Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür Haber, Türkiye ve dünyadan önemli olan Son dakika, Güncel, Teknoloji, Magazin ve Siyaset haberlerini okuyabilirsiniz.

SON DAKİKA
Sol Ok
Sağ Ok
Menü
Ara
Facebook Twitter
ANASAYFAGÜNDEMSİYASETSPOREKONOMİ SEYAHAT TEKNOLOJİ YAZARLAR FOTO VİDEO

Sungur Gökbörü

Milli aşı milli kültür!

Facebook Twitter Linkedin WhatsApp Tumblr Yazdır Büyüt Küçült

Şeyh Edebali'ye atfen söylenen “insanı yaşat ki devlet yaşasın!” tarihi öğüdünde vurgu (zâhiren) insana yapılsa da kastedilen yada anlaşılması gereken millet olmalıdır! Zîra devleti kuran ve yaşatan millettir!
İnsan elbette milletin yapıtaşıdır ancak her insan toplumu ve topluluğu millet olup devlet kuramaz! Temel kaygıları yaşamak, beslenmek ve üremekle sınırlı olan ve kabîle hayatının ötesine geçemeyen (Kızılderili gibi) topluluklar milletleşip devlet olamadıkları için karşılarındaki teşkilatlı güce karşı koyamayıp soykırıma uğramışlardır!
Millet olunmadan ne devlet olunabilir ne de devlet kalınabilir! Millet olamamış veya millet olma vasfını kaybetmiş bir toplumun devleti temelsiz bir yapıya benzer ki küçük bir sarsıntı bile onu yıkmaya yeter!
Devletsiz kalan bir topluluk ise başsız kalan sürü gibidir! Zaman içinde dağılıp gitmesi ve başka toplumlar arasında eriyip kaybolması kaçınılmazdır!
Bir toplumu yada topluluğu millet yapan ve bir arada tutan yegâne unsur ve maya ise milli kültürdür! Kendilerini millet yapan ve bir arada tutan milli kültürlerini koruyup yaşattıkları içindir ki köklü milletler; dünden bugüne geçen tarihi süreç içerisinde – şu veya bu sebeplerle – defalarca tökezleyip düşseler bile her seferinde yeniden ayağa kalkıp devlet olmayı başarmışlardır! Bunun en somut örneği de Türk Milleti dir!
Savaşta yenilen değil ancak millî kültürünü kaybeden bir millet/devlet yok olup tarihe karışır!
Muhatapları tarafından tarihi öğüdün bu muhteva ve derinliği kavran(a)madığında; devletin görevi ve devamlılığı adına sanki insanı bedensel olarak yaşatıp onu aş ve iş sahibi kılmanın yeterli olacağı gibi dar ve yüzeysel bir anlayış ortaya çıkmakta ve milletin ve dolayısıyla devletin varlığı ve devamlılığı adına gözetilmesi gereken asıl unsur olan milli kültür ihmal edilmektedir!
Devletin, insanını yaşatma eğitme, aş ve iş sahibi kılma yükümlülüğü zaten tartışılmazdır! Fakat insanı yaşatıp milli kültürü ihmal etmek, ağaca dikkat kesilip ormanı oluşturan iklimi ihmal etmek gibidir! İklim değişir, kurak çöl iklimi bölgede hakim olursa ne orman kalır ne ağaç! Hepsi de zaman içinde verimsiz çalı topluluklarına dönüşüverir!
Milli kültürüne sahip çıkmayan devletin âkıbeti; bindiği dalı kesen kişinin durumuna benzer! Devlet, toplumunda kendi milli kültürünü; yaşayan hâkim kültür yapmaz/yapamazsa istilacı emperyalist kültüre alan açmış ve insanlarını bu kültürün eline bırakmış olur!
Maya (kültür) bozulur ve değişirse öz de değişir! Kendi değerlerine yabancı, millet ve devlet olmayı pek de önemsemeyen, bencil ve tüketim odaklı yeni bir insan tipi ortaya çıkar!
Bir iklim türü hüküm sürdüğü coğrafyada nasıl ki (er veya geç) kendi bitki örtüsünü ortaya çıkartır ve hâkim kılarsa; bir ülkede yaşanan kültür de kaçınılmaz olarak orada kendi insan tipini ortaya çıkaracaktır!
İklim canlılar için ne denli etkili ve kapsayıcı ise kütür de bir milletin taşıdığı tüm değerleri (din de dahil) içine alacak şekilde kapsayıcıdır! Kendi milli kültürünü yaşatamayan inancını da yaşatamaz! Zîra toplum (özellikle çocuklar ve gençler) soluduğu kültürün değerlerine meyletmeye ve inanmaya başlar!
Bir çöle çam veya çınar fidanları dikerek yeşertmeye çalışmak ve böylece çöl iklimini değiştireceğini ummak ne denli beyhude ise istilacı kültüre rağmen dindar nesil yetişeceğini sanmak da o denli beyhudedir! İstilacı kültürün baskın hale geldiği yer ve yörelerde, dindar aileler bile çocuklarının ellerinden nasıl kayıp gittiğini çaresizce izlemek durumunda kalırlar!
Bugün ülkemizde görülen ve gittikçe de artan (intihar, uyuşturucu kullanımı, boşanma artışı, cinsel sapma ve inanç kayması gibi) sosyal hastalıklar; istilacı emperyalist kültürde zaten var olan ve yayıldığı yerde de ortaya çıkması sürpriz olmayan ârızalardır!
Salgın hastalık bir toplum için nasıl bir tehdit ve tehlike ise istilacı salgın kültür de o toplum için en az o kadar tehdit ve tehlikedir!
Bu bakımdan, grip – 19 salgınına karşı devletimizin insanını yaşatma adına gösterdiği gayreti; bu tehlikeli salgına sebep olan virüse karşı en etkili yöntem olan aşıyı geliştirme başarısını takdir ve sevinçle karşılıyoruz! (Bu vesileyle milli aşımızın geliştirildiği Erciyes Üniversitesi'ni, Prf. Dr. Aykut Özdarendeli ve ekibini ve emeği geçen herkesi kutluyor ve teşekkürlerimizi sunuyoruz!)
Ve fakat bedenimiz yaşatılmaya çalışılırken ruhumuzun istilacı emperyalist kültürün zehirli iklimine terk edilmesini; milli bünyemize her geçen gün daha fazla nüfus eden ve toplumu, aileyi ve bireyi salgın hastalıktan daha fazla tehdit eden istilacı emperyalist kültüre karşı seyirci kalınmasını akılla, ferasetle ve devlet (adamı) olma sorumluluğuyla bağdaştıramıyoruz!
Ebed müddet olmak isteyen devlet aklının; kaybolmaya yüztutan kendi milli kültürüne sahip çıkıp yeniden can vermesi, toplumun ruhuna ve gönlüne onu yeniden mayalaması, özellikle genç dimağlara milli kültürümüzü tekraren aşılaması gerekmez mi?!
Yani dememiz o ki “insanı (milli kültürüyle birlikte) yaşat ki devlet yaşasın!”

  YORUM YAP / YORUM OKU
SUNGUR GÖKBÖRÜ DİĞER YAZILARI
Hurhaber.com'da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hür Haber sorumlu tutulamaz.

ANASAYFA | GÜNÜN HABERLERİ | KÜNYE | REKLAM | RSS