Hani bazıları; “göbeğini kaşıyan adam”, ya da “bidon kafalı” diye aşağılar ya…
Bazıları da onları eğitimsiz (!) ve cahil (!) bulur; oy verirken “koyun sürüsü” gibi davrandığını söyler ya…
Hele de kimileri onların oy verme davranışını açıklamakta yetersiz kalınca, işi Stockholm Sendromu, ya da Sado-Mazo ilişkiye dek götürür ya…
İşte bu hem yoksul, hem bilgisiz (!) ve de cahil koyun sürüsü (!) için; sıkıştığı zaman bir kurtarıcıya ihtiyaç duyar diye bir algı vardır! Aslında tam bir şehir efsanesidir bu algı.
Hatta bir kurtarıcıya ihtiyaç duyanlar tam tersine; eğitimli (!), bilgili (!) ve de ekonomik durumu iyi kimi insanlardan oluşur.
Anlatayım isterseniz:
Halkın umurunda bile değil, ama anlaşılan o ki kelli felli, okumuş, üflemiş, bilgili, eğitimli, bol unvanlı kimi insanlar umudunu Meral Akşener'in kuracağı partiye bağlamış!..
Akşener, onlar için adeta tam bir kurtarıcı!..
Akşener, partisini kuracak, cumhurbaşkanı adayı olacak, seçime girecek, AK Parti'nin oylarını bölecek ve Erdoğan'ın seçilmesini engelleyecek!!!...
Benzer kesimler daha önce de aynı senaryoyu sahaya sürmüşlerdi:
Bunlar CHP'den umudunu kesince, kurtarıcı olarak CHP'li vekil Emine Ülker Tarhan'ı seçmişti. Tarhan CHP'den istifa etti ve 2014 yılında Anadolu Partisi'ni kurdu.
Anında anketler yapıldı ve Tarhan'ın partisinin ilk seçimde yüzde 17 oy alacağı haberi dolaşıma sokuldu.
Bir arkadaşım da bu oranda ısrar edince, yemeğine iddiaya girmiş ve “yüzde 10 değil, yüzde 2 alsın yemekler benden” demiştim…
Tarhan'ın partisi ilk seçimlerde bırakınız yüzde 1'i, binde 6 oy alınca, bir yıl sonra kapısına kilit vurdu…
Abdüllatif Şener, AK Parti'nin kurucularından ve ağır toplarından biriydi. Ara sıra laik kesime yönelik entel-dantel çıkışlar yapardı.
AK Parti'den kurtulmak isteyenler için ideal kurtarıcıydı; hem Müslüman, hem laik, hem akademisyen, hem de entel-dantel…
2007'de partisinden istifa edip Türkiye Partisi'ni kurdu. Partisine güvenemeyince, seçimlere bağımsız olarak katıldı. Hüsrana uğradı, Meclis'e giremeyince, hocalığa geri döndü…
Dürüstlüğü ile anılan Bülent Ecevit iyice yaşlanmıştı. Ecevit'ten kurtulmak isteyen büyük sermaye için yeni bir kurtarıcıya ihtiyaç vardı…
Parası yoktu Ecevit'in, bu yüzden yakınları tarafından partisi DSP talan edildi. En fazla güvendiği Hüsamettin Özkan'ın yanı sıra İsmail Cem ve bir grup milletvekili DSP'den ayrılarak 2002'de Yeni Türkiye Partisi'ni (YTP) kurdu.
İsmail Cem'in genel başkanı olduğu YTP, liberal çizgisi ve tanınmış yüzlerin katılımı ile büyük sükse yaptı. Partinin seçimden lider çıkması bekleniyordu. Ancak, 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 1'i zor aştı.
Oy oranı iki yıl sonra binli rakamlara düşünce YTP, 2004'de CHP'ye katıldı…
Daha nice sonu hazin olan kurtarıcılar var ancak, yazı uzar gider…
Tamam, bunlar doğru ama, Meral Akşener farklı, diye söylendiğinizi duyar gibiyim!...
Kazın ayağı sizin sandığınız gibi değil. Eğer Akşener'in en fazla oyu AK Parti'den çalacağını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. En çok oyu MHP'den ve CHP'den koparır. MHP'nin de daha çok sahil kesimi oylarını alır, hepsi bu...
Siz bakmayın Akşener'i gazlamaya yönelik piar çalışmalarına… Siz bakmayın Sonar Başkanı Hakan Bayrakçı'nın, “Yarın seçim olsa Akşener'in partisi yüzde 13-20 arasında oy alır” demesine…
Bugün böyle söyler, ama oy alamayınca da, “benim oranım o gün içindi” diyerek aklar kendini.
Akşener, “MHP'nin başına geçersem yüzde 25, parti kurarsam yüzde 12.5 oy alırım” demiş olsa da, kimileri Bayrakçı'yı da sollayıp oranı yüzde 25'lere dek çıkarıyorlar!!!...
Aynı tas, aynı hamam… Kurtarıcı yeni, ama kullanılan yöntem aynı. Oysa Albert Einstein, “Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek, deliliktir” diyor.
Anlaşılan Türkiye'nin ne kurtarıcısı bitecek, ne de delisi…