AK Parti-Gülen ittifakı
Yıl, 2002; çiçeği burnunda AK Parti, kuruluşundan bu yana daha 1.5 yıl geçmeden yapılan ilk seçimlerde yüzde 34.4 oy olarak tek başına iktidara geliyor…
Ancak ne iktidar deneyimi var, ne de devlet yönetimi konusunda deneyimli kadroları…
Çünkü, 28 Şubat olarak adlandırılan ordu ve bürokrasi merkezli süreç, destekçisi Gülen hareketine dokunmazken, inançlı kesimin üzerinden adeta bir tank gibi geçiyor…
“Post-modern darbe” olarak adlandırılan bu süreçte, Erbakan-Çiller hükümeti düşürülmekle kalmıyor, inançlı kesim de hedef tahtasına koyuluyor…
İrticaya karşı mücadele adı altında ordu ve bürokrasinin başlattığı bu sürece, daha sonra kimi siyasiler, iş dünyası örgütleri, kimi sendikalar, medyanın büyük kısmı ve yargı mensupları da eklenince, inançlı kesime yönelik linç kampanyasının çapı daha da büyüyor…
Başörtüsü yasaklanıyor, başörtülü öğrenciler okullardan atılıyor, üniversitelerde “ikna odaları” kurulup öğrenciler başlarını açmaları için zorlanıyor…
Çok sayıda kamu personeli ve akademisyen işinden atılıyor…
Kısacası 28 Şubat süreci, AK Partinin de tabanını oluşturan kesimleri devletten uzaklaştırırken, Gülen hareketi bu darbeden yara almadan kurtuluyor…
2002'de AK Parti tek başına iktidara geliyor ancak devlette güvenebileceği kadrosu yok…
Bu bir yana, statükocu toplum mühendislerinin yönlendirmesi nedeniyle, toplumun büyük bölümü de AK Partiyi “irtica odağı” ve bir “öcü” olarak görüyor!..
Sadece ordu, yargı, bürokrasi değil, 28 Şubat'ın destekçisi medya, sendikalar, STK'ların büyük kısmı ve iş dünyasının kaymak tabakası da AK Parti iktidarına karşı tavır alıyor…
Kısacası AK Parti; ordu, yargı, medya ve bürokrasinin kıskacındaydı… Tek şansı, kendi gibi dindar gördüğü ve bürokraside az çok kadrosu olan Fetullah Gülen hareketine yaklaşmaktı.
Öyle de oldu…
AK Partinin diğer bir sıkıntısı ise cumhurbaşkanlığı görevini 16 Mayıs 2000'de Süleyman Demirel'den devralan Ahmet Necdet Sezer'di.
Sezer, AK Parti hükümeti için tam bir engeldi. Milletvekillerinin türbanlı eşlerini resepsiyonlara davet eden Sezer, AK Parti hükümet olunca, Çankaya Köşkü'nün bir kamusal alan olduğunu belirterek, Başbakan'ın eşi de dahil hiçbir türbanlı kadını Köşk'e davet etmiyordu…
Bu bir yana, neredeyse hükümetten gelen tüm yasaları veto etmekten çekinmiyordu Sezer!
Görev süresi boyunca, toplam 67 yasa, 22 Bakanlar Kurulu Kararı ve 729 müşterek kararnameyi geri göndererek, veto hakkını en çok kullanan cumhurbaşkanı olarak tarih geçti Sezer!
7 yıllık görev süresi dolmasına rağmen yine de Cumhurbaşkanı Sezer engelini aşamadı AK Parti hükümeti…
Cumhurbaşkanı Sezer'in yanı sıra, 28 Şubat'ın ünlü generalleri de, 28 Şubatçı medyanın desteğiyle hükümete karşı büyük bir savaş veriyordu.
Zaman tezgah zamanıydı; halk da AK Parti iktidarına karşı sokağa dökülmeli, bunun şartları hazırlanmalıydı!.
Ve de 17 Mayıs 2006 ‘da beklenen oldu. Alparslan Arslan adlı saldırgan, Ankara'da Danıştay 2. dairesine giderek kurşun yağdırdı!
Saldırıda, Danıştay İkinci Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybederken, dört üye ise yaralandı. Arslan, kaçmaya çalışırken görevli polis memurları tarafından yakalandı.
Saldırı duyulur duyulmaz büyük bir infial yarattı. Saldırgan daha sorgulanmadan, Hükümet suçlu ilan edildi!.
İşin ilginç yanı, saldırganın otomobilinde 13 Şubat 2006 tarihli Vakit gazetesi bulunmuştu!.
Gazetede, bir öğretmenin okul dışında başörtüsü taktığı için müdür olmasını uygun bulmayan Danıştay 2. Dairesi'nin fotoğrafları bulunuyor ve “işte o üyeler” başlıklı haber yer alıyordu.
Güya saldırgan “dinci” Vakit gazetesinin haberinden etkilenerek cinayet işleyen bir Müslümandı!..
Soruşturma sonrasında saldırganın Ergenekon Terör Örgütü üyesi olduğu iddia edilen başta Muzaffer Tekin ile saldırı öncesi 35 kez telefonda görüştüğü saptansa da boşunaydı, bir kez karar verilmişti!..
Danıştay saldırının ertesi günü hazır kıtalar sakağa indi ve “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganları eşliğinde Anıtkabir'e yürüdü.
Yürüyenler arasında; Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri ile Türkiye Barolar Birliği temsilcileri, 30 kadar ilin baro başkanları, savcılar, rektörler, öğretim üyeleri vardı…
Anıtkabir'de yapılan Yargıtay ve Danıştay imzalı açıklamada saldırının gerçekleşmesinde Tayyip Erdoğan hükümetinin ve Vakit Gazetesi'nin sorumlu olduğu iddia edildi…
Hükümet aleyhinde sloganlar atıldı, Hükümeti temsilen cenazeye katılan bakanlar; “katiller dışarı” ve “mollalar İran'a” şeklinde sloganlarla protesto edildi… Laiklik kalkanına sığınan statükoculara göre, “irtica iktidardaydı”!...
Yarın: AK Parti Cumhurbaşkanı seçemez…