Yazdıklarıma sert tepkiler aldım. Bölen, parçalayan ve kavga ettiren milliyetçiliğin ateşini düşürmeye çalışıyorum.
Türkiye’nin önünde duran badireleri aşabilmesi için, herkesin ezberlediklerini gözden geçirmesi lâzım. Ezberlediklerimiz ve alıştıklarımız, inşa etmeye çalıştığımız dünyanın mimarisine aykırı. Dar, sınırlı ve korkularla dolu labirentlerin tepkisel tavırları yerine, dünyanın her yerinde söylenecek sözlere, bir medeniyet iddiasına ve özgüvenle davranmaya ihtiyacımız var.
Devletin yıllar boyu beynimizi yıkarcasına ezberlettiği milliyetçi refleksleri sorgusuz-sualsiz tekrarlarken, bir bahçe kapısının önünde sırada bekleyen insanlara benziyoruz. Bahçenin sadece kapısı var, duvarları yok. En öndeki kapıya ısrarla vuruyor, diğerleri sabırla bekliyor. Sadece birinin adım atıp bahçeye girmesi gerekiyor. Milliyetçilik, önünde birikip çaldığımız kapı. Binlerce alternatifi teke indiriyor ve bizi kapalı bir kapının önünde umutsuzca beklemeye mahkûm ediyor.
Milliyetçiliğe söz söylediğiniz zaman bir fikri, teoriyi değil bir duyguyu, hatta bir benlik duygusunu incitmiş oluyorsunuz. Karşınızdaki yaralanıyor. Durumun farkındayım; bu duygunun matah bir şey olmadığının da. Türk ve Kürt milliyetçileri birbirlerinden nefret ederek ve bu nefretten güç ve enerji alarak mesut-bahtiyar yaşayabilirler. Ama bu tutum sigara gibi keyif veren ama sağlığa zararlı bir alışkanlık. Hiç olmazsa bu ülkenin sağlığına verdiği zararın farkına varmalıyız.
Anayasa’nın 66. maddesi, anayasada olmasa ne olur? “Devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” dediğiniz zaman, 75 milyon vatandaşı Türk ilan etmiş oluyorsunuz. Peki, Türk oluyorlar mı? Bu maddenin mevcudiyetinin Türklüğe bir katkısı var mı? Bu madde anayasada olmazsa Türklüğün değerinde ve kıymetinde bir azalma olacak mı? Türk kelimesi anayasada ne kadar çok geçerse Türklük o kadar yükselmiş olacak öyle mi?
Milliyetçilik sıradan toplumsal aidiyet duygusunun, bir ideolojinin kaynağına ve aktüel siyasetin manivelasına dönüştüğü güçlü bir fikir. Çoğu zaman duygu çok güçlü olduğu için fikrin insicamı istim gibi arkadan gelir. Dışarıya dönük, rakip başka milletlere ve milliyetçiliklere karşı üretilen ve Cumhuriyet’in ulus devlet arayışını oluşturan milliyetçiliğin Türkiye’de çok zengin bir fikir mirası var. Nerede bu fikir mirası? Bugün Kürtçülüğe karşı gelişen Türkçülüğün fikir hamulesi bir incir çekirdeğini doldurmaz. Türk milliyetçiliği bugün bol bol içi boş retorik üretiyor; ama fikir üretemiyor. Son 30 yılda yetişmiş milliyetçi bir fikir adamı aklınıza geliyor mu? Nevzat Kösoğlu, Türk milliyetçiliğinin yaşayan en büyük fikir adamı. Bırakın ona mümasil yeni isimleri, onun yazdıklarını anlayabilecek ve tartışabilecek Türk milliyetçileri bile kalmadı artık. O halde hangi Türk milliyetçiliğinden bahsediyorsunuz?
İdeoloji fakirleştiği zaman kelimeler sloganlaşır; yani bir fetişe dönüşür. “Türk” kelimesi tarihî ve kültürel olarak içerdikleri ile değil bir fetiş olarak ortalıkta dolaşıyor. Kazaya uğramamak ve yolunuzu kaybetmemek için Türkçülerin “Türk”ünün anlamını sürekli sorgulamanız gerekir. Anayasada “Türk” olursa Türklük yücelir, olmazsa Türklük itibar kaybeder. Öyle mi? Hâlbuki Türk kelimesi, Türk’ün kendisini savunabileceği en geri mevzi değil mi?
Türk’ün tarihî ve aktüel varlığını ve dahi geleceğe yönelik iddialarını bir yere koyun. Türk kelimesi etrafında elimizde biriken edebiyatı ve bu edebiyat üzerine yükselen Türkçülüğü bir başka yerde tutun. Bugün ikisi arasında mantıklı bir ilişki mevcut mu? Anayasa üzerinden cevabını aramayı deneyin. m.turkone@zaman.com.tr