bağlantılı iki rüknü var. Birincisi Cumhuriyet’i demokratikleştirmek, yani herkese mal etmek; ikincisi, Cumhuriyet’in kurduğu ulus-devleti herkesin rahat bir şekilde nefes alıp vereceği, yani içinde yer alabilecekleri bir cazibeye kavuşturmak. Ankara’da 1920’nin Büyük Millet Meclisi binası önünde polisle arbedeye giren CHP bunlardan hangisine hizmet etmiş oluyor? Cumhuriyet üzerinde tekel oluşturmak, mülkiyet hakkı ileri sürmek, geride kalanlara “burada ne işiniz var?” demekten başka ne anlama geliyor?
Bu ülkede Cumhuriyet’le kavgası olanın aklıyla zoru vardır. Olmayan bir düşmana karşı “Cumhuriyet’e sahip çıkıyoruz” diye ortalığı savaş alanına çevirenlerin ise başka hesapları. Birileri kendi çıkarlarına Cumhuriyet’i alet ediyorsa o zaman bizim onlarla işimiz olur. Cumhuriyet darbecilerin malı değil. Cumhuriyet, komplolar ve entrikalar peşinde koşan marjinal sol örgütlerin mülkiyetinde değil. Cumhuriyet, 28 Şubat döneminin ihtişamlı günlerini arayan seçkinlerin tekelinde değil. Cumhuriyet hepimizin. İtiraz eden var mı?
CHP eski günlerdeki gibi; ama Türkiye’de yalama olmuş psikolojik harp teknikleri artık işe yaramıyor..