Giusseppe Verdi'nin bestelediği üç perdelik opera eserini biliyorduk. Zaman zaman filmlere de konu olur, oralarda görürdük. Yeni Türkü'nün Maskeli Balo şarkısını da biliyorduk.
Ancak, FETÖ'yü tanıdıkça ‘maskeli örgüt' nasıl olur onu da gördük. Şimdi de farklı maskeler takmış hallerini de bilenler biliyor. Devlet erişebildiklerine erişiyor. Erişemediklerine de sanırım iş yoğunluğundan detaylı olarak bakma zahmetinde bulunmuyor.
Olaya FETÖ'nün devlete ve Türk Milleti'ne karşı işlediği suçlar ortaya çıkmadan önceki ile 17-25 Aralık ve 15 Temmuz sonrası oluşan kamuoyundan sonraki tavırlarını ayırarak bakmak gerekir. FETÖ'nün çeşitli yapılar içerisine sızarak oralardan kamuoyu oluşturma çabasını ya da kendi çıkarları için o yapıları kullandıklarını biliyoruz.
17-25 öncesi dönemde, alevi cemaatleri içerisine sızıp onları devşirmek ya da manipüle etmek gayretleri içerisinde olduklarını da biliyoruz. Aynı şekilde Kemalist çevreler ve marjinal sol çevreler içerisinde de oldular.
Örgütün Alevi İmamı Özdal Okutan, Alevi Bektaşi Eğitim Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Uyum Alevi Bektaşi Eğitim ve Anadolu Alevi Bektaşi Federasyonu kurucu üyesi olmuş. Yetmemiş bir de Semah Alevi Bektaşi Eğitim Kültür Derneği kurmuş. İsimleri ve örnekleri çoğaltabiliriz. Ancak bu ülkede Maraş, Çorum olaylarında yaşananlarda da gizli örgüt parmakları vardı. FETÖ'nün tüm alanlarda örgütlendiği gibi aleviler arasındaki örgütlenmelerinin arasında da bir derin istihbari akıl var.
Aleviler içerisinde onlarca dernek kuran, derneklere üye olarak sızan FETÖ gibi bir örgütün güya devrimci yapı içerisinde olmaması da düşünülemezdi. Nitekim Gökçe Fırat Çulhaoğlu gibi birinin ‘bin bir surat' olarak şekilden şekle girdiğini de hatırlarız.
FETÖ ile işbirliği yapan, aynı çıkar şebekesi içerisinde olan Can Dündar gibi Kemalist tipler de var. Onlar da bu çerçevede ayrıca ele alınabilir. Hem işbirliği hem de örgütlenme adına hiçbir yapıyı boş bırakmamış FETÖ.
Bir de FETÖ'nün geçmişte de kripto olan adamları var. Bunlar da az önceki örneklerde olduğunu gibi zaman zaman Kemalist, alevi ya da devrimci kılığında faaliyet göstermişler. Şimdi de bu şekilde devam edenler var. Tespit edilip yakalananlar da var.
FETÖ ile mücadelenin aksaklığını görmek açısından en can alıcı örnekler ise, hayatı boyunca bunlarla birlikte olmuşlara dokunulmaması. Bulundukları üniversitelerde, bakanlıklarda bürokrasi ya da sivil alanda etkili olanlara niçin işlem yapılmadığı ya da yapılamadığı beni oldukça düşündüren bir husustur. Birileri bu isimleri koruyor mu? Koruyorsa amacı nedir? Koruyanlar da kripto FETÖ'cü müdür? Sorular soru içerisinde ama bunların hepsinin araştırılması gerekir.
Hele bazı atamalar var ki akıllara zarar. Herkesin üzerinde ittifak edeceği FETÖ'cü tipler üniversitelerde ya da başka kurumlarda kritik pozisyonlara atanıyor. Atayan bürokrat, yönetici ya da rektörlerin FETÖ ile ilişkisi var mı? Ya da referans olan kimdir?
Oldukça üzüntü verici bir durum.
Sadece ben mi böyle düşünüyorum diye merak ettim ve her ay gerçekleştirdiğimiz Türkiye'nin Nabzı Araştırması'nda katılımcılara da sorduk: “Genel olarak düşündüğünüzde FETÖ ile mücadeleyi nasıl değerlendirirsiniz?” Aldığımız cevaplar “Yeterli ve başarılı buluyorum.” (%38,1), “Yetersiz kaldığını düşünüyorum.” (%29,4), “Mücadele edildiğini düşünmüyorum” (%19,2) ve cevap vermeyenlerin oranı %13,3 şeklinde oldu. Diğer bir soruda katılımcılara FETÖ ile mücadelede en büyük sorunun ne olduğunu sorduk. Vatandaşlara göre FETÖ ile mücadelede en büyük sorun %14,5 ile “Devletin her kurumuna sızmış olmaları” ve %12,9 ile “Hükümetin gereken önem ve mücadeleyi vermemesi” iken “FETÖ elebaşının yakalanamaması”, “Adalet sistemi”, “Bilgi sızdırılması” ve “Siyasi ayağa dokunulmaması” da vatandaşların FETÖ ile mücadelenin önünde durduğunu düşündüğü sorunlar olarak görünüyor.
FETÖ, bu ülke için bir beka meselesidir. Dolayısı ile gevşemeden mücadeleye devam etmek gerekir.