Bilge bir insan, güneşli güzel bir günde yakınlardaki bir göl kenarına dinlenmeye gider. Bu arada su kenarına gelen ve halinden oldukça susadığı anlaşılan bir köpek, tam suyu içecekken, suda beliren kendi aksinden korkar ve geri kaçar. Susuz kaldığı belli olan köpeğin bu durumu bilge adamın dikkatini çeker ve onu izler. Köpeğin bu komik durumu birkaç defa devam eder. Nihayet suya son yaklaştığında ayağı çamurda kayar ve ansızın suya düşer. Zavallı köpek kendisine bir şey olmadığını, gördüğünün kendisi olduğunu anlar ve sudan kana kana içmeye başlar. Bilge adam bu gördüklerini düşünür ve korktuğumuz, çekindiğimiz pek çok şeyin aslında kendi beynimizde oluşturduğumuz korkular olduğunu ve bütün sorunları kendi aklımızda ürettiğimizi anlar. Kendi kendimize koyduğumuz sınırlar ve korkular hayatımızda pek çoktur. Örneğin biriyle tanışıp onunla iletişim kurmak konusunda büyük korkularımız vardır. Yeni bir işe girişirken veya yeni bir iş kuracağımızda korku ve endişelerimizin tutsağı olabiliriz. Yaşadığımız şehri değiştireceğimizde uykularımız kaçar.
İnsanoğlu hayatı boyunca bu korku ve endişeleri ile ümitleri ve hayalleri arasında gidip gelmektedir. Bir türlü kurtulamaz bu endişe ve korkularından. Aklında hayat ve geçim ile ilgili çok fazla kaygıları vardır. Hata yapmaktan korkan insanlar da çoktur. Bu kaygılarından kurtulup kendisine verilen bunca muhteşem nimetlere, türlü rızıklara ve güneşe, suya, ekmeğe, toprağa şükretmez. Pek azımız tevekkül içinde sabır ve metanetle bakarız karşımıza çıkan sorunlara. Hâlbuki bize öğretilen ahlaki değerlerin en başında tevekkül ve sabır gelmektedir. Ancak insan zaaflarına yenik düşer ve en ufak sorunda en ufak bir hatada bir anlık öfke ile sinirlenir, parlar ve kendini kaybeder. Bu yüzdendir ki kendisine ve ailesine zarar verebilecek şeyler yapabilmektedir. Akşam televizyonda izlediğimiz cinnet haberleri bunun bir göstergesidir. Maalesef insanoğlu bir hayvanın dahi yapamayacağı canavarlıklar, sadistlikler yapabilmektedir. Eşini, çocuklarını ve kendisini öldürebilen bir yaratığa dönüşebilmektedir. Yolda giderken hiç tanımadığı ve ilk kez gördüğü biri ile trafik yüzünden kavga etmekte hatta cinayet işleyebilmektedir. Yıllarca komşuluk yaptığı insanlara park yeri yüzünden zarar verebilmektedir. Peki bunun sebebi sadece öfkeyi kontrol edememek mi? Aklımızı bir anda şeytana satmamızın sebebi nedir? Neden dosdoğru yoldan ayrılmaktayız? İslam bu konuda ne tavsiye etmektedir?
İbrahim Suresi 7. Ayette Rabbimiz bizlere şöyle seslenir; “Hani Rabbiniz sizlere ‘Eğer şükrederseniz size nimetlerimi daha çok vereceğim lakin nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım pek şiddetli olur' diye bildirmişti.” Bize bunca güzel ve muhteşem nimetleri sunan Yüce yaratıcımız bunun karşılığı olarak bizden sadece şükretmemizi yani bir teşekkür beklemektedir. Aslında Onun buna ihtiyacı da yoktur. Onun hiçbir şeye hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Bizim O'na ihtiyacımız ise sonsuzdur. Lakin insanoğluna hiçbir şey yetmiyor ve hep daha fazlasını arzu ediyor. Bizler asıl yaratanı bilmek ve gerçekten övgüye layık olanın O olduğunu anlamak zorundayız. “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükredemez” diyen yüce gönüllü bir nebinin yolundan gitmek zorundayız. Birbirimizi sevmek ve saymak, insanlara değer vermek, önümüze konan tüm bu nimetlere şükretmek büyük bir erdemdir. Nankörlük etmeden gerçek, hakiki bir imanla şükretmeliyiz. Yeryüzü bizim için cennet misali döşetilmiş ve korkmayın hepimize yeter. İnsanın gözünü ise ancak toprak doyurur. Toprağın altına girmeden evvel toprağın üstündekilerin kıymetini bilelim. Sevdiklerimizi kaybetmeden evvel onlara sarılalım ve sevdiğimizi söyleyelim. Kimseyi kırmayalım ki bizim de puanımız kırılmasın. Huzur-u mahşerde utanacağımız işlere imza atmayalım. Asıl bu alemin sahibine yönelip sadece Ondan isteyelim. Allah bizlere samimi bir imanla gerçekten şükredebilen kullarından eylesin. Tüm azalarımızın, organlarımızın ve sağlığımızın kıymetini bilip bunları verene nankörlük etmeden mutlulukla ve huzurla yaşayabilmeyi nasip eylesin. Sağlıcakla kalın.
ALPEREN KILIÇ
Eğitimci Yazar