"Değişim" lafındaki paradoksu veciz bir şekilde ifşa eden siyasî fıkralardan biridir. Biri genç diğeri yaşlı iki rakip politikacı, seçim döneminde köyün kahvesinde karşı karşıya gelirler. Doğal olarak atışma başlar. Genç politikacı, tartışmayı izleyenlerin kavrayacağı zengin mecazlarla "değişim"i savunan rahibini köşeye sıkıştırır.
"Çok yaşlısın" der, "çok yaşamaz yakında ölürsün. Ölünce seni bir çukura gömerler." Dışarıda yoldan geçen inekleri gösterir. "Mezarında otlar biter ve şu gördüğün inekler o otları yer." Köylülerin meraklı bakışları arasında lafını tamamlar: "Sonra o inekler terslerini yola dökerler ve ben yoldan geçerken o inek tersine bakıp, senin için 'ne kadar değişmiş' derim." Yaşlı politikacı, gayet sakin söze başlar. "Belli olmaz" der, "kimin erken gideceği bilinmez, belki senin cenazende ben bulunurum. Sonra dediğin gibi seni gömerler ve bir inek mezarının üzerindeki otları yer ve tezeğini yola bırakır." Lafı gediğine yerleştirir: "Ben de o tezeğe bakar ve 'hiç değişmemiş' diye üzülürüm." Fıkra burada bitmiyor. Son sözü, kahvede bu diyaloğu dinleyen yaşlı bir köylü söylüyor: "Merak etmeyin, biz ikinizin de hangi tezeğin soyundan geldiğini gayet iyi biliyoruz."
CHP kongresine "değişim" sloganı damgasını vurunca, bu fıkrayı hatırladım. Değişim nedir? Şayet yol almaksa, hangi istikamete? Bir tür metamorfoz ise hangi kalıba? Yeni bir sentez, yeni bir tercih veya melezleşme? "Değişim" dediğiniz zaman bir şey söylemiş olmuyorsunuz, peşinden bir yığın soru geliyor. CHP kongresinden bu soruların cevaplarını alan var mı?
Türkiye'de esaslı bir muhalefet boşluğu olduğunu CHP'liler bile fark etti. AK Parti on yılın yorgunluğu ile kendi tabanından eleştiriler alıyor. Sadece "alternatif ne?" sorusuna kimse cevap veremiyor. Avrupa'da yeni bir sol dalga yükseliyor. Fransa ile düşen muhafazakâr kalelerin devamı gelecek. Bir tek Türkiye'de CHP, bu evrensel değişimin dışında kalmayı başarıyor. Nasıl? Değişmeyerek.
CHP gerçekte iki partinin koalisyonundan oluşuyor. Kemalist, ulusalcı ve tabii devrini tamamlamış seçkinci cephe ile muhafazakâr siyasetin etnik-mezhebî gerekçelerle kucaklayamadığı sosyal-adalet talep eden halk kesimleri. Birinci cepheden sol bir ideolojiyi bugüne kadar CHP çıkartmayı başaramadı. İkinci cephe ise kendisini sadece Kemal Kılıçdaroğlu ile temsil ediyor ve geleceğe yönelik bir umudu yaşatıyor. Bu iki cepheyi aynı çatı altında tutmak bir lider için ipin üstünde, elindeki denge sopasının iki ucunda birbiriyle sürekli kavga eden iki çocuğu taşımaya benziyor.
Bu zorluk söyleme yansıyor. Kılıçdaroğ-lu'nun konuşmasında olduğu gibi değişim adına söylenen bir söz karşıtı ile dengeleniyor. Hem ulusalcı, yani "devletçi-milliyetçi", hem de "özgürlükçü" olmak bir arada mümkün olamıyor. CHP lideri, "tam bağımsızlıkçı, anti-emperyalist yapımızdan bir milimetre dahi sapmayacağız" derken, salonda bulunan THKP-C ve THKO "kahramanları"nın resimleri arkada uyumlu bir fon oluşturuyor. Ama bölüşüm ile üretimi dengelemek uyumlu bir sosyal demokrasi dengesi için yeterli olmuyor. Hangi emperyalizm? Lenin'in tarif ettiği "kapitalizmin son aşaması" mı? "Tam bağımsızlıkçılık"ın bugünün dünyasında taşıdığı anlamsızlıklardan önce, bu deyimin kirli ideolojik geçmişi insanı ürkütüyor.
CHP'nin bu çelişkilerin içinden çekip çıkartabileceği bir gelecek vizyonu henüz ortada yok. Marjinal sol söylemler ve semboller açık bırakılan bir aralıktan içeri sızıyor. 70'li yılların keskin sloganları etrafta uçuşuyor. Beri tarafta evrensel solun yeniden yükselişe geçen trendini arkasına alacak kapılar sıkı biçimde kilitli tutuluyor. Türkiye'nin Kemalizm'den alınıp tekrarlanan "çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak" gibi bir sorunu var mı? Varsa, kenarından köşesinden edebiyatını bırakıp bu soruna dair iki çift yeni laf söylenebilir mi? Emperyalizme savaş açanlar, bugünün dünyasında kiminle hangi anti-emperyalist ilişkiler kurmayı ve yaşamayı düşünüyorlar?
CHP, sorunsuz bir kongre yaşadı. Öncekilerde Kılıçdaroğlu'nun mazereti vardı. CHP'nin değişim için karizmatik bir lidere ihtiyacı yok. Sadece değişim iradesi ve cesareti gerekiyor. Değişmemek adına bu kadar değişim lafı etmek size inandırıcı geliyor mu?