İran son günlerdeki saldırgan tavrıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Önce ABD ile geleneksel düşmanlığını Hürmüz'de kızıştırarak ABD'yi tamamen karşısına aldı. Irak'ta ve Suriye'de İran'a bağlı gruplardan gelen açıklamalarla ABD ile savaşa hazır olduğunu tüm dünyaya duyurdu. Trump'ın ‘Füzelerin atılmasından son anda vazgeçtim.' açıklamasıyla her ne kadar ABD itibarını kurtardığını varsaysa da yaptırımlar halen devam ediyor.
Öte yandan daha iki hafta geçmeden İran bu kez mütekabiliyet esası uyarınca bir İngiliz gemisine el koydu. Halbuki ABD yaptırımlarına karşı İngiltere Fransa'nın geliştirdiği İran'la ticarete devam etme anlamına gelen İnstex anlaşmasına Almanya'yla beraber imza atmıştı. Yani ABD ile karşı karşıya gelme pahasına İran'la ticarete devam edeceğini açıklamıştı.
İran'ın özellikle Suriye meselesinde ortağı ve partneri olarak bilinen Rusya, İsrail ile ilişkilerini İran'a rağmen ilerleterek bir nevi İran'a karşı bir hamle yapmış oldu. Suriye meselesinde sona yaklaştıkça ortaklar alacakları paylar konusunda ihtilafa düşmüş gözüküyorlar. Bu durumun son raddesi Rusların İdlib'te Türkiye'yi karşı karşıya bıraktığı durumdur. Esad'ın kalması konusunda dahi Ruslarla derin görüş ayrılıklarına düşen İran bölgedeki tek operasyonel ortağından da bu noktadan itibaren uzaklaşıyor.
TANRI'YI KIYAMETE ZORLAMAK
Bu söz öbeği genelde ABD'de etkin olan Evanjelist-Binyılcı cemaatten bahsedilirken kullanılır. Eski ahitteki Danyal-Yeremya bölümleri temel alınarak stilize edilen cemaat, daha çok Mesih inancıyla biliniyor. Evenjelistlere göre Mesih yalnızca dünya kıyamete çok yaklaştığında zuhur edecek. Yani büyük savaşlar olursa ve insanlar derin acılar çekerse Tanrı Mesih'i gönderecek ve Mesih evanjelistleri de yanına alarak bir yeryüzü cenneti kuracak. Bu inançla dünyada ve özellikle dinsel anlamda kendileri için önemli olan Ortadoğu'da kaoslar çıkartarak ‘Tanrı'yı kıyamete zorlayan' bu tarikat ABD'de oldukça etkin. Eski ABD başkanı George Bush'un da bu tarikatın bir mensubu olduğu sıkça dillendiriliyor.
Konu uzun. Merak edenler Ramazan Kurtoğlu hocanın Evanjelizm kitabını okuyabilirler. Evanjelizm bu konulara ilgisi olan hemen hemen herkesin en az bir defa duyduğu ve az buçuk bilgi sahibi olduğu bir kavramdır. Peki Evanjelistlerin İran'la ne alakaları var?
MEHDİYİ BEKLEYEN TOPLULUK:HÜCCETİYE
1953'te İran'ın Meşhed şehrinde Bahai cemaatine karşı kinlenerek bu cemaatin yayılmasını engellemek amacıyla Encümen-i Zıdd-ı Bahaiyât'ı kuran bir vaiz ile başlıyor hikaye. Şeyh Mahmud Halebi. Bu doktrini esas alarak zaten yabancısı olmadığı coğrafyada pek çok talebe toplayan, sohbetlerine katılmaya başlayan tüccarlardan aldığı destekle talebelerini sıkı bir eğitime tabi tutan Halebi ancak 10 yıl sonra 1963'te kendi gücünün farkına varıyor.
Humeyni'nin Şah'a başkaldırmasıyla birlikte talebelerinin önünü açan Halebi, ayaklanmalarda talebelerinin etkisinin hissedilmesiyle tutuklandı. Humeyni sürgüne gönderildi, Halebi ise hapishaneyi boyladı. Lakin Şah yönetimi yükselen Bahailiğe karşı kullanılabileceğini düşünerek Halebi'yi serbest bıraktı. Ama Halebi, yönetimin düşündüğü gibi apolitikleşmemiş, bilhassa asıl gücün politikada olduğunu öğrenmişti.
Bahailiğe karşı çıktığı yolda Halebi ve doktrini bilhassa Meşhed gibi muhafazakar şehirlerde müthiş destek aldı. Halebi talebelerini Bahai öğretisine düşman yapmakla kalmadı onları Bahai cemaati içine sızdırarak Bahailikte yüksek makamlara gelmelerini sağladı. Fakat Hüccetiye'nin bile Bahailikten öğreneceği şeyler vardı. Yüzlerce yıldır İran İslam dünyasının gizli örgütlerini içinde saklamış, Sabbah'dan Fazlullah Hurufi'ye kadar birçok gnostik tarikat liderine ev sahipliği yapmıştı.
Bölgedeki devletlerce baskı gören bu tür görüşler mecburen gizli bir yapılanma ve organizasyon haline büründüler. Halebi'nin Bahailikten aldığı miras Bahailiğe de bu örgütlerden kalan gizlilik ve sır doktriniydi. Halebi'nin Bahailiğe sızan talebeleri Hüccetiye'yi de içine kapalı bir örgüt haline getirdiler.
HÜCCETİYE AMACINA KAVUŞUYOR
Zamanla güçlenen Hüccetiye için artık Bahailik bir tehdit olmaktan çıktı. Öyle ki Bahailerin esamesinin okunmadığı yerlerde Hüccetiye sohbet toplantıları düzenledi. Bölge halkının Bahai karşıtlığı Hüccetiye'ye katılımı had safhaya çıkardı. Fakat Hüccetiye genişleyen her cemiyetin mecburen yaşadığı sürece girmişti. Hüccetiye'nin varlık sebebi kalmamış Bahailer sindirilmişti. Bu sıkıntıyı Allame Tabatai ve Ali Sistani gibi alimlerden ders alan Misbah Yezdi çözdü. Yezdi, Hüccetiye'yi İran'da hükümete kadar taşıyacak ve İran'ın tüm devlet kurumlarının ona göre dizayn edileceği doktrini Halebi'ye sundu. Hüccetiye, Mehdi'yi bekleyecekti!
Hüccetiye temel kırılmayı burada yaşadı. Devrimin ardından Humeyni'yle birkaç defa karşı karşıya geldiler ve 1983'te Humeyni'nin bir konuşmasının ardından faaliyetlerine resmiyet kazandıran Hüccetiye derneğini kapattılar. Fakat ne İran halkı ne de devrim şurası Hücctiye'nin gerçekten gittiğine inanmadı. Hüccetiye uykuya yatmıştı.
YEZDİ'NİN OĞLU İKTİDARA GELİYOR
Doksanlar Hüccetiye için çok sakin yıllardı. İran halkı onları unutmamıştı ama yavaş yavaş popülariteleri azalmış ve saygınlıklarını yitirme noktasına gelmişlerdi. Ta ki 2002 yılında örgütün başına Mehdi öğretisini örgüte kazandıran Misbah Yezdi geçene kadar. Yezdi'nin geçişi ve Irak'ın işgali Hüccetiye için yeni bir zemin hazırladı. ABD ile savaşan ‘Hüccetiye mücahitleri' eylemlerini yavaş yavaş İran'a da kaydırdılar.
Ama Hüccetiye asıl başarısını Tahran'da belediye başkanı olan Ahmedinejad'ın 2005'te devlet başkanı devlet başkanı olmasıyla kazandı. Ahmedinejad seçimi kazanır kazanmaz ilk başta Misbah Yezdi ‘nin elini öptü ve seçim konuşmasını Tahran yerine Hüccetiye'nin başkenti Meşhed'de yaptı. Daha sonraki dönemlerde Ahmedinejad daima dini lider olarak Hamaney yerine Yezdi'yi görmek istediğini belirtti.
MEHDİ'NİN OTELLERİ
Ahmedinejad daha sonra pek çok kez İran halkının Mehdi'yi beklediğini ve Mehdi'nin er ya da geç Tahran'a geleceğine inandığını vurguladı. Ama bu konuda bir olay var ki İran'ın ve özelinde Hüccetiye'nin Mehdi beklentisini en açık biçimde ortaya koyuyor. Yıl 2010. İran Kültür ve Turizm Bakan yardımcısı Hamid Bagai gazetecilere demeç verirken Tahran'da büyük bir otel eksikliği olduğundan ve acilen onlarca otel yapılması gerekliliğinden bahsediyor. Gazetecilerden biri kalkıp Tahran'ın zaten o kadar turist çekmediğini, bu kadar otele ne gerek olduğunu soruyor. Bagai hiç zorlamadan cevaplıyor gazetecinin sorusunu. Mehdi'nin Tahran'a yakında geleceğini, Mehdi'yi ziyarete gelenlere yer açmaları gerektiğini, trafik sıkışacağı için yolların düzenleneceğinden falan bahsediyor. İran'lı bakan yardımcısının bu samimi açıklamaları aslında İran'ın ne denli hastalıklı bir zihniyet tarafından kuşatıldığının da bir göstergesi.
2000'li yılların başları dünya için hakikaten zor ve sıkıntılı yıllardı. ABD'de Evanjeliklerin prensi Bush, İran'da Hüccetiye'nin talebesi Ahmedinejad. İsrail'de Bush'a bile Evanjelikliği öğretecek kadar delirmiş Ariel Şaron. Dünya'yı yakmak için bu kadar can atan hastalıklı ruhların aynı dönemde iktidar olmaları insanı tereddüt ettirmiyor değil.
MEHDİ İRAN'I TERK Mİ ETTİ?
Ahmedinejad iktidardan gideli epey oluyor. Hatta klasik devri sabık olayları dahi gerçekleşti. Ahmedinejad İran'daki ayaklanmaları desteklemesi bahanesiyle gözaltına alındı. Geçen yıl AA'nın Khabaronline'dan geçtiği habere göre Misbah Yezdi hala Kum'daki otoritesini koruyor. Bunun yanı sıra Kum alimlerini rejim karşısında durmaya zorluyor. Kum şehri İran için büyük öneme sahip. İktidarlar değişse de Kum daima ortak muktedir.
İran'daki eylemlerde Ruhani, bakanlar ve yardımcılar sorumluluğu reddetmesine rağmen Hamaney tüm sorumluluğu üzerine aldı. Dini lider koltuğunda otuzuncu yılını aşan Hamaney liderlik nedir onu da göstermiş oldu. İran, ayaklanmalar ve halk hareketleri konusunda oldukça tecrübeli. Ve önümüzdeki yaz ambargolarla geçirecekleri zor zamanlarda halkın büyük tepki vermemesi için şimdiden kış öncesi halkın gazını almışa benziyorlar.
Birkaç ay önce batı medyası İran dini lideri Hamaney'in sağlık durumu hakkında kanser olduğu iddialarına yer vermişti. Hamaney seksen yaşını devirdi. Sağlık sorunları yaşaması normal. Ama öyle bir durumda yerine kimin geleceği muamma. Ahmed Hatemi'den İbrahim Reisi'ye kadar birçok isim öne atıldı. Son zamanlarda demeçleri muhafazakarlaşan Ruhani'de bu işe aday gibi gözüküyor. Ama Ruhani'nin işi zor. İran'da önümüzdeki süreçte Kum ve Tahran arasındaki savaşın yansımalarını izleyeceğiz.
İran'da tepede her ne kadar Hüccetiye'ye sıcak bakmayan Ruhani olsa da İran devletinin her kademesi Hüccetiye müridleri ile dolu. Ayrıca İran'ın bölgedeki Hizbullah'dan Haşdi Şabi'ye kadar tüm sınır dışı örgütleri Mehdi inancıyla ayakta duruyor. Geçen yıl Hizbullah lideri Hasan Nasrallah yaptığı bir konuşmada Mehdi'nin gelişinin İran'ın elinde olduğundan bahsetmişti. Aynı şekilde Haşdi Şabi de Husiler de İran'ın Mehdi'yi bekleme projesinin bir parçası.
UZUN LAFIN KISASI
İran'ın dış politikadaki tavırları her ne kadar şaşırtıcı ve mantık dışı görünse de temelde aynı yöne çıkıyor. İran bölgede devam eden ABD-İngiltere nüfuz mücadelesine müdahil olmayı geciktirebildiği kadar geciktirmeye ve tarafları oyalamaya çalışıyor. Fakat sorun şu ki taraflar çok aceleci. Çin'in Bir Kuşak Bir Yol projesi ABD için bardağı taşıran son damla. Proje İran'ın iştahını kabartsa da kısa vadede ABD ile sorunlarını büyütmeyi pek düşünmüyor.
Yazıya İran'la başladık, İran'la devam ettik, meşhur bir İran atasözüyle sonlandıralım. Kılıcın kendisi daima savaşa iter. İnanıyorum ki İran devleti ve halkı bu kılıcını çekmiş hasta zihniyetleri yakasından silkecek, hak ettiğini alacaktır.